26 Aralık 2024, Perşembe Gazete Oksijen
11.03.2022 04:34

Taraftar yıldız futbolcu istiyor ama bizde artık onlara verecek para kalmadı

Ahmet Nur Çebi Beşiktaş’ı, Türk futbolunun içinde bulunduğu çıkmazı ve çok tartışılan yeni yayın ihalesini anlattı

Ahmet Bey önce sizi tanımak istiyorum. Nasıl bir ailede büyüdünüz? Çocukken de hayalinizde kulüp başkanlığı gibi bir şey var mıydı? Futbolla ilgilenmeye nasıl başladınız?

1959 Trabzon doğumluyum. Ben 5 yaşındayken Karabük’e geldik. Lise son sınıfa kadar Karabük’te okudum. Daha sonra İstanbul’da ve yurt dışında eğitimime devam ettim. Dedem Trabzon’da demir-çelik işi yapıyordu, babam bunu üretim ve sanayici olarak Karabük’te devam ettirmeye karar verdi. Biri kız, biri erkek iki kardeşim var. Kız kardeşim Arzu Efe ve erkek kardeşim Tayfun Çebi. Beşiktaş’ta yöneticiliğim boyunca, şirketlerdeki işler konusunda bana çok destek oldular. Babam Yaşar Kaptan Çebi, 10 sene önce BJK Yönetim Kurulu’na 2’nci Başkan olarak girdiğimde beni çok desteklemiştir. 

Babanız mı ilgiliydi futbolla?

Bunun ilginç bir hikayesi var. Babam Karabükspor’un kurucusudur ve Trabzon Doğan Spor’da futbol oynamıştır. Daha sonra Karabük çok zor durumdayken başkan oldu. Ben o zamanlar tepki göstermiştim babama; “Neden uğraşıyorsun bu işlerle” demiştim. Çünkü o yıllarda derdim para kazanmaktı. Babama bu işlerle uğraşıyor, işi gücü bıraktı diye gönül koymuşluğum vardır. Babam o dönemde bana, “Oğlum bizim mahallemiz (Çömlekçi) çok fakir bir mahalle. Futbolun kötü alışkanlıklardan gençleri koruma gücü var” demişti. Bundan dolayı futbolu hep desteklemiştir. Trabzon’daki kulüplere babamın desteği hala devam ediyor. 

Siz futbol oynadınız mı?

Hayır, ben basketbol oynadım, oyun kurucuydum. 

Babama köstek olmuştum, o bana destek oldu

Dediklerinizin tersini yapmışsınız…

Hayatta hiçbir zaman büyük konuşmayacaksınız. O dönem çok demotive etmişimdir babamı. Ama çantasını da çok taşımışımdır Karabük deplasmanlarında. Sonra ben de futbol yöneticiliğine soyundum, Kartal ve Galata’da başkan vekilliği ve başkanlık yaptım. Hem de çok genç yaşlarda, üniversiteyi bitirdikten hemen sonra Allah bana nasip etti. Babamın teşviki yine büyük olmuştur o dönemlerde de. BJK yöneticiliğine başladığımda bütün işi gücü bıraktım. Hiç unutmam, babam bana “Ne haber! Sen bana o dönem köstek olmuştun ama ben sana destek olacağım” dedi. O dönem Karabük-spor deneyiminden dolayı babama “İnsanlar ne kadar kötü. Seni aşağı çekmeye çalışıyorlar. Başarısız göstermeye çalışıyorlar” demiştim. O da bana, “Evet, kötü insanlar var. Ama bana bu işlere girme diyorsunuz, sonra ortalık ona-buna kalıyor, kedi gibi miyavlıyorsunuz!” demişti. Yıllar sonra BJK’ye yönetici olduğumda onun neler çektiğini ve verdiği desteğin ne kadar kıymetli olduğunu çok daha iyi anladım. BJK’de geçirdiğim 6.5 yıllık 2’nci Başkanlık görevim benim için çok güzel ve özeldi. 

