Yıllarca sabah 6’da kalkıp yola çıktım. Daha hava aydınlanmadan, İstiklal Caddesi’ndeki Atlas Pasajı’nın kepenkleri açılmamış kapısı önünde sıraya girmek için. İstanbul Film Festivali veya Filmekimi gösterimlerine istediğim yerden bilet alabilmek için. İstediğim yerden, çünkü “yeter ki filmi göreyim, nereden olursa olsun” dönemini geçeli çok oluyor. Yoksa ilk yıllarda kafamızda yer endişesi olmadan AKM’nin önünde sabahladığımız bile olurdu. Hayata kısa bir ara vermenin bana göre en güzel yolu olan film festivallerinde, artık bu yaşta, hele de günde en az üç, nadiren de beş film izleyen biriyseniz yer çok önemli oluyor. İnsanın beli ağrıyor, boynu tutuluyor, zaten kan dolaşımı sekteye uğruyor, hiç değilse arada bir bacak uzatmak gerekiyor vs. İKSV’den “Bu yıl yerler numarasız” açıklamasını duyunca, ayağımın altından yer çekilmiş gibi oldu. Sabahın kör karanlığında sıraya giren o bir avuç insan için de bu yeni düzenin “şüyuu vukuundan beter” olmuştur, eminim. Daha ne olup biteceğini görmeden, endişeler kafalara üşüştü. Her film için yarım saat beklesem, en az bir saat kuyrukta bekleyeceğim, süresi uzun olan bir filmin son kısmını bir sonraki filmde yer bulacak mıyım endişesiyle rahat izleyemeyeceğim vs. Karar verdim ki artık film festivallerinde “ihtiyarlara yer yok.”
Yazının tamamını görebilmek için lütfen abone olun. ABONE OL
Aboneyseniz
üye
girişi
yapınız.
Oksijen'e e-gazete aboneliği ile edineceğiniz avantajlar; Oksijen yazarlarının tüm yazılarına erişim Gazeteoksijen.com üzerinden 7/24 güncel haber erişimi Her gün e-posta kutunuza gelen Oksijen bülteni Gazete Oksijen, O2 ve özel yayın arşivine erişim