20 Kasım 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
09.09.2022 04:30

Sosyal medya hakikati de insani ilişkileri de bitiriyor

İnsanlar artık birbiriyle konuşmuyor, birbirini eğlendiriyor. Fikir değil görsel alışverişinde bulunuyorlar. Oysa bizi hayvanlardan ayıran en temel özellik içinde bulunduğumuz topluluktan öğrenme ve başkalarını gözleyerek deneyim biriktirme konusundaki ileri kabiliyetimiz

Dünyanın her yerinde milyarlarca insan cep telefonunun ekranına bağımlı hale geldi; üstelik tükettikleri bilgiler de olumsuz bir değişim içinde. Araştırmacılara göre Facebook gibi yaygın sosyal medya platformlarında yalanlar, isabetli bilgi veren benzer içeriklerden daha hızlı ve daha fazla yayılıyor. Kullanıcılar dezenformasyon talep etmese de neyi göreceğimizi belirleyen algoritmalar sansasyonel, doğru olmayan ve yanıltıcı içerikleri kayırıyor çünkü “etkileşim” dolayısıyla da reklam gelirleri bunlardan geliyor. 

İnternet aktivisti Eli Pariser’in 2011 yılında söylediği gibi Facebook da filtreleme balonları yaratıyor; böylelikle bireylere kendi ideolojik eğilimlerini pekiştiren ve önyargılarını onaylayan içeriklerin sunulma ihtimali artıyor. Yeni araştırmalar da bu sürecin kullanıcıların önüne gelen bilgi türünü derinden etkilediğini ortaya koyuyor. 

Facebook’un algoritmaya dayalı tercihlerini bir kenara bıraksak bile genel anlamda sosyal medya ekosistemi insanların kendi ilgilerine uygun düşen alt-topluluklar bulmasına imkan veriyor. Bu illa kötü bir şey olmayabilir. Çevrenizdeki tek kuş bilimi meraklısı sizseniz artık yalnız kalmak zorunda değilsiniz çünkü dünyanın her yerinde ornitoloji tutkunlarıyla iletişime geçmeniz mümkün. Ama elbette aynı şey aşırı görüşlere sahip yalnızlar için de geçerli. Aynı platformları kullanarak nefret söylemine ve komplo teorilerine erişebiliyor, bunları yayabiliyorlar. 

Sosyal medya platformlarının nefret söylemi, dezenformasyon ve propagandanın başlıca kanallarından biri haline geldiği tartışma götürmez. Reddit ve YouTube aşırı sağın yuvası durumunda. Oath Keepers adlı grup 6 Ocak 2021’deki eylemi organize etmek ve ABD Kongre Binası’na baskın düzenlemek için özellikle Facebook’u kullandı. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Müslümanlık karşıtı tweet’lerinin ülkedeki azınlıklara yönelik şiddeti körüklediği tespit edildi. 

Kimilerine göre bu düşünceler fazla evhamlı ve aşırı panik yaratıyor. Google’ın da sahibi Alphabet’e ait Facebook ve YouTube gibi büyük aktörlerin nefret söylemini ve dezenformasyonu denetleme konusunda küçük rakiplerinden çok daha fazla çaba gösterdiğini, özellikle de son zamanlarda daha iyi denetim uygulamalarının geliştirildiğini söylüyor. Dahası, yalanların Facebook ve Twitter’da diğer medya organlarına göre daha hızlı yayıldığı bulgusuna karşı çıkan araştırmacılar da var. 

Hep kötüye kullanıldı ama… 

Bir kesim ise sosyal medya ortamı tekin olmasa bile sorunun geçici olduğu görüşünde. Neticede yeni iletişim araçları her zaman kötüye kullanılmıştır. Martin Luther matbaayı sadece Protestanlığı değil kindar antisemitizmi yaymak için de kullandı. Radyo ABD’deki Peder Charles Coughlin ve Almanya’daki Naziler gibi demagogların elinde güçlü bir araca dönüştü. Hem basılı hem de görsel-işitsel medya her zaman dezenformasyonla doluydu ancak toplum bu araçlara uyum sağladı ve negatif etkileriyle başa çıkmayı başardı. 

Bu argüman daha güçlü denetim ve yeni teknolojilerin bir araya gelmesiyle sosyal medyanın oluşturduğu zorlukların aşılabileceğini kastediyor. Örneğin platformlar haber kaynağı hakkında daha sağlam bilgi sunabilir; ya da aynı platformların kışkırtıcı veya dezenformasyon içeren ögeleri algoritma yoluyla yaymasıyla mücadele edilebilir.

