1 milyar dolar versek Türkiye'de SpaceX yapan çıkar mıydı?
Türkiye’nin teknoloji yarışında eksikleri ve kendine özgü engelleri var. SpaceX ilk 10 yılını 1 milyar dolar yatırımla sürdürdü. Köprü yapımına 4 milyar dolar ayıran Türkiye'de de böyle işler yapılabilir. Bunun için Çin ve Güney Kore örnekleri gibi henüz olgunlaşmamış alanlara yönelmeli, yetişmiş insan gücüne, üniversitelerle işbirliğine ve ARGE'ye ağırlık vermeliyiz
Alanında dünya çapında işler yapan kişilerden biri Prof. Dr. Mustafa Ergen. Akademik kariyerinin yanı sıra Türkiye’de kablosuz haberleşme ve 5G teknolojileri üzerine çalışıyor. Girişimci Kapital kitabının yazarı Ergen’le yeni teknolojileri ve Türkiye’nin bu alandaki yerini konuştuk.Kablosuz iletişim ve yapay zekâ üzerine çalışıyorsunuz. Silikon Vadisi’ndeydiniz. Türkiye’ye dönmeye nasıl karar verdiniz? Bence bizim kuşağın geri dönme ve ülkesine hizmet etme hayali vardır, en azından o zamanlar vardı. Türkiye’deki büyüme çok fazlaydı ve yükselen değerdi. Hem ilk çocuğumun doğması hem de kurucusu olduğum girişimin başarılı olarak sonlanması karar almamı kolaylaştırdı. Yurt dışında doktora yapanların geri dönememesinin sebebi dönecek yerlerin kısıtlı olmasıdır. Ben bu konuda şanslıydım. Doktora konularım kablosuz haberleşme olunca o devrin yükselen endüstrisinde bu konuda yer buldum. Bir mobil operatörün ARGE biriminde yerli baz istasyonu grubunu kurdum.Türkiye’nin bu alanlardaki karnesi nasıl?Kablosuz iletişim mobil teknolojiler 1990’larda hayatımıza girdi. Her ülkede olduğu gibi mobil servis sağlayıcılar yükselen, popüler ve lokomotif şirketler olarak öne çıktı. Maalesef biz bu fırsatı değerlendiremedik. Mobil şirketlerdeki insan kaynağı ve vizyon başından beri bu şekilde kurgulanamadı. Aynı döngü gittikçe de bozuldu, şirketlerin ARGE gücü olamadı. 2015 yılında bizim de içinde olduğumuz bir süreç neticesinde mobil operatörlerin yerli ürün alma oranı yüzde 3’ten yüzde 40’lara kadar çıkarıldı ama anlaşılan geç bir hamle olarak kaldı. Çünkü ne bir sermayedar bu alana girmek için yeltendi, ne de yerli tedarik ortamımız buna gücü yetecek büyüklükte idi. Bunda elbette bu sürecin makro planlamasının da etkisi var.
Altına hücum Silikon Vadisi’ne şekil verdi
Girişimci Kapital kitabınızda girişimcilere, yatırımcılara işin her yönünü anlatmışsınız. Avrupa’da neden Silikon Vadisi gibi bir inovasyon merkezi olamadı? 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’nın seçtiği Ulusal İnovasyon Sistemi ile Avrupa’nın ve o zamanın Sovyetler Birliği'nin seçtiği yöntem farklı. Amerika teknoloji üretimini üniversiteler ve üniversiteden çıkacak şirketler ile şekillendirdi. Avrupa ve Sovyetler ağırlıklı olarak inovasyon sistemini üniversiteler, devletin enstitüleri ve laboratuvarları çerçevesinde ilerletti. Amerika’da üniversiteden inovasyonun ticarileşmesi için risk yatırım fonları yaratıldı. Bu fonlar verdikleri yatırım karşılığında hissedar olarak kurulan şirketlere ortak olarak, karı ve zararı paylaştı. Bu süreç teknolojiye vakıf, iş ve finansman piyasasına hakim, girişimcilerin reflekslerine yatkın bir risk yatırımcısı nüfusunu Amerika’da son kırk yıl içinde eleyerek yarattı. Silikon Vadisi’nde her çalışana hisse liberal bir ortam oluşturuldu. Bu metot ile bilginin dolaşması aynı Avrupa’daki Rönesans gibi olmuştur. İş değiştirme konusunda Amerika’nın, özellikle Kaliforniya’nın istihdam yasası mevcut ve bu yasa diğer eyaletlerde de yok. At will yasası bir şirketin istediği zaman çalışanını işten çıkarabilmesini, bir çalışanın da istediği zaman işten ayrılabilmesini sağlıyor. Bu yasa, örneğin altına hücum zamanında ihtiyaçtan doğmuş. Silikon Vadisi'ne şekil vermiş. Bu sistem Avrupa’da yok.
