Küçük yaşta yetim kalan Wilhelm ve Alexander von Humboldt’a önce dul anneleri tarafından dönemin en iyi özel öğretmenleri tutuldu, sonra da Göttingen Üniversitesi’nde okudular. İlgi alanları ayrıydı; Alexander evreni, Wilhelm ise insanı anlamayı hedefliyordu. 1789’daki Fransız Devrimi, Wilhelm’i derinden etkiledi. Yıkılan düzen de kötüydü, yıkanların yaptıkları da. Kimilerini devlet adamlığı sırasında hayata geçireceği, kimilerinin yayımlanmasını da ölümünden sonraya erteleyeceği özgürlükçü fikirleri bu sırada pekişti. 1791’de evlendiği eşi Caroline’le birlikte zamanın önde gelen aydınlarıyla bir arada oldukları, Schiller ve Goethe gibi devlerle dostluklar kurduğu bir hayata başladı. Alexander kendini kâşif olmaya hazırlıyordu. Göttingen’den Madencilik Okulu’na geçti. Üç yıllık programı sabahları madende, öğleden sonraları derslikte geçen sekiz yoğun ay içinde tamamladı, madencilerin dehşet verici çalışma koşullarını iyileştirmek için acil durumda kullanabilecek bir soluma cihazı ve oksijensiz çalışan bir lamba icat etmekten de geri kalmadı.
Aile mirasını hayaline harcadı
Anneleri öldüğünde Alexander mirasın kendisine düşen kısmıyla hayalini gerçekleştirebileceğini gördü. Madencilik İdaresi’ndeki işinden istifa etti. Amerika’ya uzun bir keşif gezisi planladı. Gözlem ve ölçümün öneminin farkındaydı; yanında götürdüğü araç listesinde hassas konum tespiti için sekstantlar, kronometreler ve barometreler, hava ve su sıcaklığını, manyetik alanı, havanın bileşimini ve hatta gökyüzündeki farklı mavi tonlarını ölçmek için gereken her şey vardı. Alexander beş yıl süren keşif gezisinde yeni kıtayı ilk kez bilim insanı gözüyle inceledi. Yol arkadaşı Aimé Bonpland ile birlikte Amazon’dan hayvan ve bitki örnekleri topladılar, Küba’nın tropik ormanını incelediler ve And dağlarını geçtiler. Alexander (eğer zirvesinin yüksekliğini deniz seviyesinden değil de Dünya’nın merkezinden başlayarak ölçerseniz gezegenimizin en yüksek dağı olan) Chimborazo yanardağına tırmandı. Venezuelalı çiftçilerin tarım için ormanları yok etmesi nedeniyle yakındaki bir gölün kuruduğunu gözleyerek insanların iklim değişikliğine yol açabileceğini ilk fark eden de o oldu. 1804’te Avrupa’ya döndüklerinde yanlarında 60 bin örnek, arkeolojik eserler, haritalar ve sayısız defter vardı. Araştırma sonuçlarını içeren kitapların yayımlanması yıllar sürdü. Biyocoğrafyanın temelleri böyle atıldı. İnsanlığa büyük bir armağan
O sıralarda Wilhelm, dilbilimle uğraşıyordu. Diğerleriyle akraba olmayan Bask diliyle ilgili çalışmalarının ardından başka dillere yöneldi. “Dünya dillerinin incelenmesi insan düşünce ve duygularının tarihiyle yakından ilgilidir. Onları çalışarak insanlığı her alanda ve kültürel gelişimin her aşamasında tarif edebiliriz. Hiçbir detayı ihmal etmemeliyiz, çünkü insanlıkla ilgili her şey eşit önemdedir” diyordu. Napolyon’un zaferleri sonucu küçük düşen ülkesi tepeden tırnağa reforma girişip onu göreve çağırdığında ise insanlığa başka bir armağan verme fırsatıyla karşılaştı. Eğitim Dairesi’nin başına getirilen Wilhelm, kiliseyle devletin çorba olduğu, kadınlara eğitim hakkının verilmediği köhne sistemi çöpe atıp her insanın temel bilgilere sahip olma hakkının bulunduğu idealine dayalı, standartlaştırılmış bir ilk ve ortaöğretim düzenini ve (bugün Humboldt adını taşıyan) Berlin Üniversitesi’ni kurdu. “Üniversite”nin “meslek okulu”ndan farklı, “bilimi asla tümüyle çözülmeyen bir problem olarak gören ve bu nedenle sürekli araştırma halinde olan” bir kurum olması gerektiğini söylüyor, “Üniversite hocası sadece bir öğretmen değildir, öğrenci de sadece öğrenme sürecindeki birisi değil, kendi araştırmasını yaparken hocasının yönlendirdiği ve desteklediği bir kişidir” diyordu. Berlin Üniversitesi için oluşturduğu özerk yapı modern üniversitelerin şablonunu oluşturdu. Mutlakiyet heveslisi hükümdarların böyle ilkeli adamlara çok tahammül edemeyeceğini tahmin edersiniz. Wilhelm de bir yılbaşı “kararname”si ile görevden alınıverdi. Hayatının geri kalanını dilbilim çalışmalarına adadı. Kaşif Alexander, uzun bir ayrılıktan sonra 57 yaşında Berlin’e döndü. Üniversitede bilim ve doğa üzerine verdiği bir konferans dizisi büyük ilgi çekince yıllarını alacak yeni bir projeye, bilimin tamamını anlatacağı dev bir kitap serisine girişti. İlk cildini 76’sında bitirebildiği, beşinci ve son cildi de ölümünden sonra yayımlanan serinin adı, eski Yunancadan hayata döndürdüğü, “düzenli evren” anlamındaki bir kelimeydi. İki asrı aşkın süre sonra yeni nesilleri bilimin büyüsüyle tanıştıracak başka serilerin de başlığı olacak bir kelime: Kozmos.