23 Nisan 2024, Salı Gazete Oksijen
02.04.2021 06:00

Muhtıra, darbe, Özallı yıllar… TÜSİAD kuruluşundan anılar

2 Nisan 1971’de kurulan TÜSİAD 50 yaşında. 12 kurucudan biri olan, hem oğlu hem gelini TÜSİAD Başkanlığı yapan Boyner Grup Onursal Başkanı Osman Boyner; kuruluş amaçlarını, Türkiye’nin zor günlerindeki çabalarını ve geleceğe bakışını anlatıyor
Türkiye’nin önde gelen 12 iş adamı tarafından 12 Mart Muhtırası’nın hemen sonrasında kurulan TÜSİAD 50 yılı geride bıraktı. Vehbi Koç, Nejat F. Eczacıbaşı, Sakıp Sabancı, Osman Boyner, Selçuk Yaşar, Raşit Özsaruhan, Ahmet Sapmaz, Feyyaz Berker, Melih Özakat, İbrahim Bodur, Hikmet Erenyol ve Muzaffer Gazioğlu’nun imza attığı Kurucular Protokolü ortak akıl ve değerler etrafında buluşmayı amaçlıyordu. Özel sektörü gönüllülük esasında bir araya getiren ve Türk iş dünyasının sesi olmayı 50 yıldır sürdüren TÜSİAD’ı, Boyner Grup Onursal Başkanı Osman Boyner’den dinledik. Osman Bey, TÜSİAD‘ın kuruluşuna nasıl karar verildiğini sizden dinlemek isterim…  1970’lerin başında İstanbul Sanayi Odası’nda meclis üyeliği yapıyordum. Tabii İSO mühim bir kuruluş, halen de öyledir ama nihayetinde mesleki bir kuruluş. Batıdaki sivil toplum kuruluşları gibi farklı bir oluşum fikri orada ortaya çıktı. Amacımız Atatürk’ün amacı, Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak. Bunun için de demokrasi ve müteşebbislerin ahenkli şekilde çalışması şarttır diye düşünüldü. Vehbi Bey, Sakıp Bey, Nejat Bey tabii Feyyaz Bey de çok önayak oldu. Bunu bir “Birlik” olarak kurduk. Sadece İstanbul’da değil tüm Türkiye sathında olsun fikri savunuldu. Çok isabetli bir fikirdi. Yanımıza İzmir’den de önemli sanayicileri kattık. Vehbi Bey Ankaralı’ydı, Sakıp Beyler Adana’dandı. İstanbul dışında yatırımı, fabrikası olanlar çoğunluktaydı. 12 kişi metnin altına imzamızı koyduk ve birliği kurduk. O dönemde iş dünyasının temsilcileri olarak ne hedeflediniz?  O zamanlar “karma ekonomi” vardı. Anayasa’da da yazıyordu. Benim şahsi fikrime göre, toplum devletini kurar ve idare yetkisini devlete, hükümete verir. Ama toplumu inkişaf ettirecek olanlar her alandaki müteşebbislerdir. Hür teşebbüs sadece sanayici, sadece tüccar demek değil. Bilim insanları, mucitler, sanatçılar, mimarlar, sporcular da müteşebbislerdir. Biz sanayi ve ekonomi sahasındaki gelişmeyi sağlamak için, ülkemizde insanların yurtdışındakiler gibi iyi koşullarda yaşamasının yollarını bulmak için bir araya geldik. O dönemde çok kavga vardı ülkede. Çok fakirlik de vardı. Ben 1926 doğumluyum. Tosya’da büyüdüm, bilmediğim şeyler değil. Kavga bir inkılap, bir inkişaf içinse iyidir. Sırf kavga olsun diye kısır kavgaysa, kimseye hayır getirmez. TÜSİAD’ı kurduğumuz günlerde sıkıyönetim vardı ülkede. Müteşebbisin de, işçinin de, ülkedeki durumun da mutlaka değişmesi lazım gelir diye düşünüyorduk.  Siz o dönemde ne yapıyordunuz?  Bizim Altınyıldız işletmelerimiz o zaman örnek yerlerdi. Sendikanın talep edeceğini onlar talep etmeden önce işçiye verirdik Altınyıldız’da. Bugüne kadar belki 30 defa grev kararı asıldı fabrikaya, 1 kere bile grev olmadı. Biraz da bu anlayış yayılsın, ülke kısır kavgadan kurtulsun diye de TÜSİAD işi heyecanlandırmıştı beni. 1971 yılında ilk toplantıyı nasıl bir ortamda yapmıştınız?  O günlerde gündeminizde neler vardı?  Muhtıranın hemen sonrasında sıkıyönetim günleriydi. Grevler, lokavtlar çok sık yaşanıyordu. Bir ortak akılda, ortak değerler etrafında buluşmak, örnek işler yapmak gerekiyordu. Ekonomi, şirketler mühimdi ama çağdaş bir yaşam, muasır medeniyetler seviyesinde üreten, üretmek için çalışan ve bilimiyle, kültürüyle, sanatıyla, sporuyla iyi yaşayan bir ülke en mühim konuydu. Vehbi Koç’la, Sakıp Sabancı, Nejat Eczacıbaşı, Selçuk Yaşar’la anılarınız çoktur. Feyyaz Berker’le anılarınızı da merak ediyorum..  Feyyaz Bey çok aktifti. Yurtdışında çalışma tecrübesi vardı. Sivil toplum girişimciliği de kuvvetliydi. 