Arjantin’de, Buenos Aires’de düzenlenen bir etkinlik. 800 kişilik salon fazlasıyla dolmuş, içeri giremeyenler kapıyı zorluyor. Sahnede Kiraz Mevsimi dizisinde birlikte rol alan, sonra evlenen Özge Gürel ile Serkan Çayoğlu çifti var. Özge’nin 6 milyonu aşkın, Serkan’ın 5 milyona yakın uluslararası takipçilerinin çok çok küçük bir kısmı bu kalabalık. Bir Avrupa ülkesine (İtalya’ya) satılan ilk yerli dizi Kiraz Mevsimi ile başlayan süreç, ikisinin de hayatını sonsuza dek değiştirmiş. Bu başarılı ve çok mutlu çiftin bir üyesiyle, Serkan Çayoğlu ile Netflix Almanya yapımı She Said Maybe’nin yayına girmesi vesilesiyle bir araya geldik. Sadece filminde değil, dizisi Mehmed: Fetihler Sultanı’nda da İstanbul’u ‘fetheden’ Çayoğlu ile Almanya’daki ekonomi eğitiminden sonra dümeni ekrana kıran yolculuğunu ve tabii evliliğini konuştuk.
Mavi, Hamburg’tan İstanbul’a geliyor
Netflix Almanya filmi Evet, Hayır, Belki, çok büyük kısmı Türkiye’de geçen, çoğunluğu Türk olan ekiplerle hayata geçirilen ve Hamburg’da yaşayan Mavi’nin kendini bir anda İstanbul’da zengin bir ailenin ortasında bulduğu bir film. Mavi (Beritan Balcı), varlıklı bir Türk hanedanından geldiğini öğrendiğinde kendini bir anda İstanbul’un ışıkları altında buluyor; düzenli yaşamından kopup ihtişam, gelenek ve bolca kaosla dolu bir dünyanın tam kalbine atılıyor.
Filmde Nursel Köse, Itır Esen, Ayşen Sezerel, Meltem Cumbul da ufak rollerle var. Nürnberg doğumlu oyuncu Cansu Tosun da Mavi’nin akrabalarından birini oynuyor.

Çift dilli (bilingual) olmak nasıl bir şey?
- Almanya‘da doğdum, büyüdüm. Evde Türkçe konuşuyorduk ama sokağa adım attığım anda bizim için Almanca geçerliydi. O zamanlar Almanca yoğunluğu olduğu için muhtemelen rüyalarımı da öyle görüyordum. Ama artık 10 seneyi aşkın bir zamandır Türkiye‘deyim, Türkçe‘ye adapte olmuş durumdayım. O yüzden artık her şey benim için öncelikle Türkçe oluyor. Sadece mesela İngilizce konuşan birini Türkçe‘ye çevirirken her zaman olmasa da bazen, İngilizce’den Almanca’ya, Almanca’dan Türkçe’ye çeviriyorum.
Ekonomi eğitiminden oyunculuğa
- Hayat bazen bizi sürükler ve bize bir alan açar. Oradaki şansı görmek de bize bağlıdır. Hiçbir şey bilmeden buraya sürüklendim ben de. Almanya’daki modellik döneminden kamera önü tecrübem vardı; arkadaşlarımın tavsiyesiyle oyunculuk dersleri almış, atölyelere katılmıştım. Kuzey Güney’in final bölümünde kısacık bir oyunculuk tecrübem oldu. İyi anlamda ilk zehri orada aldım işte.
- Sonra Kiraz Mevsimi geldi. Yaz dizisiydi, ilk başrol tecrübemdi; 50 bölümlük bir işe dönüştü.
- Bir çoğumuz eğitimini aldığımız konudan farklı işler yapıyoruz. Ben ekonomiyi severek okudum, rakamlarla da aram çok iyidir. Wall Street falan gibi filmlerin etkisiyle de seçmiştim bölümü. Bu işi yapmasaydım, severek devam ederdim.
Yurtdışına gitme akımı varken burada kalmak?
