Siyasetin kanunları dokunulmaz değil ancak ABD’deki iki eğilim neredeyse öyle sayılır: Ara seçim öncesinde iktidar partisi aleyhindeki salınım, yani “ara seçim depresyonu” ve enflasyon ve işsizliğin seçmen üzerindeki olumsuz etkileri, yani politik konjonktür dalgalanmaları”. Geçen yıl beğeni oranları dibe vuran Joe Biden ve Demokratlar 2022 ara seçimlerinde hezimete uğrarsa şaşmamalı.
Ancak uzun süredir kabul gören başka siyasi gerçekler bir kenara atıldı. II. Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda iki partili rekabetin çoğunlukçu bir sistem içinde ılımlı etki yapacağı düşünülüyordu. Meşhur “medyan seçmen teoremine” göre bir parti merkezden fazla uzaklaşırsa bedelini sandıkta öderdi.
Diyelim ki Amerikalı seçmen ülkede uygulanması gereken asgari ücret hakkında farklı görüşlere sahip. Sağdan bazı isimler asgari ücret diye bir şey olmaması gerektiğini iddia ederken soldakiler saatte en az 18 dolar ücret asgari olmalı desin. Seçmenler arasındaki bu dağılımın “medyan”, yani orta noktasının saatte 12 dolarlık bir asgari ücrete karşılık geldiğini, yani seçmenin yarısının bu rakamın üzerinde, yarısının ise altında bir ücreti savunduğunu varsayalım.
Başlıca konunun asgari ücret olduğu bir seçimde, Cumhuriyetçi Parti sesi çok çıkan üyelerine kulak verip asgari ücreti kaldırmayı vaat ederse Demokratlar mesela saatte 13 dolarlık bir asgari ücret vaadiyle kolayca galip gelir. Bunun üzerine Cumhuriyetçiler bir sonraki seçimde daha ılımlı bir yaklaşım benimser. Üstelik hafif bir ılımlılık, mesela saatte 8 dolar seçimi kazandırmayacağı için medyan seçmenin bulunduğu seviyeye, yani saatte 12 dolara yönelmek zorunda kalırlar.
Yine de medyan seçmen teoreminin altın çağında bile bazı eksikleri görülüyordu. Ilımlı siyaset ılımlı adaylar gerektirir, halbuki ön seçimlerde her şeyden evvel parti tabanındaki en ateşli ve sadık adayların gönlünü kazanacak adaylara ihtiyaç vardır. Nitekim Cumhuriyetçiler 1964 başkanlık seçimlerinde görüşleri merkez sağa epey uzak Barry Goldwater’ı aday göstermiş, Demokratlar ise 1972’de sol eğilimli George McGovern ile benzer bir hamle yapmıştı. İkisi de seçimi kaybetti ama adaylıkları gelecekte yaşanacakların alametiydi.
Teori artık açıklamıyor
Yeni bulgular medyan seçmen teoreminin Amerikan siyasetini artık açıklayamadığını gösteriyor. Medyan seçmen teoremi siyaset platformlarına bağlı olarak seçmenlerin adaylar arasında “akışkan bir şekilde” gidip geldiğini varsayar. Ama gerçek dünyada seçmenlerin kararını belirleyen bir dizi faktör var. Hangi aday daha güvenilir, yetkin ve sahici görünüyor? Ülkede acil bir durum olduğunda kimin başta bulunmasını isterim? Hangisiyle oturup bir bira içmek isterim? Ayrıca parti sadakati birçok seçmenin içine işlemiş durumda. Bu değişkenler işleri çok karmaşık hale getiriyor. Cumhuriyetçilerin en aşırıcı parti üyelerine kulak verip sağa doğru kaydığını varsayalım. Bu senaryoda Demokratlar merkeze doğru yanaşarak avantaj kazanabilir ama kendi güvenilirliklerinden taviz vermemeleri gerekir. Gelgelelim Cumhuriyetçiler için faktör olan dinamiklerin Demokratlar için de etkili olması ve ön seçimlerde oy kullanacakları daha sola götürmesi muhtemel. Cumhuriyetçiler aşırılığı benimsediğinde birçok Demokrat da sol gündem maddelerine bağlı kalarak da kazanabileceğine kanaat getirecektir.
Buna şirketlerden gelen paranın ve aşırıcı fikirleri yayan sosyal medya filtreleme balonlarının kötücül etkilerini de ekleyince kendi kendini ılımlı hale getiren iki parti rekabetinden çok daha farklı bir şey ortaya çıkıyor. Bugünkü ABD siyasetinin belirleyici niteliği derin kutuplaşma: Cumhuriyetçiler giderek daha sağa, Demokratlar ise daha sola kayıyor.
Elbette “medyan seçmen” teorisinin çöküşü tamamen kötü bir şey değil. Seçmen yelpazesinin orta noktasındaki kişiler bazen hiç de doğru olmayan bir şeyin gerçekliğine kanaat getirebiliyor ya da marjinal grupları görmezden gelebiliyor. Bu teoremin artık geçerli olmadığı bir dünyada iki partinin de uzun zamandır görmezden geldiği, ucuz yabancı işçiler veya otomasyon yüzünden işini kaybetmiş mavi yakalıların kötü durumu, orta sınıfın gerilemesi veya sistematik ırkçılığın kapsamlı sonuçları gibi sorunlar aktivistler tarafından gündeme getirilip yeni tartışmalar açılabiliyor.
Hal böyle olunca siyasetin yukarıda belirtilen neredeyse değişmez kanunlarına ne oluyor? Her iki parti de merkeze yakın olunca makroekonomik performans veya küçük politika farklılıkları ara seçimlerde ciddi seçmen salınımlarına yol açabiliyor. Ancak Cumhuriyetçilerin yaptığı gibi bir partinin ölçüyü kaçırdığı ve hatta sağ görüşlü Yüksek Mahkeme’nin Amerikalılar tarafından nesillerdir benimsenmiş hakları ortadan kaldırdığı durumlarda işler epey değişiyor.
Bu seviyede aşırılık Demokratların daha geniş bir koalisyon kurmasına fırsat verebilir Neticede Mahkeme ile Amerikan kamuoyunun arası giderek açılıyor. Ancak bunu yapabilmek için Demokratların çoğu Amerikalı için önemli olan geçim dertleri ile Cumhuriyetçilerin aşırı görüşlerine karşı koyacak bir gündem arasında doğru dengeyi bulması gerekiyor. Bu da “polisin finansmanını kesmek” gibi açıkça ayrıştırıcı tutumlardan kaçınmak demek. Medyan seçmen teorisi geçerliliğini yitirse bile, hatta özellikle yitirmişken, tabanı genişletmek doğru bir siyasi hamle olur.
Oksijen’in notu: ABD seçim sistemlerinde başkanın dört yıllık döneminin ortasında “ara seçim” düzenlenir. Bu seçimde görev süresi iki yıl olan Temsilciler Meclisi üyelerinin 435’inin tamamı, 100 üyeli Senato’nun üyelerinin ise üçte biri yenilenir. Bu yıl 8 Kasım’da düzenlenecek seçimde 35 senatörlük koltuğu oylanacak. Senatörlük görev süresi altı yıl.
© Project Syndicate, 2022