16 Nisan 2024, Salı
07.01.2022 04:50

Paralel evrenden bir üniversite hikayesi

Aşiyan Türkiye ülkesinin en iyi üniversitelerindendi. Ülkenin durumu nedeniyle çalışanlarına rakipleri kadar olanak sunamasa da gezegenin her yerinden parlak bilim insanları orada çalışmaya gelirdi. Ne yazık ki felaketle sonuçlanan paralel tarihlerin ortak noktası da bu üniversiteydi

Güney Kampüs çimlerindeki Sırt Dönenler Anıtı’nın yanından yürüyüp nefis deniz manzarasıyla karşılaştığında “Burası kesinlikle Sistem’deki en güzel üniversite kampüsü!” diye düşündü Laetitia. Öğrenim yaşamı boyunca Mars’ta (Everest’in iki buçuk katı yüksekliğindeki) heybetli Olympus Mons zirvesine kurulu Musk Teknoloji Enstitüsü’nde de bulunmuştu, dilediğiniz anda başınızı kaldırıp tavandaki pencerelerden gökyüzünde hep aynı noktada duran mavi Dünya’yı görebileceğiniz Ay Üniversitesi’nde de.  Fakat burası baş döndürücü atmosferi bir yana, tarihteki yeriyle de bir başkaydı. Mars’ta doğup büyümüş bir insan olarak Laetitia’nın bedenini hâlâ zorlayan Dünya yer çekimine aldırmadan diğer teklifleri reddedip akademik yuvası olarak Aşiyan’ı seçmesinin nedeni de buydu. Laetitia Glauco, genç yaşına rağmen Güneş Sistemi’nin önde gelen sayısal tarihçilerindendi. Tarih bilimi son yüzyılda çehre değiştirmiş, kuantum fiziği, yapay zekâ ve ileri hesaplama tekniklerine hakimiyet gerektiren bir matematik konusu haline gelmişti. Zaman çizgisi karşılaştırma algoritmaları konusundaki buluşlarıyla Laetitia da bu dönüşüme önemli katkılarda bulunmuştu. Her şey 20. yüzyılda birkaç Alman fizikçinin evreni oluşturan en küçük parçacıkların alışılagelmiş boyutlardaki nesnelerden çok farklı davrandığını, doğanın sanki aynı şeyin aynı anda birden fazla yerde olmasına izin verir gibi davrandığını keşfetmesiyle başlamıştı. Dünyanın en zeki insanları uzun yıllar boyunca bu tuhaflığa akıl erdirememişler, sonunda kuantum hesaplarının merkezinde yatan dalga denkleminin kâşifi Erwin Schrödinger 1952’de Dublin’de verdiği bir konferansta dinleyicileri şakayla karışık “Şimdi diyeceklerim delilik gibi gelebilir ama...” diye uyardıktan sonra o zamana dek derin anlamına kafa yorulmadan kullanılan denkleminin “birbirine alternatif olmayan, aksine tümü de aynı anda gerçekten vuku bulan” birçok farklı “tarih”i tarif ediyor gibi göründüğünü itiraf etmişti. Evren bir değil, her an her tercih noktasında farklılaşarak çatallanan tarih akışlarını barındıran sayısız paralel kopyadan oluşuyordu. Kabul edilmesi bir zihin devrimi gerektiren her bilimsel buluş gibi bu keşif de önce alaya alınmış, sonra görmezlikten gelinmeye çalışılmış, eski neslin mezara girmesinin ardındansa neredeyse tüm fizikçilerce benimsenmişti. İnsanlığın kaderini değiştiren olaylar zincirinin ikinci aşaması, Schrödinger’den 75 yıl kadar sonra Aşiyan Üniversitesi’nde yaşanmıştı. O zamanlar Dünya birçok devlete bölünmüştü, Aşiyan da Türkiye ülkesinin en iyi üniversitelerindendi. Ülkenin durumu nedeniyle çalışanlarına rakipleri kadar zengin olanaklar sunamasa da, Aşiyan müthiş bir eleme sınavını geçerek alınan olağanüstü zeki öğrencileri ve liyakatin önemini bilen, eğitim ve araştırma faaliyetlerinin yanı sıra bilimsel özerkliği savunma görevlerini de üstlenip okullarını siyasi müdahalelere karşı ayakta tutmayı başarmış hocalarıyla akademik tarihe geçmiş bir kurum olduğu için o günlerde de gezegenin her yerinden parlak bilim insanları yurtlarını geride bırakıp orada çalışmaya gelirlerdi. Hintli matematikçi Rohan Chakraborty de bunlardan biriydi. Rohan Hoca “saptırılmış grup homomorfizmleri” (SGH) konusunun dünya çapındaki uzmanlarındandı. 