Ama bu tarz tedbirler en derinde yatan sorunu çözmüyor. Sosyal medya yankı odaları yaratmakla, yalanları yaymakla ve aşırı fikirlerin dolaşımını kolaylaştırmakla kalmıyor. Gerçek olanlar yerine yapay sosyal ağlar koyarak insani iletişimin ve sosyal uyumun temellerini sarsıyor olabilir. 

Bizi hayvanlardan ayıran en temel özellik içinde bulunduğumuz topluluktan öğrenme ve başkalarını gözleyerek deneyim biriktirme konusundaki ileri kabiliyetimiz. Derin fikirlerimiz ve el üstünde tuttuğumuz kavramlar yalnızken veya sadece kitap okumakla değil sosyal bir ortama yerleşip tartışma, eğitim, performans vs. aracılığıyla etkileşim kurmakla ortaya çıkıyor. Güvenilir kaynaklar bu süreçte vazgeçilmez bir rol oynuyor; liderlerin ve kürsülerde nutuk çekenlerin kendi boylarını aşan etkisi buradan geliyor. Medyadaki geçmiş yenilikler bu gerçeğin üzerine oynuyordu ancak hiçbiri insani ağların doğasını sosyal medya gibi değiştirmemişti. 

Facebook, Twitter ve Reddit gibi platformlar sosyal ağlara dair algımızı manipüle etmeye başlayınca ne olacak? Acı gerçek şu ki bunu bilen yok. Zaman içinde değişime uyum sağlayabilsek ve en tehlikeli etkilerini bertaraf etmenin yollarını bulsak bile sektörün gidişatını göz önüne alınca bu olasılığa güvenemeyiz. 

Orwell-Huxley kıyaslaması

Sosyal medyanın en yıpratıcı etkileri kültür eleştirmeni Neil Postman’ın kırk yıl önce yazdığı meşhur “Televizyon: Öldüren Eğlence” kitabındaki öngörülere tıpatıp benzemeye başlıyor: “Amerikalılar artık birbiriyle konuşmuyor, birbirini eğlendiriyor. Fikir değil görsel alışverişinde bulunuyorlar. Önermeler değil iyi görünmek, şöhretler ve reklamlar üzerine tartışıyorlar.”

George Orwell’ın “1984” romanı ile Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”sını kıyaslayan Postman şöyle devam ediyordu: “Orwell kitapları yasaklayacak olanlardan korkuyordu. Huxley’in korkusu ise kitapları yasaklamaya gerek duyulmayacağı, çünkü artık kitap okumak isteyecek kimsenin kalmayacağı şeklindeydi. Orwell bizi enformasyonsuz bırakacak olanlardan, Huxley pasifliğe ve egoizme sürükleyecek kadar enformasyon yağmuruna tutacak olanlardan korkuyordu. Orwell hakikatin bizden gizlenmesinden, Huxley hakikatin umursamazlık denizinde boğulmasından korkuyordu.” 

Postman’a göre Huxley’in tasvir ettiği gelecek Orwell’ınkine göre daha kaygı vericiydi ama sosyal medya aynı anda ikisinin birden habercisi olabilir. Hükümetler hem gerçeklik algımızı manipüle ediyor hem de bizi pasifliğe ve egoizme sürükleyecek araçları edinirken sanal “arkadaşlarımız” da düşüncelerimizi giderek denetim altına alıyor. Şu anda sürekli erdemlerinize işaret etmeniz ve baskın doğru yoldan sapanlara çağrıda bulunmanız gerekiyor. Ama “erdem” dediğiniz şey de kişinin yapay online sosyal çevresi ne derse ondan ibaret ve birçok örnekte tamamen yalanlara dayanıyor. 

20. yüzyılın bir başka ileri görüşlü düşünürü Hannah Arendt bu yolun bizi nereye götürebileceği konusunda uyarmıştı: “Herkes size sürekli yalan söylerse bunun sonucu sizin yalanlara inanmaya başlamanız değil, kimsenin hiçbir şeye inanmamaya başlamasıdır.” İşte o aşamada toplumsal ve siyasi yaşam da imkansız hale gelir.

© Project Syndicate, 2022

Daron Acemoğlu
Daron Acemoğlu