ABD ve Avrupa’da holdingin ana işlerine entegre teknoloji yatırımlarıyla dikkat çeken Sabancı CEO’su Cenk Alper’den önemli değerlendirmeler: Sosyal alanda gençlere, iş hayatında gençlerin kurduğu start-up’lara yatırım yapıyoruz. 10 milyar dolarlık net varlık değerimiz var. İlk hedefimiz 20 milyar dolara çıkmak. 2025’in ilk altı ayı da zorlu geçecek. Daha sonra yavaş yavaş kabul edilebilir yerlere doğru gideceğiz. Son iki yılda enflasyon-devalüasyon makası çok açıldı. 2025’te bu da normalleşecek. Verimlilik ve katma değeri öne çıkartan şirketlerin ayakta kalabileceği bir dönemdeyiz. Suriye’nin yeniden yapılanması Türkiye için bir fırsat. Umarım yeniden iç savaş çıkmaz çünkü ticaret barış olan yerde yapılır.
Sabancı Holding CEO’su Cenk Alper ile 2024’ün son günlerinde buluştuk. Hem grubun yeni hedeflerini hem de 2025 beklentilerini konuştuk. ODTÜ Makine Mühendisliği mezunu olan Alper 1996 yılından bu yana Sabancı Topluluğu’nda çalışıyor. Alper, Sabancı’nın Belçika ve ABD’deki yurtdışı operasyonlarında çalıştıktan sonra 2007-2017 arasında Kordsa’daki dönüşüme imza atmış, 2017-2019 yıllarında topluluğun Sanayi Grubu Başkanlığı’nı üstlenmiş, 2019’da da Sabancı Topluluğu CEO’luğu görevine gelmişti.
2019 yılında CEO’luk görevine geldiniz. 5 yıl oluyor. Geçen 5 yılın kısa özetini sormak isterim size. Bu zor dönemde holding çatısı altında neler değişti?
Pandemi gibi bir zorlukla başladım. İlk iki yıl onunla geçti, sonra seçimlerle iki yıl geçti. Tüm dünyada büyümenin körüklendiği, dinamiklerin çok farklı olduğu, kriz yönetilen bir dönem oldu. Biz bu 5 yılda büyük bir farklılık yarattık. Önce topluluk vaadimizi yeniledik, “Sürdürülebilir bir yaşam için öncü girişimlerle Türkiye ile dünyayı birleştiririz” dedik. Çalışanlarımıza “Endişelenmeyin pandemiye 60 bin kişi girdik, 60 bin kişi çıkacağız” dedik. Çalışanlarımızla her seviyede çok ciddi bir bağ kurduk. Çalışanlarımızı işin içerisine kattığımız bir strateji oluşturduk.
Önümüzdeki 5 yıl için belirlediğiniz stratejik hedefler neler oldu?
Kendimize 4 büyüme alanı belirledik. Bunlardan biri enerji ve iklim teknolojileri oldu. Daha iklim teknolojisi lafı konuşulmuyordu. İkincisi dijital teknolojiler, üçüncüsü malzeme teknolojileri ve diğeri de mobilite çözümleri oldu. Bu 4 alanda çalışanlarımızı fark yaratmaya teşvik ettik ve onların getirdiği fikirleri stratejik planımızın parçası haline getirdik. Bugün gördüğünüz yatırımlar, aslında çalışanlarımızın o tarihlerde geliştirdiği fikirlerin hayata geçmiş hali. Dolayısıyla Sabancı Holding’in herhangi bir parçasında çalışan genç bir çalışanın Sabancı Holding’in vizyonuna, stratejisine ve yatırımlarına etki edebildiğini gördüğü çok farklı bir dönem yaşadık. 2020’de yatırımcılarımıza Türkiye’de ilk defa 5 yıllık bir strateji açıklayıp, hedef verdik.
Avrupa ve Amerika Çin’e bağımlı. Trump Amerikan şirketlerini güçlü Çin’e karşı yeniden rekabetçi konuma getirmek istiyor . Trump Çin’e karşı duvarları yükseltecek
Bu dönemde 5 yıllık plan açıklamak ve buna uymak zor değil mi?
Biz yeni 5 yıllık stratejimizi 2 ay önce Londra’da yatırımcılarımızla paylaştık. Bir denizcinin yola çıktığında hangi limana gittiğini bilmesi lazım. Evet kısa vadede problemler oluyor, olacak da. Belirsizlik oluyor, olacak da. Ama yeni norm bu. Dolayısıyla bundan şikayet ederek stratejik plan yapmazsanız o zaman dünyada takip eden konumuna düşersiniz. 5 yıl içerisinde biz oyun kurucu olmaya, lider olmaya, yenilikçi olmaya vurgu yaptık.
