06 Mayıs 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
15.01.2021 04:36

Üniversite daha iyisini hak ediyor

Merhaba! Gazete Oksijen’de bilim yazılarıma biyoloji, tıp ve malzeme biliminde kilit önemdeki bir problemin, yani meşhur “protein katlanması” bulmacasının yarım asırlık çabanın ardından yapay zekâ tarafından çözülüşünün verdiği umudu anlatarak başlarım diye düşünüyordum. Fakat bir gece yarısı gündemimiz aniden değişti. Geçmişte yönetici sınıfları, gerçeklerin çıkarlarıyla uyumsuz olduğu durumlarda bilimi sansürlemekten çekinmemiştir. En ünlü örneği, bilimsel yöntemin babası Galileo Galilei’nin İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog kitabının Dünya’nın Güneş çevresinde döndüğü gerçeğini yazdığı için engizisyonca yasaklanıp 202 yıl boyunca yasak kitaplar listesinde kalmasıdır. 20. Yüzyıl’ın ortalarında Sovyet Tarım Bilimleri Akademisi Başkanı Trofim Lısenko’nun yönettiği ve binlerce biyologun hapiste ölmesine yol açan siyasi kampanya sırasında genetik, resmî olarak bir “burjuva sözdebilimi” ilan edilmiş ve nörofizyolojiyle hücre biyolojisi gibi bilim dallarının öğretilmesine son verilmiştir. Kocaeli’nde sanayi kirliliğinin sağlığa zararları ile ilgili bir araştırmasının kısmi sonuçlarını basınla paylaşan Onur Hamzaoğlu’nun ve Ergene Havzası’yla ilgili (örtbas edilmiş) benzer bir projenin bulgularını kamuoyuna duyuran Bülent Şık’ın başlarına gelenleri de duymuşsunuzdur.
Boğaziçi öğrencileri ve hocaları eşsiz bir liyakat testiyle seçilir. Ortalamanın bu denli üzerindeki bir topluluğu yönetmek zor iş. Rektör atama sürecini kimseye sormadan yürütmek mantığa aykırı, uygar dünyada da örneği yok

Siyasi müdahale olmamalı

Görevi gerçeği ortaya çıkarmak, öğretmek ve yaymak olan, uzmanlarla dolu kurumlarınız olacaksa, onların günlük siyasi müdahalelerden, devlet katlarındaki küçük hesaplardan etkilenmemelerini sağlamanız gerek. Kaliteli, güçlü üniversiteler ülkelerine büyük değer katan zenginlik kaynakları olarak görülmeli, işten anlamayanların kurcalamasına açık olmamalı. Kimse bu kurumların başlarına kifayetsiz yöneticileri paraşütle indirememeli. Boğaziçi Üniversitesi’nin öğrencileri eşsiz bir “liyakat” testinden geçerek seçiliyor. Boğaziçi’nde hoca olmak için de çok ciddi bir elemeden geçiliyor: Kaliteyi yüksek tutmak kaygısıyla yıllar geçtikçe her akademik basamağa yükselebilmek için gereken bilimsel başarıyı giderek yükseltiyoruz. Ülkede hiçbir yerde benzerini görmediğim bir fikir özgürlüğü ve karşılıklı saygı ortamında çalışıyoruz. Ortalamanın bu denli üzerinde, bu denli bilgili bir topluluğu “yönetmek” zor iş. Meslektaşlık ruhu olmadan olmaz. Bu nedenle (kanun böyle demese de kitabına uydurarak) bütün kademelerdeki yöneticilerimizi yıllardır o birimin hocaları arasından seçimle belirliyoruz. Rektörlük bu yönetim kademelerinin en zoru elbet. Böyle büyük bir kurumun bütün ayrıntılarına vakıf olmanız, hocaların huyunu suyunu, öğrencilerin ihtiyaçlarını, personelin dertlerini bilmeniz, onları temsil etmeniz, savunmanız gerek. Bu işi kurumun dışından “göklerden gelen bir karar”la yollanan birisinin başarması çok zor. Rektör atama sürecini bu basit gerçeği göremeyen, içlerinde tek bir Boğaziçili olmayan bir grubun Boğaziçi’nden hiç kimseye sormadan yürütmesi mantığa aykırı. Bunun uygar dünyada örneği yok.
Boğaziçi daha iyisini hak ediyor. Türkiye daha iyisini hak ediyor. Amacımız ülkenin kalan doğru işleyen kurumlarını da bozmak değilse bu OHAL damgalı “her şeyi biz biliriz” modelinden acilen vazgeçilmeli. Aşı yapmasını, depremi haber vermesini beklediğiniz insanların kendi kurumlarını nasıl idare edeceklerini de sizden daha iyi bileceklerini kabul etmelisiniz.