ABD ve Çin’in yapay zeka çekişmesi
Avrupa ve Japonya girişimcilikte neden ABD ve Çin’in gerisinde? Avrupa ve Japonya kendi lider endüstrilerine sıkı sıkıya bağlı; refah seviyelerinin artması ve rekabetçiliklerinin düşmesi, genç nüfuslarının azalması yarışta onları geri bıraktı. Avrupa’nın yapay zeka için dijital pazar hamlesi ve AB fonlarındaki girişimcilik oranını arttırması ile Japonya’nın da yükselen robot dalgasında hali hazırdaki teknolojileri ile rol oynayacağını düşünüyorum. Çin devlet organizasyonu ile ilerledi. Büyük nüfusunun getirdiği devasa pazar ve maliyet avantajı kendini üretim yeri olarak konumlandırdı. Yurt dışında eğitim alan Çinli öğrenciler, Amerika’nın risk yatırım firmalarının Çin şubeleri ile ölçek ekonomisinin getirileri tetiklendi. Son yıllarda Çin kendi ekosistemini kurmuş ilerleyen bir yapıda benzer oyunu oynuyor. Bu oyunun Amerika’yı ne kadar rahatsız ettiği 5G konusunda Huawei ve TikTok örneğinde gün yüzüne çıktı, devlet müdahale etti. Şu anda iki devletin yapay zekadaki çekişmesi şimdiden 2. Soğuk Savaş olarak adlandırılıyor. ABD'nin uzay interneti ile de iletişim alanını coğrafi olarak domine etmeye çalışacaklarına şahitlik edeceğiz.
Düşük gelire doğru ilerliyoruz
Türkiye’de ekonomi yönetimi son dönemde sürekli değişiyor. Türkiye’nin yeni teknolojileri yakalaması, değişen dünyada yer alabilmesi için neler yapması gerekiyor? Türkiye şu anda orta gelir tuzağına takılmış, düşük gelire doğru ilerliyor. Türkiye’nin teknoloji ve girişimcilik temelli dünyayı yakalamak için bir oyun planı olmalı. Aksi halde dünya pazarından aldığı pay gittikçe azalacak. Bu konuda diğer ülkelerin neler yaptığına bakabiliriz. Çin, Kore örneğinin bir devamı gibi aslında. Türkiye’de ise teknoloji yarışında eksikliklerimiz ve bariyerler mevcut. Bu eksikliklerin birincisi insan yetenek kapasitesi, ikincisi büyük şirketlerin olmayışı, üçüncüsü ise fikri haklar bariyeri. Örneğin, 2002 yılında kurulan SpaceX firması ilk on yılını bir milyar dolar yatırım ile sürdürdü ve onuncu yılında 40 tane fırlatma için müşterisi vardı. Baktığımızda bir köprünün maliyeti 4 milyar dolar, ATAK Helikopterleri için 3 milyar dolar harcandı. Türkiye’de kime 1 milyar dolar versek SpaceX çıkarabilir? Firmanın üst düzey bir çalışanı bana SpaceX'i anlatırken, sadece hidrojen, alüminyum, yazılım ve insan demişti. SpaceX, NASA’nın yetişmiş insan kadrosunun üzerine kuruldu. Ayrıca ülkemizdeki büyük şirket yapısı holding şeklinde ve bir şekilde bize benzeyen diğer ülkelerde de bu yapı mevcut. Bu tip yapılanma doğal olarak yurt dışı şirketlerin pazara kolay girmesi, yeni pazara girerken holdingin diğer şirketlerinin gücü ile riskin azaltılması, güvensiz iklimde siyasi güç ile dirsek temasında olmasından dolayı doğal olarak ortaya çıkmış yapılar. Türkiye’deki büyük şirketlerin yabancı ortakları var ve ARGE’ye ihtiyaçları yok bu da üniversiteler ile hayati bir kurmalarını engelliyor. Endüstri ve üniversite kendi içinde sarmala girmiş, sinerji yaratamıyor. Bunların yanında herkesin gittiği teknolojilere yönelirsek gelişmiş ülkelerin fikri haklar bariyerlerine takılıyoruz. Yasalarınızı esnetseniz bile bu sefer ürünler yurt dışında satışa sunulamamasından beklenen rekabetçi maliyete ulaşamıyor.
