22 Aralık 2024, Pazar Gazete Oksijen
06.08.2021 04:30

Üniversite özerkliği nedir?

Anayasamızın 130. maddesinde üniversitelerin “bilimsel özerkliğe sahip” olduğu yazıyor. Ne demek bu?  Önce “bilimsel özerklik” lafını “sıfır özerklik” olarak anlamak isteyenleri aradan çıkaralım. Bunlar genellikle şöyle bir kelime oyunu yapmaya çalışır: “Bilimsel özerklik demek, laboratuvarda deneyinizi istediğiniz gibi yapmanıza, derste bilimi istediğiniz gibi öğretmenize kimsenin karışmaması demektir. Üniversitenin kendi kendisini yönetebileceği anlamına gelmez!” Bu gibilere genelde “Allah razı olsun, ben de deneyi nasıl yapacağımı sana soracağım diye korkuyordum!” deyip geçmek gerekir. Akademisyenlik işinin tanımı gereği, bir konuyu yüksek düzeyde öğretmesi ve yeni araştırmalarla o sahaya katkılar sunması beklenen uzmanlar, zaten o konuyu en iyi bilenlerdir; henüz bilmediklerini de herhalde bir devlet dairesinden falan değil, dünyayı saran bilim ağındaki meslektaşlarından öğrenirler. 130. madde “özerklik” derken bunu kastetmiş olamaz, çünkü anayasada zaten “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir” diyen bir başka madde (27) var. Bu temel bir insan hakkı! Hem 130. madde “özerk” olanın teker teker hocalar değil, “üniversite” olduğunu söylüyor. Sözlüğe bakalım. “Özerklik” kelimesinin tanımı şu: “Bir topluluğun, bir kuruluşun ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme hakkı, muhtariyet, otonomi, otonomluk”. Yetmiyor, sonraki satırda bu kelimenin kullanımına örnekler de veriyor. Neymiş o örnekler? “Bilimsel özerklik. Üniversite özerkliği.” Yani anayasa ne diyormuş? Üniversitelerin kendi kendilerini yönetme hakları varmış. 

Üniversite kararları nasıl verecek?

Elbette “özerklik” ile “bağımsızlık”ın birbirinden farkını anlıyoruz. Üniversitenin bayrak çekip kendi ordusunu kurmasından filan değil, mesela bünyesinde hangi fakültelerin kurulabileceğini, hangi derslerin hangi hocalarca verileceğini veya akademik personel alımında kullanılacak ölçütleri kendi aklıyla belirleyebilmesinden, böyle şeyleri gece yarısı Resmi Gazete sitesinden öğrenmek zorunda kalmayacağından emin olarak uzun vadeli planlar yapabilmesinden bahsediyoruz. Özerklik bu demek. Peki ama “dışarıdan” verilmemesi gerektiğini gördüğümüz bu kararları üniversite nasıl verecek? Üniversite kim? Tabii ki bir kişi değil! Bin türlü farklı problemin çözülmesi gereken böyle karmaşık sosyal sistemlerde kararı tek bireye bırakmak hataya ve hatta felakete davetiye çıkarmak oluyor, görüyoruz. Zaten sözlük “bir TOPLULUĞUN kendi kendisini yönetmesi” demişti hatırlarsınız, o topluluğun başına gelen bir iktidar heveslisinin değil. Aşırı yetkilendirilmiş bir kişi kendisini bir şey sanabilir, akademik kuralları çiğneyip keyfine göre insanları işten atmaya filan kalktığı bir “astığım astık” moduna geçebilir. Mantıklı çözüm üniversiteyi oluşturan birimlerin (bölümler, fakülteler, enstitüler, vs.) kendi kararlarını tüm üyelerin katıldığı kurullarda tartışarak oluşturması, bunların eşgüdümünün de daha yukarıdaki kurullarca yapılması.

Özerkliğin bir nedeni var!

Bu sistem iyi çalışıyor ama sorumluluk istiyor: Hocalar ders, araştırma vs. yanı sıra bir yığın kurul ve komisyona da katılıyor. Yorucu ama demokrasinin nasıl işlemesi gerektiğine dair bir ders gibi düşünülünce sahipleniliyor. Karşılıklı kontrol, kalite doğuruyor, herkes diğerlerine standartlarını yükseltme konusunda örnek oluyor, ortaya birisinin kaynı veya gözde tez öğrencisi olmanın koltuk kapmaya yetmediği, liyakatin gözetildiği, ülkenin, dünyanın önemli bir değeri, saygın bir kurumu çıkıyor. Anayasa bu yüzden üniversite özerk olacak demiş. Bu iyi bir kural. Geçmişi yüzlerce yıl önceye, devletlerin bilginin özgürce keşfedilip yayılmasından korktuğu çağlardaki ders niteliğindeki olaylara dayanıyor. Bu özelliğe sahip üniversiteleri olan ülkeler uzun vadede kazanıyor. Derdimiz bu. Üniversitenin rızasına sahip olmayan, onun eleğinden geçmemiş bir kişinin rektör atanmasının, onun da ülkenin gözbebeği bir kurumu hapishaneye çevirmeye kalkmasının anlamsızlığı, hiç gerekmemesine karşın 2021 Türkiye’sinde denendi, görüldü. Bu problem sürmesin diye Bulu’dan boşalan rektörlük makamına adaylığını açıklayan çok sayıda profesör, üniversite hocaları tarafından oylandı. Kimlerin üniversitenin rızasına sahip olmadığı görüldü; Bulu’nun ekibinden adaylar ezici çoğunlukla reddedildi. Birbirinden farklı özellikleri olan birçok aday da okulun güvenini aldı. Anayasa da orada duruyor. Umarım bir an önce Boğaziçi’ni kirleten yeni demir parmaklıklar gider, haksız yere işinden atılan hocalarımız aramıza döner.