Hiç pişmanlık duyduğunuz olmadı mı? “Nereden girdim bu işlere” dediğiniz…

Çok büyük haksızlıklar oldu, yanlışlıklar oldu. Mücadele etmeye çalıştım, çözmeye çalıştım. Herkes neden bırakıp gitmediğimi merak etti. Ben bırakıp gitseydim, yanlış yönetenler bırakıp gidecek miydi? Elbette gitmeyeceklerdi ve gitmediler de. Demek ki kalmamızın belki de faydası oldu. 

Karabük’ün Kartaltepe’sinde büyüdüm

Siz nasıl Beşiktaşlı oldunuz? Trabzon doğumlusunuz. Sizi kim Beşiktaşlı yaptı?

Karabük o zaman bir emekçi kasabasıydı. Ülkenin ilk demir-çelik fabrikası oradaydı. Hatta ilk sanayi kuruluşu Karabük’teydi. Orada yerleştiğimiz mahallenin adı Kartaltepe idi. Mahalle aynen duruyor ve her gittiğimde orayı dolaşırım. O mahallenin ismi ve o dönem Süleyman Seba’nın 2’nci Başkanı Recep Sami Yazıcı’dan kaynaklanan -ki eşimin kuzenidir kendisi- özel bir durumu vardı. Ben 5 yaşındayken, Recep Sami Yazıcı da muhtemelen 16-17 yaşlarındaydı, BJK forması dağıtır ve “Giyeceksiniz bu formaları!” derdi. Sonra aynı şeyi, Kroman Çelik ve Yücel Boru’nun sahibi Gökşen Yücel yaptı. Hepsi büyük sanayicilerdi. İşte bizim BJK’li olmamızın altında bunlar yatıyor. Ve Karabüklülerin yüzde 90’ının, Karabükspor’dan sonra ikinci takımı BJK’dir. Burada Karabük’ün emekçi duruşu ve BJK’nin emekçi kültürüyle özdeşleşmesi söz konusu.

Ahmet Nur Çebi: Taraftar beklentisini değiştirmek zorundayız. İlk 11’de 2-3 kaliteli yabancı olmalı, gerisi yerli

Hala öyle mi, BJK ile bugün de emekçi kültürünü özdeşleştirebilir miyiz? 

Hala öyle… En azından genel ruh anlamında öyle… Ve emekçiye saygılı iş adamlarının genelde BJK’li olması biraz da bu ruhtan, vicdanlarından geliyor. Ben memleket olarak Trabzonluyum ama kendimi bildim bileli Beşiktaş taraftarıyım. 30 yıl önce yine Recep Sami Yazıcı beni kongre üyeliğine davet etmişti. 

Bir demir-çelik devini yönetiyordunuz. Şimdi kardeşleriniz ilgileniyor. İşi ikinci plana alırken risk görmediniz mi?

Biz demir-çelik kökenli, sanayici bir aileyiz. Dedemiz demir-çelik satarken, babam Karabük’te haddehane kuruyor. Sonra kardeşimle beraber, Trakya’da Türkiye’nin en büyük demir-çelik tesisini kuruyoruz. Şu anda üretim devam ediyor. Dünya çapında üretim yapılıyor. Ürettiğimiz 1.5 milyon ton çeliğin 1 milyon tonunu Güney ve Kuzey Amerika ile Afrika’ya satıyoruz. Aynı zamanda armatörlük yapıyoruz. Açıkçası, demir çelikten çıkan başka ne ihtiyaç varsa, o alanda yatırımlar yaptık. Demir çeliğin ucuna ne lazım; mesela liman; onu yaptık. Ne lazım gemicilik; onu yaptık. Baktık, elektrik lazım, elektrik üreticisi olduk. Özetle, demir çeliğin sürüklediği birçok sektörde yatırım yaptık. Biz geçmişte cumartesi-pazar tatili bilmezdik, aldığımız kültürde tek bildiğimiz tatiller arife günleri ve bayramların ilk günleriydi. Ama şimdi ülkemizin şartları değişti, şimdi torun torba iki üç gün nereye kaçarız diye düşünüyoruz.