Peakgames ve Getir kuyu açtı
Ciddi bir sermaye sorunu varken Türkiye çıkış yolunu nasıl bulacak? Kore bu sarmaldan halihazırda doyuma ulaşmış teknolojilerin ötesinde yeni teknolojilere yoğunlaşarak, gelişmiş ülkelerin ana iştigalinden yan bir yol seçerek, insan kaynağını ona göre ilerleterek ve doğru bir zamanda atılım yaparak çıktı. Örneğin geçenlerde Peakgames şirketi Amerikalı Zynga şirketi tarafından 1 milyar doların üzerinde bir değerleme ile satın alındı. Onun yarattığı ortam bile birçok şirketi doğurdu ve doğuracak. Peakgames’e “Sen Zynga’yı satın almak ister misin?” diye sorabileceğimiz bir altyapı oluşturulmalıdır. Finansman gücü yanında bu yarattığı oyun ekosistemini sistematik üniversite müfredatları ile, ARGE teşvikleri ile destekleyebileceğimiz, kendi içimizden bir monopol çıkarabileceğimiz fırsatları değerlendirmemizi sağlayacaktır. Aynı şekilde bugün Getir bu rallinin içinde. Bu bir nevi petrol aramak gibi, buldun mu kuyuyu büyütmek için hızla ilerlemek gerekiyor. Yoksa yanınıza başkaları kuyu açıyor.Ülkeler 5G’de ilerliyor. 5G en çok neyi değiştirecek? 5G daha fazla sayıda bağlı cihazı idare edebilecek, akıllı şebekeden kendi kendine gidebilen arabalara kadar, birçok teknolojik yeniliği destekleyebilecek. 5G teknolojisi ile, akıllı fabrikalar robotlarla otomatikleştirebilecek. Evlerde akıllı ev uygulamaları kolayca hayata geçecek. Giyilebilir veya implante edilmiş tıbbi cihazlarla hayati değerler takip edilebilecek. Kişiselleştirilmiş tıp kavramına geçiş kolaylaştırılacak. “Tele-cerrahi” kavramı gelişecek. Şehirler sensörle kaplanabilecek ve “akıllı şehirler” kurulabilecek. Trafik kazalarının yaklaşık yüzde 95’i insan hatasından kaynaklanıyor. 5G, düşük gecikmeli ağlarda anlık haberleşme ve otonom sürüş sağlayarak, kazaları ve tıkanıklığı önlemekte büyük bir devrim yaratacak. 5G ile daha aktif kullanılarak yeni çalışma, eğlence ve eğitim fırsatları ortaya çıkacak. Örneğin bir tıp öğrencisi anatomi çalışırken sanal bir ameliyata dahil olabilecek, ya da bir mühendislik öğrencisi önemli bir deneyi sanki laboratuvardaymış gibi izleyebilecek.
İnternet hızının sorumlusu komşular
Wi-Fi teknolojileriyle ilgilisiniz.Siz şirketinizde neler yapıyorsunuz? Her sene 4 milyar Wi-Fi cihazı pazara giriyor. Şu anda toplam 12 milyardan fazla cihaz var ve evlerimize kurduğumuz Wi-Fi modemlerin sayısı 1 milyar’ı geçmiş durumda. Wi-Fi teknolojisi kolay çalışması için lisanssız frekansta çalışan bir teknoloji ama bunun getirdiği handikaplar var. Ne kadar fibere yatırım yapsak, son model modeme para versek de enterferanstan dolayı performansta sorunlar yaşıyoruz. Biz bu sorunu anlamak ve çözmek üzere teknolojimizi geliştiriyoruz. En son noktada Wi-Fi hızı enterferanstan kaynaklı olarak düşüyor.Neden Türkiye’de istediğimiz hıza ulaşamıyoruz? Nerede eksikler var? Öncelikle maalesef fiber alt yapımız yetersiz. Türkiye OECD ülkelerinin çok gerisinde. Ayrıca Wi-Fi üzerinden internete erişimde hız ve kaliteyi kısıtlayan en büyük sorunumuz radyo enterferansı. Modeminizle aynı radyo kanalını kullanan yani sizin süper hızlı, spor araba özelliklerine sahip modeminizle aynı yolda traktör gibi hareket eden eski, ağır komşu modemi, maalesef sizin hızınızı ve yolculuk performansınızı kendi seviyesine düşürüyor. Tüm trafiğin en ideal şekilde yönetimine olanak sağlayacak bir çözüme ihtiyaç var.
Silikon Vadisi’nde şirket kurdu
Mustafa Ergen, ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği’nden üniversite birincisi olarak mezun oldu. Berkeley Üniversitesi Elektrik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimleri'nde yüksek lisans ve doktora yaptı. 2005’te Silikon Vadisi’nde 4. nesil haberleşme teknolojileri üzerine WiChorus şirketini kurdu ve bu şirket, 2009’da 200 milyon dolara satıldı. Bu tarihten sonra Türkiye’ye döndü. Boğaziçi ve Koç Üniversitelerinde dersler verdi. 2017’de İTÜ’ye profesör olarak katıldı. 5G alanında Türkiye’de yerli mobil teknolojilerin gelişmesi için öncü oldu. ODTÜ’den 8 defa Bülent Kerim Altay Ödülü aldı. Avrupa’nın 5G haberleşme platformunun yönetiminde kurucu üye olarak görev yapan Ergen, Berkeley Üniversitesi Asya-Ortadoğu-Afrika Girişimcilik Programı’nın Danışma Kurulu’nda. Ergen’in 50’nin üzerinde makalesi, tebliğ ve patenti var. 2 çocuk babası Prof. Dr. Mustafa Ergen.