2027 baharında bir gün, birkaç yıl önce Güney çimlerdeki öğlen duruşlarında tanıştığı Türk fizikçi Begüm Hoca’yla sohbet ederken başlangıçta birbirine benzeyen iki matematiksel yapının küçük bir müdahalenin ardından zaman içinde nasıl farklılaşacaklarının hesaplanmasına el veren SGH tekniklerinin ilginç bir uygulamasını keşfettiler:  Begüm Hoca’nın Dalga Girişimi Laboratuvarı’ndaki cihazlarla Schrödinger’in bahsettiği paralel evren kopyalarının “bizim” kopyamızdan ne zaman ve nerede ayrıldıklarını ölçmek, Rohan Hoca’nın SGH yöntemiyle o zamana ilişkin detaylı tarihi kayıtları işleyerek de evrenin o farklı dalında nelerin yaşandığını hesaplamak mümkündü. Tarih Bölümü’ne koşup işin matematiğini oradaki hocalara anlatmaya koyuldular. Sonraki yıllar onlara Nobel ödülleri getirmekle kalmadı; bilim insanlığa geçmişi sadece bir çizgide değil, çeşitli noktalarda farklı kararlar alınsaydı (söz gelimi Türkiye 1940’da II. Dünya Savaşı’na girseydi) nelerin olacağını anlatan birçok çizgide inceleyip bu devasa paralel tarihler külliyatından ders çıkararak gelecek kararları en büyük faydayı sağlayacak şekilde alma olanağını sundu.  Sonucunda bir ülkenin değil, herkesin kazanacağı hareket tarzlarının varlığının bilimsel olarak kanıtlanması insanlığın binlerce yıllık bölünmüşlüğüne son verdi; savaşlar, insanları birbirine düşürerek iktidarlarını sürdüren küçük diktatörler, bilim düşmanları tarihin çöplüğünü boyladı. İnsanlık Güneş Sistemi’ne yayıldı; evrenin ve kendisinin gizemlerini keşfetme coşkusunda birleşti. Laetitia deniz manzarası karşısında kahvesini içtikten sonra Sayısal Tarih Laboratuvarı’na girdi. Süper bilgisayarının günlerdir yaptığı hesabın birkaç dakikaya kadar bitmesi gerekiyordu. “Karanlık 21” probleminin çözümünün sonucuna çok yakın olduğunu hissediyordu. İlginç şekilde, hesaplar paralel tarihlerin çoğunda 21. yüzyılın ortalarına doğru Dünya’nın perişan olduğunu gösteriyordu. Kiminde bir nükleer savaş, kiminde iklim krizi, kiminde de bilim reddi yüzünden çaresi olan bir salgın hastalık insanlığın sonunu getiriyordu. SGH tekniklerinin hata payı henüz bu kadar yakın geçmişteki çatallanma anlarını saptayacak düzeye indirilemediğinden tarihin diğer kollarındaki bu lanetli dönemi “bizim” kolda nasıl hasarsız atlattığımız henüz anlaşılamamıştı ama Laetitia yeni algoritmasından çok umutluydu. Bilgisayarın ekranı aydınlandı. Hesap tamamlanmıştı. Laetitia ekrandaki diyagramlara dikkat kesildi. Kırılma noktasını anladığında gözleri büyüdü. Felaketle sonuçlanan paralel tarihlerin ortak noktası Aşiyan Üniversitesi’ydi! O dünyalarda üniversiteye yapılan siyasi müdahaleye kimse direnmemiş, Rohan Hoca dönemin ortasında çalışma izni iptal edilerek okuldan atılmış, lojmandaki yeri de birisinin bir tanıdığına verilmişti. Ülkeyi terk etmek zorunda olan Rohan Hoca fizikçi Begüm’le o sohbeti hiç yapamamış, böylece insanlığa doğru kararı verdirecek o harika yöntem hiç keşfedilememişti. Üniversite çaptan düşmüş, akademik özerklik mücadelesinin dünya çapında yarattığı hayranlığın ateşlediği bilim yanlısı hareket doğmamış, insanlık cehalet duvarına toslamıştı. Laetitia derin bir nefes aldı.