Bu yıl bilançolarda tuhaf bir durum var. Enflasyon muhasebesi uygulanmaması nedeniyle bankalar karlı gözükürken, banka sahibi holdingler enflasyon muhasebesi uyguladıkları için, bankacılık faaliyetinden zarar yazıyorlar. Nasıl anlatıyorsunuz bunu yatırımcılara?
Öncelikle yönetim kurulumuzun desteğini arkamızda görmek bizi mutlu ediyor, çünkü günümüzde kısa vade ile uzun vadenin birbiriyle çeliştiği kritik noktalar var. Örnek enflasyon-devalüasyon arasındaki fark. Bugün TL kazanmanız lazım, döviz gelirlerinizi artırmaya çalışmak aslında bugünkü kârlılıklar için iyi bir şey değil. Uzun vadede baktığımızda, döviz gelirlerimizi artırmalıyız. Yurtdışında daha fazla üretim yaparak “Dünyanın Sabancı”sına doğru gitmeliyiz. Biz hep uzun vadeye odaklandık. 4-5 yıl içerisinde 6 milyar dolarlık toplam net varlık değerinden 10 milyar dolara geldik. Şimdi burada 20 milyar dolarlık bir hedef koyduk.
Bunu sağlamak için neler yaptınız?
Enerjide çok hızlı büyümeye devam ettik. Yenilenebilir enerjiye çok yatırım yaptık. ABD’de çok ciddi enerji yatırımları yapıyoruz. Yapı malzemeleri konusunda önce İspanya’da bir satın alma yaptık. Sonra ABD’de organik büyümemizi ikiye katladık. İrlanda’daki yatırımımızla bu sefer sadece çimento değil, yapı malzemeleri konusunda büyük bir kampüsümüz oluyor. Dolayısıyla “griden yeşile “çimentodan yapı malzemelerine dönüşümde” çok büyük bir adım atmış olduk. Kordsa ile kompozitte satın almalar yaptık. Amerika’da Axiom’u satın aldık. Sonra Avrupa’da Microtex’i aldık. Bunlar yine Kordsa’nın yeni alanlara açılmasına çok ciddi fayda sağladı. Dijital yol haritası çıkarttık. Bu dijital yol haritasında önce iki tane yazılım şirketi satın aldık. Bu sene Bulutistan’la bir bulut hizmetleri şirketi satın aldık ve veri merkezleri yol haritamızı ortaya koyduk. Sigorta tarafında bir yandan dijitalleşirken bir yandan Medisa diye sağlık ekosistemine hizmet verecek tamamıyla bulut üzerinde çalışan bir dijital sigortacılık şirketi kurduk. Sabancı ekosistemini büyütmek için çok kritik adımlar atmış olduk. Bugün bu işlere satın almalarla, organik büyümelerle devam ediyoruz ama sonrasında da 10 yıl sonrasındaki işlerimizin tohumlarını atmaya başladık.
Tekfen, Borusan gibi şirketler corporate venture capital işine girdi. Sizin de Sabancı Ventures’unuz var. Sabancı Ventures’dan bahseder misiniz?
30’a yakın direkt; 5 tane de “fund of funds” denilen yani girişim sermayesi fonları yatırımıyla toplam dünya ölçeğinde 35 girişim sermayesi yatırımı yaptık. Bunun 30’u direkt, 5’i fonlar aracılığıyla. Her bir fonun da 10-15 şirkete ulaştığını düşünürseniz bizim ekosistemimizle şu anda 60-70 şirkete yatırım yapmış olduk.
Hangi alanlarda yoğunlaştı bu yatırımlarınız?
Türkiye’de Sabancı Ventures ile başladık. Daha çok dijital ve malzeme teknolojileri yatırımları yaptık. Amerika’da sadece enerji ve iklim teknolojileri için bir fon kurduk, 250 milyon dolarlık bir fon ve burada dünyanın en ileri enerji malzeme teknolojilerine yatırım yapıyoruz. Füzyon, derin jeotermal, mıknatıs teknolojilerine yatırım yaptık. Pil teknolojilerine ve yapay zeka teknolojilerine ciddi şekilde yatırım yapıyoruz. Avrupa’da sürdürülebilir yapı malzemeleri konusunda çığır açıcı teknolojilere yatırım yapıyoruz. Amacımız yatırım yaptığımız girişim sermayesi startup’larından para kazanmak değil. Amacımız onlarla birlikte nasıl büyüyüp onları nasıl ekosistemimize entegre edebiliriz bunu görmek.