- Babam bize her zaman “Burası Almanya, burada Alman kuralları geçerlidir, buraya adapte olmak zorundayız” dedi. Dolayısıyla, ben de Alman gibi büyüdüm, arada kalmışlığı hiç yaşamadım. Ama şu bir gerçek: Oranın hayatı daha monoton, daha sıkıcı, daha az neşeli. Katı kuralcılık var. Burası ise yaşıyor. Evet, doğup büyüdüğüm yer olan Karlsruhe, Linkenheim huzur dolu bir yer ve çok seviyorum, deşarj oluyorum gittiğimde; geri döndüğümde daha pasaport kuyruğunda İstanbul’un kaosu insanı içine alıveriyor. Ama bu aşırı yorucu şehri bırakamıyorsunuz. İstanbul hiç durmayan bir tren gibi, bazı yerlerde yavaşlıyor ama indiğin yerde kalamazsın; hemen tekrar binmen lazım, çünkü tren yola devam edecek ve o treni kaçırmaman lazım.
Karısına aşkını sık sık ilan edişi üzerine
- Duygularımı eskiden bu kadar belli eden bir insan değildim ama bu konuda her zaman nettim. Neden saklayayım? Dünya güzeli bir eşim var ve çok seviyorum, bunu saklanacak bir şey olarak görmüyorum.
- Özge’nin bende emeği büyüktür. Alman ekolünden gelen düz, net biri olarak bir anda Trakyalı bir aileye düştüm ve kültür şoku yaşadım. İnanılmaz şeyler öğrendim.
- Siyah ve beyaz netliğinde bir insan olmak ‘cool’ gibi geliyor ama hayat bize öyle şeyler tattırıyor ki ister istemez gride buluyorsun kendini. Oyunculuk da empati yeteneğinin gelişmesine yardımcı oluyor.
Evet, Hayır, Belki üzerine
- Genel olarak şöyle bir şey var: Mesela James Bond çekiliyor burada, Kapalı Çarşı’nın çatılarından atlayan insanlar görüyoruz. Türkiye’nin belli başlı yerleri gösteriliyor ama aslında bizim bildiğimiz İstanbul öyle değil; daha güzel, sembolik yerler de var. Bu filmde oralara bayağı yer verildi. Kültürel derinliklere inmese de, İstanbul’u güzel gösteriyor.
- Pazar günü kahvaltı sofrasında çıtır çerez, çok da üzerine düşünmeden rahatça izlenen, güzel vakit geçirten bir film.
- Cansu’yu (Tosun) tanıyorum tabii, onun dışında bu filmle birlikte birçok kişiyi yeni tanıdım.
- Dizilerimiz Kuzey Avrupa ülkelerine pek satılmıyor; Almanya, İngiltere, Danimarka’da genelde YouTube üzerinden izleniyor. Film, oralardaki izleyici kitlesi için İstanbul’un bir tanıtımı. Ellerimizle anlattıklarımız, hesap ödeme meselesi, “tüh tüh tüh maşallahlar” filan onların bilmediği şeyler; enteresan gelir.
21 yaşındaki Fatih
- Müthiş bir deha Fatih. Fetih sahnelerini çekerken hep 21 yaşında olduğunu düşünüyordum. O yaştayken bunun ne demek olduğunu bilmiyorsunuz ama şimdi bakınca 21 yaşın bir çocuk yaşı olduğunu görüyorsunuz.
- Fatih bu sezon eskisi kadar toy değil. Geçen sezon gençliğine uygun olarak heyecanını, yenilgiye uğradığındaki öfkesini, çıldırmalarını köpürtmeye çalışmıştım. Şimdi daha olgun olacak ama o hırs ve heyecan yine var, yoksa Fatih olmazdı.
- Bu sezon önce Pontus’u alma seferimiz var. Sonra Vlad girecek işin içine (Kazıklı Voyvoda’yı Ertan Saban oynuyor). Saadet Işıl Aksoy, Şehzade Beyazıt’ın annesi Gülbahar Sultan olarak geldi. Fatih’in “hafız-ı kütübi” Molla Lütfi (Deli Lütfi) rolünde Serhat Kılıç var.