16 Nisan 2024, Salı
05.02.2021 06:00

Çalışanlara mücadele şansı verelim

ABD’de büyük şirketler politik açıdan güçlendi ve lobicilik sayesinde bizzat mevzuatı düzenler hale geldi. Sermaye ile işgücü arasında başlayan asimetri istihdamı olumsuz etkiledi. Bugün insanlarla aynı işi yapan teknolojiler daha fazla teşvik ediliyor...

ABD’de Biden yönetiminin ilk ayları Covid-19’u kontrol altına alma ve aşıları geniş kitlelere uygulama çabalarıyla şekillenecek. Ancak orta vadede yönetimin başarısını belirleyen şey ekonomi olacak. Bu noktada Biden, vergi reformunun yüksek önceliğe sahip olduğunu belirterek, federal hükümetin gelir açığı ve vergi sisteminin niteliğini kaybetmesi gibi süregelen vergi sorunlarına yönelik planlarını ortaya koydu. Ancak söz konusu teklifler vergi hukukundaki temel gediklerden biri olan, sermaye gelirlerine (mali varlık kâr ve getirilerinin) tanınan ayrıcalıklı muameleyi ortadan kaldırmaya yetecek gibi görünmüyor.  ABD’de sermaye daima işgücüne kıyasla daha az vergilendirilmiştir. MIT’den Andrea Manera ve Boston Üniversitesi’nden Pascual Restrepo ile birlikte yaptığımız çalışmada, 1980’li ve 90’lı yıllarda (bordro ve federal gelir vergilerine karşılık gelen) işgücü üzerinden alınan efektif vergi oranının yüzde 25 civarında olduğunu, yani çalışanlara yapılan 1 dolar ödemenin 1.25 dolara mal olduğunu bulduk. Ne var ki sermaye üzerinden alınan efektif vergi oranı ancak yüzde 15’ler seviyesindeydi.  O günlerden bu yana sermaye üzerinden alınan efektif verginin düşmesiyle birlikte durum daha da kötüleşti. Bugün sermaye üzerinden alınan vergilerin dibe vurmuş olmasının birçok nedeni var. Gelirlerinin büyük kısmını sermayeden elde etme eğilimindeki zengin hane halklarına uygulanan marjinal vergiler düştü ve birçok işletme vergi statüsünü değiştirerek kurumlar vergisinden muaf şirket biçimini aldı. Ancak en büyük etken ABD vergi hukukunun gitgide cömertleşen amortisman indirimleri oldu. Bu indirimler nedeniyle şirketler çok büyük yatırım harcamalarını vergi yükümlülüğünden düştüler, öyle ki bazıları fiilen net yatırım teşviki alır hale geldi. Sermaye ile işgücü arasında 1980’lerde başlayan bu asimetri gelir eşitsizliğini artırdı ve hem yatırım hem de istihdam kararlarını olumsuz etkiledi. Bugün sonuçlar daha da ciddi; çünkü firmaların operasyonlarını otomasyonla gerçekleştirmek için kullanabilecekleri teknolojilerin kapsamı genişledi. İnsanlarla aynı işi yapabilecek çok daha fazla makine ve algoritma var; vergi hukuku da şirketleri durmadan, hatta aşırıya kaçan bir şekilde bu araçları edinmeye teşvik ediyor.

Çarpıcı bir kıyas...