Amerika ve Uzak Doğu bu alanlarda açık ara önde. Avrupa çok geri kaldı. Siz girişimlerinizi farklı coğrafyalara da yayıyor musunuz?
Uzak Doğu’da da var yatırımlarımız. Fonlar aracılığıyla Ekvador’da, Kanada’da yatırım yapılan start-up’lar var. Mesela Singapur’da SunGreen diye bir hidrojen teknolojileri şirketine yatırım yaptık. Dolayısıyla teknoloji neredeyse biz oradayız. Buradaki en önemli konu şu, biz bu start-up’lara sadece para yatırmıyoruz biz onlara bir büyüme platformu veriyoruz. Yani her yatırım yaptığımız şirketin bir şirketimizle bir proje yapmasını sağlıyoruz.
2 farklı örnek
Örnek var mı bu işlerden?
İki örneği anlatayım size: Biri E-şarj. Bir venture yatırımı olarak başlayan E-şarj’ın artık kurucu ortağıyla birlikte tamamı bizim ve Türkiye’nin en büyük şarj istasyonu şirketi oldu. İkincisi Bulutistan. Bulutistan’ın çoğunluk hissesi bu yıl Sabancı Topluluğu’na geçti. Mesela bakın, Medisa sağlık sigortası şirketinin tüm altyapısı Bulutistan üzerinde. Agesa’nın bütün altyapısı Bulutistan üzerinden geçti.
Yaptığınız en yenilikçi işler girişim sermayesi ile atılan adımlar mı?
Genel olarak biz aslında gençleşiyoruz. Sosyal olarak gençlere yatırım yapıyoruz. Gençlerin kurduğu start-up’lara, genç teknolojilere yatırım yapıyoruz. Dolayısıyla “En yenilikçi işiniz nedir” derseniz, “bence 360 derece gençleşiyor olmamızdır” derim.
Suriye’de yeni iş fırsatları var
Suriye’de iç savaş bitti gibi görünüyor. Ülkenin yeniden inşası için Türkiye’ye hangi fırsatlar çıkar? İlk etapta çimento, seramik, demir-çelik, beyaz eşya hatta otomotiv gibi sektörlerin önü açık gibi duruyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
İki taraflı görüyorum. Suriyeliler işgücü anlamında gerçekten Türkiye’ye çok ciddi katkı sağlıyorlardı. Bazı organize sanayi bölgelerinde “Suriyeliler olmasa ne yaparız” diyen iş insanlarının olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla onların gidiyor olması burada bir boşluk yaratacaktır ama bu Türkiye’de toplamda işsizliğin azalmasına neden olacaktır diye düşünüyorum.
Bir yandan, biz sonuçta Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi çerçevesinde komşularımızla 100 yıldır iyi ilişkiler kurmayı ve ticareti artırmayı hedefleyen bir ülkeyiz. Özellikle yeniden yapılanması gereken bir ülke ortaya çıktığında, ticari anlamda bu bir fırsattır. Yani çimentosundan yapı malzemelerine, enerji altyapısına, gıdaya, her alanda yatırıma ihtiyaç var ve bizim de orada bir tecrübemiz var. Halep’te, Şam’da günde sadece üç saat elektrik veriliyor. Bu ülkenin enerji altyapısının yeniden kurulması lazım. Dolayısıyla ihracatçı şirketlerimiz, yatırımcı şirketlerimiz, projeci şirketlerimiz için Suriye’de fırsatlar var diye düşünüyorum. Ama önemli olan ülkenin tekrar bir iç savaşa girmemesi. Oradaki farklı mezhepleri, unsurları bir araya getirebilecek bir hükümet kurulabilecek mi ve dünyanın desteğini alabilecek mi? En büyük sorun bu şu anda. Barış olan yerde ticaret oluyor. Dolayısıyla ticaret de böyle bir ortamda artacaktır.
Güçlü Çin dengeleri değiştiriyor
Trump’ın ve Elon Musk’ın inanılmaz güçlendiği bir dünyaya giriyoruz. Amerika’da yatırımlarınız var. Trump’ın çok daha güçlü bir şekilde iktidara geliyor olması dünyaya nasıl bir değişim getirebilir? Amerika’daki yatırımlarınız açısından bir farklılık olur mu?
