2000’lerin başında The Sopranos vardı. Sonra Six Feet Under, Lost, The Wire, Mad Men, Breaking Bad derken bu hem kaliteli, hem de dünya çapında geniş bir izleyici kitlesi olan yapımlarla birlikte ekranda yeni bir ‘altın çağ’ başladı. 2010’da, bu çağı kaçırmak istemeyen Laurence Herzsberg tarafından düzenlenmeye başlayan dizi festivali Series Mania, 13 yıl içinde her yıl biraz daha büyüdü, öyle ki geçen yıl Avrupa’nın dizi sektörüne eleman yetiştiren ilk televizyon enstitüsünü bile açtı. Bu yıl festivale sırf sektörden katılanların sayısı 3 bin 800. Dizileriyle, etkinlikleriyle, forumuyla, toplantılarıyla baş döndürücü bir festivalden yetişebildiğim ve izleyebildiğim kadarıyla çıkardığım notlar şöyle:
Platformlar kârlılık peşinde
50 yıllık HBO’nun son 19 yılında beraber olduğu şimdiki CEO Casey Bloys halen (tüm diğer platformlar gibi) çevrim içi yayıncılığı nasıl karlı bir hale getirebilecekleri konusunda çalıştıklarını söylüyor. Genel olarak platformların hepsi Squid Game gibi tüm dünyanın da izleyeceği lokal içerikler peşinde. HBO Max ve Discovery+ içeriklerini bir arada sunacakları yeni platformun adı hala bir sır. Yeni bir yapıma karar verirken “Bunu izlemek için ayda 15 dolar verir miyim?” sorusunu soruyorlarmış hep. HBO yapımlarına nasıl karar veriliyor peki? Menajerler yoluyla iletilen senaryolar çok önemli, çünkü Bloys yapımın en önemli unsurunun dünyasına hakim olan yazarı olduğunu altını çizerek belirtti. Bunun dışında da birlikte çalıştıkları ve artık ‘tanış’ oldukları isimlerle yapılan “Eee ne var ne yok?” sohbetleri epey işlevsel belli ki. Mesela The White Lotus, Mike White’la pandemide sohbet ederken çıkmış (ilk hali balayı tatilcileri) son yıldız yapım The Last of Us ise, Chernobyl’e imza atan Craig Mazin’in fikriymiş, bir oyun uyarlayalım diye yola çıkılmamış yani. Bloys 2024, 25 ve 26 takvimini yanından ayırmadığını söylüyor.
Yeni HBO yapımları
Yeni yapımlarla ilgili verdiği tüyolar ise şöyle: Stephen Frears’ın çektiği ve Kate Winslet’ın oynadığı mini dizi The Palace için “Şahane”, Winslet için ise “milli servet olsa yeridir” dedi. Konu, alaşağı olmaya başlayan bir diktatörlüğün kapalı kapılar ardındaki son yılı. Kadroda Matthias Schoenaerts, Andrea Riseborough, Martha Plimpton, Hugh Grant de var. Colin Farrell’ın Batman’deki Penguen’i canlandırdığı yeni dizisi ve uzun bir aradan sonra kadın bir yönetmenle (Issa Lopez) ve kadın bir başrolle (Jodie Foster) geri dönecek olan True Detective: Night Country.
Prime Video ve franchising
Tüm dünyada izlenebilecek yerel yapımlar arayışından doğmuş diyebileceğimz yeni bir akım da ‘franchising’. Prime Video Yerel İçerikler Başkanı James Farrell, platformun yeni dizisi Citadel örneğini verdi. Russo Kardeşler’in yönettiği, Richard Madden ve Priyanka Chopra’nın oynadığı casusluk ve aksiyon dizisinin ABD versiyonunun yanında İtalyan ve Hint versiyonları da hazırlanıyor. Prime Video’yu kurcalarken The New York Times köşesinden uyarlama Modern Love’ın Amsterdam, Mumbai, Tokyo, Haydarabad versiyonlarını görmüşsünüzdür, biraz onun gibi. Paramount+ da NCIS: Sidney hazırlıyormuş Avustralya için. Farrell, her Prime Video içeriği için üç önemli soru sorduklarını söylüyor: Kaç kişi izledi? Kaç kişi bunun için abone oldu? Kaç kişi bitirdi? Prime Video hedefi, ayda bir yani yılda 12 süper yapım. Farrell, Wolfgang Hohlbein’in kitap serisinden uyarlanan Almanya yapımı fantastik dizi The Gryphon için çok heyecanlı. Platformda en çok sevdiği diğer iki dizi de İspanya’dan Reina Roja (bizde yok) ve İtalya’dan The Bad Guy (bizde var).