Kaç çocuğunuz var?

İki kızım ve bir oğlum var, büyük kızımdan da iki torunum var. Bu arada onlar da çok iyi birer Beşiktaşlı.

Babanız da çok mutlu olmalı bunları görmüş olmaktan… 

Babamın en büyük hayali BJK’de futbol oynamakmış. Babamın iki arkadaşının BJK’de futbol oynamaya başlaması –ki onlardan birisi Nazmi Bilge’dir- onda bu duyguyu uyandırmış. Babamın BJK’li olmasında Nazmi Bilge faktörünün payı büyüktür. Aslında iş sadece Recep Sami Yazıcı, Nazmi Bilge de değil, babamın ruhunun da BJK’li olması önemli. Bunu fırsat buldukça vurguluyorum; arada bana laf sokuştururlar memleketimin Trabzon olmasıyla ilgili. Biz geçen sene Trabzonspor’la  da yarıştık. Sonuçta 3 kupa aldık.

Sosyal medyayı takip ediyor musunuz?

Hayır, ailem takip ediyor. 

Peki şu anda yine başkan olmak istiyorsunuz değil mi? 

Evet. Aslında benim dert ettiğim şu: Beni seven insanların, bana haksızlık yapanlara ses çıkarmasını istediğim zamanlar oluyor. Başka bir noktadan yaklaşayım. 40 bin kişilik stadımıza 5 bin, 18 bin üyeli genel kurulumuza bin kişi zor geliyor. O zaman bu, sahip çıkmak olmuyor. Genel kurula gelmeyip, loca peşine düşmemek lazım mesela. 

İki gece dışında keyifli bir an yaşamadım

Spor kulübü başkanlığı ateşten gömlek gibi oldu. Eskiden kulüp başkanları bu kimlikleriyle tanınırdı, şimdi en çok başkanlar mı eleştiriliyor?

Size samimi bir itirafta bulunayım… Ben başkan olduğumdan beri, seçildiğim gece ve geçen yıl  şampiyon olduğumuz gece dışında keyifli bir an yaşamadım. Başkan olarak çok ağır şeyler yaşadım, elektriğimizi kesen elektrik idareleri, bankalara devredilmiş bütün alacaklar, bankalara giden paralardan bize beş kuruş verilmemesi… 2 yıl temizlik yaptım. Sağ olsun Sayın Cumhurbaşkanımız bize o süreçte destek verdi. Eğer bankalara borçlarımızı yapılandırmasaydık kulübümüz çok daha zor durumda olurdu. Biz BJK’yi faaliyet yapabilir, sürdürülebilir hale getirdik. Göreve geldiğim gün tek tek BJK’li iş adamlarımızın kapısına gittim loca satışı için. Zamanında hatalı yapılmış futbolcu sözleşmelerinden daha bu yıl sonunda kurtuluyoruz.  

Gerekiyorsa bir araya gelip Lig TV kuracağız

Bu yıl beIN Connect 2.1 milyar TL civarında bir teklif yaptı. TFF teklifi reddetti. Kulüpler kendi kanallarını mı kuracak? 

Geçmişte bir dönem Kulüpler Birliği Başkanlığı yaptım, tek çare yayın ihalesine girecek alternatif şirketler bulmaktı. O günden bugüne dışardan bir firma ile anlaşıldı, nasıl yapılır, nasıl edilir diye. O süreç bitmeden; yayın süresi bitince yeni bir ihale yapılma zorunluluğu doğdu. O ihalede, mevcut yayıncı kurum, zarar ettiğini söyleyerek, maalesef 500 milyon dolardan başlayıp, 150 milyon dolar civarına kadar indi. Dolar ve euro’daki artıştan dolayı maalesef geriye düştüğümüz bir noktaya geldik. Gelirlerimizin artması gerekirken, zarar ediyoruz. 