İster istemez dünyada jeopolitik ama aslında bir jeo-ekonomik savaş var. Çin’in bu kadar güçleniyor olması, özellikle enerji ve otomotiv alanında belirli değer zincirlerini tamamen ele geçirmiş olması dengeleri değiştiriyor. Elektrikli araçlar, güneş panelleri, rüzgar türbinleri gibi alanlarda Çin bütün değer zincirini kritik minerallerden başlayarak ele geçirmiş durumda. Ve tüm dünya; Avrupa, Amerika onlara bağımlı hale gelmiş durumda. Çin sadece ucuz işgücü ve ne olursa olsun sonuna kadar ölçek ekonomisiyle maliyet ve rekabet avantajı sağlamıyor. Çin artık teknolojiyle rekabet avantajı sağlıyor. Çin’de gittik gördük; bu elektrikli araç fabrikalarının içerisinde yüzlerce robot çalışıyor. Fatih Birol’un söylediği çok güzel bir şey var: Avrupa bir dönem enerjisini Rusya’ya, güvenliğini Amerika’ya, bütün üretimini de Çin’e outsource etti. Bunun da bugün faturasını ödüyor. Dolayısıyla belli alanlarda rekabetçi olmanız gerekir. Trump üretimi tekrar ABD’ye çekmek, Amerikan şirketlerini tekrar rekabetçi hale getirmek istiyor. ABD kendi başına çok büyük bir pazar. Bu pazardan en fazla fayda sağlayan Çin oldu. Amerika’da bir Walmart’a gittiğinizde günlük yeme içme dışındaki çok ürünün Çin’den geldiğini görüyoruz. Dolayısıyla ABD’de üretimin tekrar coşması gerekiyor. Özellikle kritik teknolojilerin üretilebilir hale geliyor olması önemli. Başlangıçta Çin’e karşı duvarları yükseltecek.
Gençleri tutabilmeliyiz...
Türkiye bu yeni dengede nasıl konumlanmalı sizce?
Türkiye’nin Avrupa’ya karşı çok büyük bir avantajı var. Enerji potansiyeli en yüksek ülkelerden biriyiz. Hala rekabetçi üretim potansiyeli en yüksek ülkeyiz. Jeopolitik olarak Avrupa’ya çok yakınız ve yetişmiş insan gücü olarak güçlüyüz. Bizim beyinlerimiz neden gidiyor? Çünkü, Avrupalılar bu potansiyeli keşfetti. Hollanda keşfetti; İngiltere, İtalya, ABD keşfetti. Çok cazip tekliflerle bu gençleri alıyorlar. Şimdi biz tekrar bu gençleri burada tutabilirsek, buradaki potansiyeli onlarla birlikte gerçeğe dönüştürebilirsek bence Türkiye için çok büyük bir avantaj. Türk iş dünyası yatırım yapmaya, bu değişiklikleri yönetmeye çok açık. Özellikle Avrupa pazarlarında çok ciddi avantajlarımız olur. Bazı noktalarda Çin kadar rekabetçi olabiliyoruz.
ABD’de yerel üreticiyiz
Türkiye’den sonra neden en büyük yatırımlarınızı ABD’de yapıyorsunuz?
Bu Sabancı’nın uzun dönemli stratejisinin bir parçasıydı ve bugün Trump’ın yönetim tarzıyla da biz orada başarılı olmaya devam edeceğiz. Çünkü Trump Amerika’sında biz orada bir yerel üreticiyiz. Kordsa’mız orada, TEMSA’mız orada, enerji işimiz orada, iklim teknolojileri, Çimsa’mız orada. Bunlar ciddi ayak izleri olan şirketler. Diğer işlerimizi de o tarafa doğru büyütmeye devam edeceğiz.
2025’in ilk 6 ayı zorlu geçecek
Hükümetin Bakan Mehmet Şimşek öncülüğünde uyguladığı dezenflasyon programına iş dünyası da destek veriyor. Ama hedeflerin tutturulmasında gecikmeler yaşanıyor. Fedakarlık sadece ücretli kesimden bekleniyor gibi bir algı var ki, bana göre doğru bir algı bu. Sizce ne zaman düze çıkacağız?
Enflasyon muhasebesinin uygulanmaya başladığı ciddi bir geçiş yılındayız. Bu geçiş yılında tabii ki finansal tedbirler var; Merkez Bankası ve Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından alınan makro ihtiyati tedbirler var. Bu geçiş yılında farklı sektörlerde -örneğin enerji sektöründe- fiyat sınırlamaları uygulanıyor. Bunların hepsi enflasyonla mücadele edebilmek için yapılan şeyler. Ve bir yandan da enflasyonla mücadele çerçevesinde enflasyon-devalüasyon makası önemli. Sabırlı olmamız gereken, nefesimizi tutmamız gereken ve toplumun bütün kesimlerinin fedakarlık etmesi gereken bir dönemdeyiz. O anlamda kesinlikle ve kesinlikle bir geçiş yılı diye düşünüyorum.
