23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
02.04.2021 06:00

Devlet aklı bilime karşı olursa...

Uyarılara rağmen fayın üstüne sanayi tesisi yaparsanız ne olur? Cevap için deprem tarihimize bakmak yeterli

Milyarlarca yıl önce uzaydaki bir gaz bulutu yerçekiminin etkisiyle hacimce küçülmeye, bu sırada da fizik yasaları gereği çılgınca dönmeye başladı. Buluttaki parçacıklar birbirleriyle çarpışarak daha büyük parçalar meydana getirdi, bunlar birbirlerini daha büyük güçle çektiler, sonuçta kütlenin çoğu bu girdabın ortasında Güneş’i oluşturdu; kalanlarsa milyonlarca yıla yayılan şiddetli çarpışmalarla giderek daha az sayıda, daha büyük cisimlere evrilerek onun yörüngesinde dönüşlerini sürdürdüler. Dünyamız bu süreçle, müthiş hızlarda uçan kimi ufak gezegenlerin devasa trafik kazalarında kafa kafaya bindirmeleriyle oluştu. Bu olaylarda büyük miktarda ısı üretildi. Bir de radyoaktif maddelerin bozunurken yaydıkları ısı var tabii. Dünya’nın merkezi bu nedenlerle hâlâ çok sıcak. Oluşmasından bu yana milyarlarca yıl geçti ama taştan bir kabukla kaplı kocaman gezegenimizin içinin iyi bir soğutma sistemi yok. Merkezde sıcaklığın neredeyse 6000 derece olduğu hesaplanıyor. Bu Güneş’in yüzeyindeki kadar yüksek bir seviye. Bu sıcaklık boş durmuyor. Dünya’nın içinde bir motor varmış gibi düşünün. Gezegenin yüzeyi “plaka” adı verilen (kıta boyutlarında) parçalardan oluşuyor. Bu devasa kaya kütleleri, merkezden yüzeye akan ısının verdiği enerjiyle altlarındaki katmanın üstünde yüzer gibi hareket ediyor. Bu hareket yılda 3-5 santimetre gibi gayet düşük bir hızda oluyor ama tarihsel ölçekte bakıldığında Dünya haritası sabit değil, değişiyor.

Binlerce yıl çözülemeyen gizem

Ne yazık ki her plaka aynı hızda ve yönde yüzmüyor. Güneyimizdeki Arap Yarımadası kuzey yönünde ilerlerken, kuzeyimizdeki Avrasya ise pek yerinden kıpırdamıyor. Olan arada kalan Anadolu Plakası’na olmuş: İki yerinden kırılmış. Ülkemizin büyük kısmı Arap Plakası’nın baskısıyla Ege Denizi’ne doğru kayıyor. Bu kayma  o kırık yerlerinde büyük yer sarsıntıları olarak hissediliyor. Fakat binlerce yıl boyunca bu yörelerdeki insanlar bunun sebebini, yukarıda anlattıklarımı bilmiyorlar. Doğaüstü sebeplere bağlıyorlar. Kırıklardan, plakalardan kimsenin haberi yok. Kayseri’de sönmüş bir volkanın izleri arasında büyüyen İhsan, ortaokul ve liseyi yatılı-burslu olarak okuyor. Cumhuriyet yeni kurulmuş, bilimin değeri biliniyor. Devlet, yurtdışında eğitim almaları için başarılı gençlere burs veriyor. İhsan sınavı kazanıp Almanya’ya gidiyor. Altı yıl sonra (bu topraklarda doğup jeoloji doktorası almış ilk insan olarak) dönüp İstanbul Üniversitesi’nde çalışmaya başlıyor. Ertesi yıl, felâketler başlıyor. 21 Kasım 1939’da Erzincan’ın Tercan ilçesinde bir deprem onlarca insanı öldürüp yüzlerce evi yıkıyor. Yaralar sarılmaya çalışılırken 27 Aralık’ta kıyamet kopuyor. Erzincan yerle bir oluyor. 33 bin ölü, 110 bin yaralı, 116 bin bina enkazı. İhsan Ketin, deprem bölgesinde araştırmalara başlıyor. Eşek sırtında arazide geçen aylar yıllara dönüyor. Felâket zinciri de Kuzey Anadolu boyunca ilerliyor; 1942’de Niksar ve Erbaa, 1943’te Tosya, 1944’te Bolu-Gerede yıkılıyor. Görünmez bir canavar bir hat üzerinde doğudan batıya gidiyor.

Kuzey Anadolu Fayı’nı keşfediyor

Ve Ketin canavarı yakalıyor: Kuzey Anadolu’da Erzincan’dan Marmara’ya uzanan dev bir kırık olduğunu, bu hattın güneyinde kalan kısmın batıya doğru ilerlediğini keşfediyor. Bununla da kalmıyor. Akıl yürütüyor: “Bu hareketin mümkün olabilmesi için güneyde bu yürüyen bloğun sınırını oluşturan ikinci bir kırık olmalı” diyor. (1971’de o kırık da keşfedilecek.) Dünyanın en önemli jeoloji dergisinde yayımladığı bulgular, daha “kayan plakalar” fikrine uyanamamış bilim dünyası için gereken kavramsal çerçeveyi ve veri tabanını sağlıyor. Sonraki 15 yıl içinde bir zamanlar alaya alınan kıta kayması kavramının yeni sürümü olan “plaka tektoniği”nin yeryüzünü şekillendiren süreç olduğunun anlaşılmasında Ketin’in bu katkıları önem taşıyor. Dünya Ketin’in değerini anlıyor: Akademik onur ödülleri birbirini izliyor. Peki ya Türkiye? Bilim bu kırık gibi eskiden varlığı bilinmeyen bir deprem makinesinin tam yerini keşfedip size haritasını verirse ne yaparsınız? Tam üstüne yeni binalar, sanayi tesisleri kurar mısınız mesela? Ne kadar saçma bir soru, değil mi? 1960’larda İzmit’te dev petrokimya tesislerinin kurulması gündeme geldiğinde Ketin İTÜ’den beş diğer profesörle birlikte bölgedeki deprem riski nedeniyle bunun yanlışlığını bir raporla bildiriyor. Erzincan ve Adapazarı’nın o yerlerde büyümesinin akıldışılığını haykırıyor. “Devlet aklı” bilimi dinlemiyor, inşaata koyuluyor. Bedelini sonraki depremlerde insanlar canlarıyla ödüyor.