Sürdürülebilirlik ve Almancılar
Netflix’in İspanya ve Fransa ofislerinin katıldığı, sürdürülebilir üretim konulu toplantı, dört dakikalık bir videoyla açıldı. Netflix, lafa “Biz dünyayı eğlendirmek için buradayız ama eğlendirecek bir dünya da lazım…” diyerek başladı. Setlerde kullanılan ve karbon ayak izini azaltmaya yarayan yepyeni cihazların, yöntemlerin yanı sıra ekiplerin ‘eğitimi’ de konu edildi. Her iki ofis de ‘yeşil üretim’ için yaptıklarını uzun uzun anlattı. İspanya’da sette bir gün ‘etsiz gün’ oluyormuş mesela. Ekiplerin tamamı o gün vejetaryen oluyormuş. Bu toplantıda değil ama Avrupa yapımlarının konuşulduğu başka bir toplantıda da Netflix’in Almanya, Avusturya, İsviçre bölgesinin içerik sorumlusu Katja Hofem, en çok gerçekleştirmek istediği projesini anlattı: 70’lerde Almanya’ya göç eden Türklerin hayatı. Böyle bir projeyi çıkarmak için Almanya’daki yaratıcı ekibin gereken çeşitlilikte olmadığını belirten Hofem, platformun Türk ve Alman senaristleri bir araya getirdiği Akademi programından söz etti.
Trendler konuklar
Succession’ın final sezonu ilk bölümünün gösteriminden önce, festivalin ilk günlerinde Brian Cox’un katıldığı master class izleyici rekoru kırdı. Desperate Housewives’ın Marcia Cross’u da çok izleyici yaptı. Yönetmen Cedric Klapiche, ilk dizisi Greek Salad üzerine bir master class ile festivaldeydi. Ve Almodovar da Mentiras Pasajeras ile dizi dünyasına giriş yaptı, iş dünyasında hakkı fena yenen bir kadının çok eğlenceli mücadelesiyle. Dizilerde ürpertici görüntüler izledik, enerji sıkıntısı, çadırlarda yaşamaya çalışan insanlar, etrafına duvar örmüş, mültecilere karşı denize mayın döşemiş, drone ile tekne batıran acımasız ülkeler sanki o kadar da uzak bir gelecekte değil dedirtti. 80’lere ve 90’lara dönüş hikayeleri de eksik değildi. Fauda’nın Doron’u Lior Raz’ı romantik bir dramada, A Body That Works’de izledik. Çeşitli toplantılarda sayısız sunumlar, uyarlamaya uygun kitaplar, desteklenmeye değer bulunan projeler havalarda uçuştu denebilir. Dolu, çok dolu bir haftaydı.
Peki ya diziler?
Evet, bir de onlar vardı tabii. 24 ülkeden gelen 54 dizi gösterildi. Yunanistan, Pakistan, Benin, Uruguay, İran ve Senegal dizileri Series Mania’ya ilk kez dahil olmuştu ve bilin bakalım Uluslararası Yarışma’da büyük ödülü kim aldı? The Actor isimli İran dizisi. İki işsiz tiyatrocu, İranlı zengin gençlerin partilerinde insanları dehşete düşüren birtakım olaylar gerçekleştiriyor, tabii hepsi ev sahibinin arkadaşlarına ‘sürprizi’. Bu iki yetenekli ama çulsuz oyuncu, bir tahsilat şirketinin dikkatini çekiyor ve olaylar gelişiyor. Başrolde, daha önce 6,5 Metre ve Cezaevi Müdürü filmlerinde izlediğimiz, halen MUBI’de gösterimde olan Leyla’nın Kardeşleri’nde de oynayan Navid Mohammadzadeh. Uzun süredir gerilimle kahkahayı böyle ustalıkla karıştıran bir dizi izlememiştim. Umarım kısa zamanda bize de gelir. Uluslararası Panorama bölümünde birinciliği alan İsveç dizisi Blackwater, klasik bir Kuzey polisiyesi ama gayet sürükleyici. Uyarlandığı roman bizde de yayımlanmış: Kerstin Ekman imzalı Her Şey Suda Oldu. Fransız dizileri arasında birinci olan Under Control ise, ansızın dışişleri bakanı olma görevi verilen bir gazeteci kadının hikayesi.