Az önce de sormuştum, bankalar karlı görünürken banka sahibi holdingler zarar yazıyor. Bu ne kadar sürdürülebilir?
Bankamızın temelleri çok sağlam. Bu zorlu dönemde bankamız müşteri sayısını çok ciddi şekilde artırdı. Diğer yandan uygulanan bu makro ihtiyati tedbirler doğal olarak bankamızın büyümesini de bir miktar yavaşlatıyor. Yani aslında, bankamızın verimliliğinin çok arttığı ama enflasyon muhasebeli sonuçlarının bir miktar zorlandığı bir yıldayız. Biliyorsunuz bankacılık sektöründe enflasyon muhasebesi uygulanmıyor. 2025’te de uygulanmayacak ama onu konsolide eden holdingler; Koç Holding ve biz enflasyon muhasebesi uyguluyoruz. Burada da aslında reelleştirilmiş rakamların zorlandığını görüyoruz. Ve bizim toplam konsolide sonuçlarımızı da aşağıya çekiyor. Bununla birlikte, bankacılık ve finansman sektörünün enflasyonla mücadeleye sunduğu önemli bir katkı var. Aslında bu muafiyeti de bu çerçevede düşünmek lazım. Ama diğer yandan, bu sürdürülebilir mi? Hayır değil. Bu politikanın hızlı şekilde normalleşiyor olması lazım.
2025 beklentiniz nedir?
Önümüzdeki yılın ilk altı aylık kısmında da tekrar enflasyonla mücadelenin zorlu geçeceğini biliyoruz ama ondan sonra artık kabul edilebilir yerlere doğru yavaş yavaş gittiğini göreceğiz. Faizler şu anda enflasyonun üzerinde. Dolayısıyla orada bir net faiz marjı ortaya çıkmış durumda. Artık normalleşme patikası başladı diyebiliriz. Enerji sektöründe dediğim gibi fiyat sınırlamaları vardı. O da bir yandan enflasyonun yarattığı hayat pahalılığını, alım gücünü iyileştirebilmek için aslında hane halkının sübvansiyonu anlamına geliyor enerji fiyatlarına konulan limitler. Burada da yavaş yavaş normalleşme başlıyor. Tüketimi Türkiye ortalamasının üzerinde olan haneler artık gerçek fiyatlardan ödemeye başlayacak. Bunların hepsi yavaş yavaş liberal ekonomiye doğru geçişin adımları açıkçası. Son normalleşmeyi de enflasyon-devalüasyon makasında bekliyoruz. Çünkü geçen yıl ve bu yıl fark çok büyüktü. Bu fark ihracatçı şirketlerimizi çok zorladı.
Çimento ve lastik sanayiinde yüklü ihracatı olan bir grupsunuz. Sabancı Grubu da etkilenmiş olmalı enflasyon-devalüasyon makasından…
Türk lirasının hala değer kazandığını görüyoruz. Şu anda Merkez Bankası’nın elindeki rezervlerin bu kadar yüksek olması bizi en rahatlatan nokta. Dolayısıyla kontrollü bir kur politikası enflasyonla mücadeleye destek sağlıyor. Evet, şu anda ihracatçılar istedikleri şekilde fiyat yapamıyorlar yurtdışında. Ama bugün hepimizin dönüp, verimlilik konusunda ciddi aksiyonlar almamız gereken bir noktadayız.
Türkiye ucuz işgücü ülkesi olmaktan çıkıp, katma değer yaratan-verimli bir üretim ülkesi olma yoluna girebilecek mi?
Ucuz işgücüne dayalı rekabet dünyada kalmadı. Çin bile inovasyonla, verimlilikle, teknoloji ile büyümesini destekliyor. Dolayısıyla, bizim de bunu bu şekilde destekliyor olmamız lazım. Faizlerin düşük olduğu dönemde ucuza kredi alıp hızlı büyümek evet kolaydı. Artık verimliliği ve katma değeri öne çıkartan şirketlerin ayakta kalacağı bir dönemdeyiz. Dolayısıyla yıllardır konuştuklarımızı artık yapma zamanı. Yıllardır inovasyon konuşuyoruz, sürdürülebilirlik konuşuyoruz, dijitalleşme konuşuyoruz, verimlilik konuşuyoruz. Bunları yapabilirseniz o zaman katma değeri yüksek, verimli işler yapar hale gelirsiniz.