10 yıl kadar onun başkanlığında ilerledi TÜSİAD. İlk kuruluşta Feyyaz Bey’in katkılarıyla önemli işler yapıldı. Berker kadın üye de alınmasını öneriyor. Hatta Türkiye İş Adamları ve Hanımları Derneği olarak TÜSİAD‘ın isminin değiştirilmesi konuşuluyor... Biz müteşebbisliği ve etkisini artırmak istiyorduk. Ana konu buydu. O nedenle memleketi, cinsiyeti, dini, dili hiç önemsemiyorduk. Türkiye’ye yatırım yapacak, geliştirecek, daha fazla insana daha fazla aş, iş yaratacak, bayrağı bir milim ileriye taşıyacak herkesi davet ettik TÜSİAD’a. Toplumu ileri götürecek konuların başında da kadınların her alanda yer alması mühimdi. Hatırladığınız en tartışmalı, sıkıntılı dönem?  Ben iki dönem TÜSİAD yönetiminde görev aldıktan sonra, sosyal faaliyetleri layıkıyla yürütebilmek için gereken zamanı yaratamadığımdan, aktif görevden çekildim. “Bir işi üzerine alınca, o iş ucundan tutarak yapılmamalı” diye düşündüm. Arkadaşlara destek olmaya devam ettim. Tabii, 12 Eylül’e giden günler ve sonrası çok sıkıntılı bir dönemdi. Silah konuştuğu zaman akıl susar. Üyelerin hüsn-ü niyetle yaptığı pek çok faaliyet haksız karalamalara yol açtı. Birlikte yurt dışı seyahatleriniz oluyordu, o seyahatlerden paylaşmak istediğiniz anılarınız var mı? Kıbrıs Harekatı sonrasında Amerika Türkiye’ye ambargo koymuştu. Onun kaldırılması için çok uğraş verildi. Hariciyenin çalışmalarına TÜSİAD da destek verdi. Bir heyet oluşturup, -eksik, fazla hatırlıyorsam kusura bakılmasın- Feyyaz Bey, Ali Koçman, Jak Kamhi, Rahmi Bey vardı, bir heyet oluşturuldu. Ben de iştirak etmiştim bu heyete. ABD’ye gittik birlikte. Önemli makamlarla ve kuruluşlarla görüşmeler yapıldı. Türkiye ambargonun kaldırılmasında muvaffak oldu. Bizim heyetin ve TÜSİAD’ın faaliyetlerinin kararda katkısı oldu. Siyasilerle de görüşmeleriniz olurdu… 80’li yıllarda bir gece ev telefonum çaldı. Cem’in (Boyner) TÜSİAD Başkanı olduğu dönemler. Cem çok sert eleştiriler getiriyor TÜSİAD adına hükümete. Telefonu açtım. Arayan Başbakan Turgut Özal… Cem’in söylemlerinden dolayı esaslı tepki geleceğini düşündüm. Dedi ki “Çok istifade ediyoruz eleştirilerinden. Bakanları, bürokratları çalıştırmak için bana fırsat veriyor. Hiç durmasın. Devam etsin eleştirmeye.” Tabii şaşırdım, sevindim de. Siz hiç başkan olmadınız ama Boyner soyadıyla iki başkan oldu TÜSİAD’ta. Oğlunuz Cem Bey başkanlığa geldiğinde ona ne öğütlediniz?  Benim kendi şirketlerimde çalışma ve iş yapma biçimim dış temsile pek müsaade etmiyordu. Dedemden aldığım en önemli öğüt “layıkıyla yapamayacağın işe hiç girmemekti”. O nedenle aktif görev almadım. Siyasete girme kararında muhalefet etmemin aksine TÜSİAD görevlerinde Cem’i çok destekledim. Siyasette kavak gibi durmak lazım. Gerektiğinde rüzgara göre eğilip bükülmek gerekir. Oysa Cem de benim gibi. Kazık gibi dik duruyor, yalan dolan yok. TÜSİAD Başkanı’nın da dik durması gerekir. O nedenle hem Cem’i hem Ümit’i TÜSİAD görevlerinde çok destekledim. Derneklere, birliklere, sivil topluma katılmak, gerektiğinde doğru ve dürüstçe liderlik etmek büyük sorumluluk… Artık TÜSİAD’ta ikinci, 3’üncü kuşaklar var. Onlara ne öğütlersiniz?  Atatürk’ün Cumhuriyet evlatlarının önüne koyduğu hedef hala orada duruyor. Bizim dünyadan 5 kat fazla çalışıp geçmemiz gereken çok ülke var. Şimdi torunumun çocuğu büyüyor. Onlar ülkeyi çok daha iyi yerlere getirir umarım. Hep daha iyisini istesinler, ne iş yapıyorlarsa ilk 3’te olmayı hedeflesinler. Kurulduktan sonra TÜSİAD kısa sürede Türkiye’de söz sahibi bir kurum oldu. Rahmetli Güngör Uras ve Feyyaz Bey’in bunda çok katkıları olmuştur. Söz sahibi olmak fikir sahibi olmayı, hayal sahibi olmayı, inanç sahibi olmayı gerektirir. TÜSİAD’ın da Türk müteşebbislerinin de bunu unutmamasını isterim. Fikir, vizyon ve inanç olmadan söylenen söz de, yapılan iş de uçar gider.