Örneğin, önümüzdeki 10 yıl için her biri yılda 100 bin dolar kazanan 10 işçi istihdam etmek ile birebir aynı işi yapacak 11 milyon dolarlık makine satın almak arasında bir seçim yapacak olalım. İlk durumun maliyeti 12.5 milyon dolarken (işçilere verilecek 10 milyon dolar + vergi), ikinci senaryoda maliyet sadece 11.5 milyon dolar (makine fiyatı + yüzde 5 sermaye üzerinden alınan efektif vergi). Seçim yapmak zor değil. Bu örnekte işçiler aslında yatırımdan daha verimli görünseler bile (11 milyon dolarlık makinenin yapacağı iş için çalışanlara 10 milyon dolar harcanmış oluyor) vergi hukuku bu hipotetik işletmeyi istihdamı saf dışı bırakmaya teşvik ediyor. Dijital teknolojiler de dâhil olmak üzere daha fazla teknoloji, insanların yerine geçmek değil, onları tamamlamak üzere tasarlansaydı, ek sermaye yatırımlarının istihdamı saf dışı bırakmasına gerek kalmaz, hatta toplam işçi verimliliğini artırması söz konusu olabilirdi. Ancak durum bu değil. Nasıl oldu da eşitsizliği körükleyen ve insanların işlerine mal olan vergi politikaları uygular olduk? İlk olarak büyük şirketler geçtiğimiz onyıllarda seslerini çıkarmaktan çekinmez hale geldi ve politik açıdan güçlendi. Üstelik bunun tek sebebi 2010 yılında Yargıtay’ın aldığı ve seçimlerin kurumsal finansmanının önünü açan Citizens United kararı değil. Aslına bakılırsa, şirketler çoğu zaman kanun yapıcıları etkilemekle kalmayıp bizzat mevzuatı düzenler hale geldi; buna bağlı olarak endüstriyel lobicilik çok önemli bir etkene dönüştü. İktisatçılar da pek yardımcı olmadı. Birçok ekonomist, tasarruftan caydıracağı ve yatırımı azaltacağı gerekçesiyle, sermayeden vergi alınmaması gerektiği görüşünde uzun süre inat etti. Hâlbuki bu iddialar yeterli delillere dayanmıyordu. Yakın geçmişteki tahminlere göre, vergi oranları sermaye arzı üzerinde ancak mütevazı bir etkiye sahip.  Üstelik işgücü üzerinden alınan vergilerin ekonomiye dair birçok kararı tahrif ettiği düşünülürse, illa ki birini diğerine tercih etmek gibi bir zorunluluk görünmüyor. Bu, Demokratların ön seçimlerinde gündeme gelen servet vergisine benzer bir uygulama çağrısı değil. Burada esas olan makineler karşısında işgücünü dezavantajlı konuma sokmayacak bir vergi hukuku tesis etmek. Görülmemiş bir ekonomik krizin tam ortasında olduğumuz düşünülünce, sermaye üzerinden alınan gelirleri birden yükseltmek makul olmaz. Ancak Covid-19 kaynaklı durgunluktan çıktığımızda, ekonomi hem istihdama hem de daha fazla vergi gelirine ihtiyaç duyacak; üstelik bunlara sadece devlet borcunun daha fazlasını karşılamak için değil, sağlığa, altyapıya ve eğitime daha fazla yatırım yapmak için de gerek olacak. Son 20 yılda ABD’de sermayenin milli gelir içindeki payı ciddi şekilde yükseldi ve 2002 yılında yüzde 35 civarındayken 2010’ların ortasına gelindiğinde yüzde 45 düzeyine çıktı. Yani sermaye üzerinden alınan vergileri 1990’lardaki seviyeye döndürmekle federal gelirler kayda değer oranda, muhtemelen GSYİH’in yüzde 4 ila yüzde 5’ine kadar artırılabilir. 

Vergi indirimleri kaldırılmalı

Manera ve Restrepo ile gerçekleştirdiğimiz çalışmanın ortaya koyduğu bir husus daha var. Sırf abartılı derecede cömert olan amortisman indirimlerini eski haline getirmek bile, 1990’lardan bu yana sermaye üzerinden alınan vergilerdeki yarı yarıya azalmayı tersine çevirebilir. Şirketleri ve sermaye geliri elde edenleri vergi ödemekten kurtaran çeşitli muafiyetlerin kaldırılmasıyla, bordro vergisi azaltılıp hem Sosyal Güvenliğe hem de Sağlık Sigortasına daha fazla finansman sağlanarak çalışanlara doğrudan yardımcı olacak ilave gelir elde edilebilir. Sermayeye tanınan vergi ayrıcalıklarını sona erdirmek, aşırı otomasyon teşviklerini bertaraf etmek için de bir adım olabilir. Yine de muhtemelen yeterli gelmeyecektir. Makul ücretler verebilen nitelikli, güvenilir istihdam yaratabilmek için başka tedbirlerin alınması ve böylelikle firmaların çalışanlarına ve işgücünü ikame edici değil tamamlayıcı teknolojilere yatırım yapmaya teşvik edilmesi gerekecek. Her hâlükârda sermaye ve otomasyon üzerinden alınan vergiler konusundaki müsrifliği ortadan kaldırmak önemli bir ilk adım olacak. © Project Syndicate, 2021.