14 milyar yıl kadar önce her yer karanlıktı. Bu karanlığın sebebi sıcaklıktı: Evren o kadar sıcaktı ki içindeki madde parçacıkları deli gibi hızla hareket ediyor, bu nedenle de elektronlar lisede gördüğümüz gibi protonların yakınına konumlanıp hidrojen atomlarını oluşturamıyordu. Fotonlar fazla yol alamadan ortalıkta çılgınca uçuşan bu elektronlara takılıyorlardı; bu yüzden de ışık yoktu. Evren hep genişliyor, genişledikçe de soğuyor. Bir süre sonra sıcaklık elektronların protonlarla buluşmasına el verecek düzeye düştü; böylece ışık serbest kaldı. O anda yayılan o ilk ışık hâlâ görülebiliyor: Işığın hızı sonlu olduğundan evrenin yeterince uzak köşelerindeki bu ilk “aydınlanma” anının pırıltısı bize ancak şimdi ulaşıyor, uygun cihazlarla evrenimizin “bebeklik fotoğrafı”nı çekebiliyoruz yani. O eski zamanlarda evrende hayat yoktu, dolayısıyla tüm bu olayları görüp anlayabilen bir bilinç de bulunmuyordu. Parçacıklar (bilardo masasında hareket eden toplar gibi) belli birkaç ezeli kurala göre “otomatik” olarak etkileşiyorlardı: Kütlesi olan nesneler birbirlerini şu kuvvetle çeker, aynı elektrik yüküne sahip cisimler birbirlerini şu kuvvetle iter, ışık şu hızla yayılır, vesaire... Aslına bakarsanız sistem bugün de aynen böyle işliyor (ne de olsa o temel kurallar “ezeli ve ebedi”) ama şimdi evren o zamankinden daha zengin, daha güzel bir yer. Neden mi?
03.12.2021 04:30
Sayısaldan sözele
Google’ın kuantum bilgisayarı neyi başardı?
20 Aralık 2024
Sosyal medya rehberi
13 Aralık 2024
Tuhaf bir zekâ
06 Aralık 2024
Kuantum mutluluğu
29 Kasım 2024
Bayat bir fikir
Tüm Yazıları
22 Kasım 2024