Neden 500 milyon dolardan 150 milyon dolara düştü?

Bu düşüşün nedeni, bazılarının söylediği gibi Türk futbolundaki kalite düşüklüğü değil bence. Yani Türk futboluna 500 milyon dolar verilirken kalite çok mu yukarıdaydı veya bugün daha mı aşağıda? Bu ticari bir olaydır. Çok basit bir ticaret kuralı bu. Eğer alternatifiniz yok ise; yani ihaleye bir yayın kuruluşu giriyorsa, onun karşısına rakip çıkaramıyorsanız, o şirket sizi istediği fiyata razı eder. 

Kulüpler Birliği Başkanı olduğum süreçte şöyle söylemiştim: “Bizim yapmamız gereken en önemli iş, bu ihaleye katılabileceklerin sayısını artırmak. En azından kimse katılmıyorsa biz kendimiz bu işi yaparız. Kendi şirketimizi kurarız”… Başladı bu çalışma ama maalesef bu ihaleye yetişmedi, geç kaldık. 

Yeni planda X, Y, Z yayın kuruluşu, her ürüne diyeyim, ayrı ayrı teklif verdi. Hangisine en yüksek teklifi kim vermişse o şirkete; “Sen bu kısımda en iyi fiyatı verdin, sana veriyoruz” diyebileceğiz. Öteki kuruluşa da, “Sen de burada en iyi teklifi verdin, sana da bu kısmı veriyoruz” diyeceğiz. Bir başka üründe ise, “Buradaki fiyatlar işimize gelmiyor. Bunu da biz kendimiz yaparız” denebilecek. Dolayısıyla şu andaki süreçte fiyatlar maalesef düşüyor ama amaca daha uygun bir tarz belirledik. En azından yüzümüz orada gülüyor.

Şimdi yeni süreçte bunu deniyoruz. TFF de bu gerçeği kabul etti . TFF de aynı noktada… Sonuçta gerekiyorsa Lig TV A.Ş.’yi kurabiliriz noktasına geldik.

Pandemiden sonra yeni yeni toparlanma süreci başlıyor diyebilir miyiz?

Pandemide  FIFA ve UEFA bir futbolcu sendikası gibi hareket etti. Kulüplerin ayakta kalması gerektiğinin hala farkında değiller. Pandemi döneminde biz kulüpler hiçbir gelir yaratamazken, FIFA ve UEFA’dan bizi koruyacak ses gelemedi. Paralarını alamadığı için sözleşmelerini iptal eden futbolcuları maalesef korudular. Ama burada pandemi gibi olağanüstü bir durum var ve bu sürece futbolcular olarak siz de katlanacaksınız demediler. Gelecekte kulüplerin futbolculara verecekleri para kalmayacağını düşünmediler. Yeni süreçte ne kadar geliriniz varsa, o kadar gideriniz olacak. Ama bu gerçeği kulüpler olarak hep beraber kabul edeceğiz. Kapalı kapılar ardından farklı davranmayacağız. 

Transfer usulsüzlüklerini belgelemek çok zor

BJK Futbol Yatırımları’nın KAP’a bildirdiği son bilançoya göre 30 Kasım 2021 itibariyle yaklaşık 4.2 milyar  TL borcunuz var. Son borç rakamı nedir?

Hesapları en son Aralık ayı itibariyle aldık ve gerçek borcumuz 3.9 milyar TL… Şu anda 4.5 milyar TL, alacaklarımız düşülmemiş borçlarımız… Yaklaşık 600 milyon TL alacağımız var. Onları düşünce net borcu konuşmak gerekiyor. Bu arada ben göreve geldiğimde BJK’nin borcu 3 milyar TL idi deniyor ki, bu da doğru değil… Ben göreve geldiğimde borç 3.3 milyar TL idi. Bunu göreve geldiğimde açıkladık; kayıtlara alınmamış bir 300 milyon TL artı borç vardı. 

