İnsanların çoğu genç yaşta bilim öğrenmekten umudu kesiyor, “istifa ediyor”. Bu bazen başarısız bir öğretmen yüzünden oluyor, bazen eğitim sisteminin insanları “sözelci”-“sayısalcı” diye sınıflandırma tuhaflığından, bazen de “kızların kafası almaz bunları” vs. cinsiyetçi saçmalıklardan kaynaklanıyor. Sebebi ne olursa olsun, bu bir felâket. Bu kişiler bir kez bilimin ve matematiğin gerçeklerini görüp öğrenmenin verdiği ve insanı göklere uçuran zevkten mahrum kalıyor, böyle bir şeyin varlığından haberleri bile olmadan yaşayıp ölüyorlar. Öklid’in asal sayıların sayısının sonsuz olduğunu gösterdiği ispatı veya Euler denklemi gibi göreni hayran bırakan, doğanın temelinde gizli bir düzenin kapısını araladığı hissiyle adamakıllı ruhani bir deneyim yaşatabilecek çok az etken vardır. Evrimin mekanizmasını keşfeden Darwin’in binlerce yıllık “Bu çok karmaşık canlı sistemleri kim tasarladı?” bulmacasını çözüşünü anlamak en heyecanlı polisiye romanın sonundaki sürprizin vereceğinden daha büyük bir tatmine kavuşturur insanı. Satürn gezegenini çevreleyen halkaların oraya nasıl yerleştiğini anlamanın zevki, o harika görüntünün yaşattığı göz zevkiyle yarışır. O halkaları keşfetmek için robotlar yapıp gönderebilmiş olmamız milliyetçilik ötesi bir gurur yaşatır, “Biz insanlar bunu başardık” dedirtir, tam da ihtiyacımız olduğu gibi.
Mahrum kaldıkları fırsatlar büyük
Ama nüfusun büyük bölümünün bilim okuryazarı olmamasının tek sakıncası, o yurttaşlarımızın insana yaşama sevinci veren bu güzelliklerden mahrum kalması değil. Bilim sadece bize doğanın mucizelerini açıklamakla veya geçmiş krallardan daha iyi yaşamamızı, eski bilgelerden daha çok bilgiye erişebilmemizi mümkün kılan teknolojiler vs. sağlamakla kalmıyor; yanlış olduğu sırıtan fikirlere sırf eski bir kitapta yazıyorlar diye saplanmamamız gerektiğini, neye ne kadar inanacağımızı verilere göre ayarlayabileceğimizi, gerçeklikle uyumlu olmadığını gördüğümüz kanılarımızı gocunmadan terk edebileceğimizi de söylüyor. Bize bir “inanç güncelleme sistemi” sunuyor. Hayata bu şekilde, “bilimsel” yaklaşmanın avantajları açık. Yanlış bir inanca hiç şüphe duymadan saplanmış insan toplulukları (hele de o inanç Noel Baba’nın gerçek olması gibi önemsiz bir konuda değil de, mesela depremlerin zina yüzünden olduğu, zinayı yasaklayıp düzenli dua etmeniz halinde istediğiniz yere istediğiniz çürüklükte binaları dikmenizde bir sakınca olmayacağı yolunda filansa) bunun bedelini ağır ödüyor. Gerçek dünya bu hususlarda çok acımasız. Bu tip kör cehalet, doğanın tokadını yemeye mahkum. Bilimsel gerçeği sorgulama cüreti
Ama ne yazık ki cehalet de çağa ayak uyduruyor. Kimilerinin “gerçek ötesi” diye adlandırdığı yeni salgın, bilimin kurduğu iletişim ağından yararlanarak yayılıyor. Bu kuyuya düşenler klasik cahillerin hesap yapamama, en basit fen bilgilerinden yoksun olma gibi özelliklerini bilimsel söylem bağlamından koparmış ama anlamamış oldukları “Sana anlatılanlara körü körüne inanma, sorgula!” sloganıyla birleştiriyorlar. Keyiflerine göre inanmayı seçtikleri (ve kendi aralarında da çelişkili olabilen) komplo teorilerini çürüten her veriyi reddediyor, zaten asırlarca her tür sorgulamadan sağlam çıktıkları için kabul ettiğimiz bilimsel gerçekler dahil her şeyi “sorguluyor”, “büyük oyun”u şıp diye görüyor, Twitter denen hadsizlik platformunda konunun yıllarca dirsek çürütmüş uzmanlarına “araştırmanızı öneririm” filan diyor, esip gürlüyorlar. Ay’a hiç inilmediğine, 5G iletişim ağlarının koronavirüs yaptığına, maske takmanın insanı hasta ettiğine, aşıların insanları öldürdüğüne, koronavirüs diye bir şeyin hiç olmadığına, Hillary Clinton’un küçük çocukları kaçırıp pizza restoranlarının bodrumlarında hapsettiğine, Bill Gates’in aşınıza çip karıştıracağına veya o gün canları neyi çekerse ona inanıyorlar. İnsanlığın geri kalanı açısından risk
Bu büyük bir problem, çünkü demokrasi bu insanların da oylarıyla işliyor ve kendileri bilişsel butonlarına basmayı bilen birileri tarafından “hack’lenmeye” açık durumdalar. Dahası, küresel ısınma, aşı ve maske reddi, olmadık yerlere kanal kazma gibi projeler demokratik arenada tartışma konusu olduğunda bu cehaletin insanlığın geri kalanını da felâkete götürme riski mevcut. Dünyayı daha iyi bir yer yapmak için bilimin hem yöntemi, hem de sonuçlarıyla her yaştan insana ulaştırılması, hayata geçirilmesi, yalanın “annelerin ninnilerinden, spikerin okuduğu habere kadar, yürekte, kitapta ve sokakta” yenilmesi şart.