27 Nisan 2024, Cumartesi Gazete Oksijen
17.06.2022 04:30

Yarım netle baraj tamam!

YÖK’ün son düzenlemelerine göre artık üniversite sınavında elenmemek için 0.5 net yeterli. Yani tek bir soruyu doğru cevaplayıp yola devam edebilirsiniz. Hiçbir şey bilmiyorsanız, o da dert değil. Sadece altı soruyu "kafadan atarak", hiçbir şey bilmeden üniversiteli olma şansınız yüzde 74

Türk yükseköğretiminin tepe kurulu YÖK, 11 Şubat’ta lise mezunlarının üniversiteye girmesini düzenleyen kuralları değiştirdi. Artık Türkiye’de üniversiteli olmak için “yarım net” barajına ulaşmanız yeterli. Gelin, bunun ne demek olduğunu inceleyelim.

Malum, ülkemizde üniversite öğrencisi olmak isteyen milyonlarca kişinin toplu test sınavlarına girmesi gerekiyor. Her soruyu cevaplarken beş şıktan doğru olanı bulup işaretlemeniz isteniyor. Bu sınavlarda “dört yanlış bir doğruyu götürüyor”, yani verdiğiniz her doğru cevap +1, her yanlış cevap ise -0.25 puan değerinde. Bu kural “Hiç düşünmeden, şıkları rastgele seçerek cevaplayan bir kişi yüksek ihtimalle beş sorudan birini tutturup dördünü yanlış işaretler; böylece sıfır alır” mantığına dayanıyor. (Hiç cevaplamadığınız sorulardan 0 puan alıyorsunuz.) “Net puan”ınız, tüm cevapların puanlarının toplamı.

Çok sayıda soru var; mesela sınavın ilk aşamasındaki matematik ve Türkçe testlerinde 40’ar soru bulunuyor. Ne kadar çok soruyu doğru cevaplayıp yüksek net puan elde ederseniz o kadar iyi elbet, çünkü yüksek puan alanların çok talep edilen bölümlere girme şansı daha çok oluyor. Biz burada talep görenlere değil, herhangi bir üniversiteye girmenin zorluğuna odaklanacağız. 

YÖK’ün yukarıda söz ettiğim kararına göre artık bu sınavlarda elenmeyip tercih yapabilmek, yani çok parlak olmasa da en azından bir yere “kapağı atabilmek” için yukarıda sözünü ettiğim testlerden birinden aldığınız net puanın “yarım”, yani 0.5 olması yeterli. Acaba bir insanın bir testten bu puana ulaşması ne zorluktadır?

Türkçe veya matematikten gözünüze kestirdiğiniz tek bir soruyu doğru cevaplayıp sınavların geri kalanını boş bırakırsanız 1 net puan ile barajı aşıp yükseköğretim yoluna koyuluyorsunuz. YÖK’ün bununla bir problemi yok. Burası açık. Ama ya o kadarcık da matematik veya Türkçe bilmiyorsanız? Ya HİÇBİR ŞEY bilmiyorsanız? Orada iş ilginçleşiyor.

Sınav kitapçığını alıp ilk soruya (hiç okumadan) rastgele bir cevap işaretlediniz, sonra da sınavın sonuna dek uyudunuz diyelim. Basit bir olasılık hesabı, beşte bir (yüzde 20) ihtimalle üniversiteli olma hakkı kazanacağınızı gösteriyor.

Peki uykuya dalmadan önce bir değil, iki soruyu “atarak” cevaplarsanız? Bu durumda şansınız yüzde 36’ya çıkıyor. Üç rastgele cevap verirseniz yüzde 48.8 olasılıkla muradınıza eriyorsunuz çünkü ulaşmanız istenen hedef o kadar düşük ki bu halde onu ancak üç sorunun üçünü de yanlış cevaplama bahtsızlığına uğrarsanız kaçırabiliyorsunuz.

Özetle, konuyu hiç bilmeden, hiç ders çalışmadan, sınavda sadece ilk sayfadaki üç soruyu rastgele yanıtlayarak Türkiye’de bir üniversiteye girebilme olasılığınız neredeyse yüzde 50. YÖK’ün getirdiği yeni sistem böyle çalışıyor.

Belki de YÖK her lise mezununun üniversitelere girebilmesini istiyor, “Bir şans verelim; nasılsa Türkçe, matematik vb. konulardaki eksiklerini tamamlamazlarsa üniversiteden mezun olamazlar” diye düşünüyor. Peki, o zaman bir işe yaramadığı besbelli olan bu “yarım net” barajının anlamı ne? “Acaba bu kararı toplanıp tartışarak mı verdiler, yoksa birkaç hafta önce ansızın görevden alınan YÖK üyelerinin şikayetçi olduğunun söylendiği gibi herhangi bir toplantıda görüşülmeden bir gün imzalamaları için önlerine mi getirildi?” diye düşünmeden edemiyor insan.

Peki liseler? Milli Eğitim Bakanı geçen hafta lise son sınıf öğrencilerinin devamsızlıktan sınıfta bırakılmayacağını açıkladı. Artık 12. sınıfta derslere girmenize gerek yok. Yukarıda gösterdiğimiz gibi, amacınız sadece diploma veren bir yere girmekse “Bir kere diplomayı alayım, bizim tanıdıklar gerisini halleder” diyenlerdenseniz o “boş” vakitte üniversite sınavları için çalışmanıza da gerek yok; nasılsa baraj baraj değil.

Her üniversite bir değil elbet. Milyonlarca öğrenci onlara gerçek mesleki beceriler kazandırmakla kalmayacak, dünya uygarlığının bir parçası yapacak kaliteli okullara erişebilmek için yarım netten çok daha fazlasını hedefliyor; aileler çocuklarının iyi eğitim alabilmesi için imkânlarını zorlayarak seferber oluyor. Ülkemizin üniversite seçme sistemi kimi doğal adaletsizlikler barındırsa da gerçekten iyi okullara yıllarca dirsek çürütüp emek veren, sınavın o çok ince eleğinden geçebilen gençleri yerleştiren, “liyakat temelli” bir mekanizma. Tabii bu düzeneğin doğru işlemesi için o okulların nasıl ulusal hazineler olduğunun herkesçe fark edilmesi, yıkılmaları değil güçlenmeleri için çalışılması gerekiyor. Aksi takdirde İbn-i Sina’nın dediği oluyor; “Bilim ve sanat, itibar görmediği toplumları terk ediyor”.