Yılda yüzde 20 faiz ödüyoruz. 3.3 milyar TL, yüzde 20’den yılda 650 milyon TL faiz eder.  2 yılda 1.3 milyar TL… Şimdi, 3.3 milyar TL devraldığım borç üzerine 2 yıllık faiz miktarı olan 1.3 milyar TL’yi ekleyin, ne eder? 4.6 milyar TL.. Bu ne anlama geliyor? 3,9 milyar TL’lik şu andaki borç miktarı ile, faize karşı 700 milyon TL’lik bir başarımız var ve üstelik faaliyetlerimizi sürdürerek bunu başarmışız. Bizim yıllık gelirlerimiz zaten bu civarlarda. Ayrıca futbolcularımızla geçmişten gelen 5 yıllık sözleşmelerimiz var. 

Bu büyük yük. Üstelik bu sözleşmelerin, bütçelerin de çok yüksek olması eleştiriliyor. Yanlış nerede başlıyor?

Zamanında mesela 3.7 milyon euro’luk sözleşmeler yapılmış futbolcularla, kendilerine yeni kulüp bulmalarını öneriyoruz ama şimdi 750 bin euro veren bile yok. Peki biz 5 yıl önce bu futbolculara bu paraları neden verdik? 

Neden? Yanlış kararlar mı, yoksa ortada bir suistimal mi var?

Bu gibi durumlardaki usulsüzlükleri belgelemeniz neredeyse imkansız. Ama bunları ispat edememiş olmanız, insanları gerçekleri araştırmaktan alıkoyamaz. İnsanlar buralarda kötü kokuları alıyorlar. Alan razı veren razı diye bir laf var. Futbolcu transferlerinde bir alt limit yok, bir üst limit yok. Şu anda özellikle büyük kulüplerin borçları, yönetim zafiyeti, kötü yönetim ve ispat edilemeyen kötü niyetler gibi faktörlerden kaynaklanıyor. Ağır ihmaller de var. 

Türk futbolu bir anda çökmedi, 20 yılın sonucu. 20 yıl aşırı içen bir adamın karaciğeri şimdi bitti gibi düşünün...

KPMG’nin 2009-2019 tarihlerini kapsayan mali raporuna göre 73.4 milyon euro’luk olağandışı harcama yapılmış. Bunlar usulsüzlük sonucu olan bir kayıp mı, beceriksizlik mi?

KPMG raporu Türk sporu için bir ilktir. Biz, ben ve bazı YK üyelerimizin de içinde olduğu bir dönemi global ve bağımsız bir denetleme kuruluşuna denetlettirdik. Umarım bizden sonraki yönetimler ve tüm Türk futboluna örnek olur bu aksiyon. Olağan dışı harcama ifadesine gelince… Mesela bir ihale yapmanız gerekir bir yatırımla ilgili ama yapmıyorsunuz… Futbolcularla ilgili kulübünüzün menfaatine aykırı bir sözleşme imzalıyorsunuz. Budur.

Terim’den ne eksiği var?

Sergen Yalçın’ın ayrılma sürecinde neler yaşandı? Neden gitti sizce, geri döner mi?

Bunlar çok konuşulmamalı. Ben kulübün başkanıyım. Şu anda takımımı demotive edecek bir söz benden çıkmaz.

Sergen Yalçın sonrası altyapı teknik direktörüyle devam edilmesi, forvet transferi yapılmaması, bu sezon aylar öncesinden gözden çıkarıldı demek mi?

Ocak ayında transfer için limitim yoktu. TFF’nin koymuş olduğu limitleri aşmıştık. Sergen Hoca istekleri doğrultusunda tüm mermileri Temmuz, Ağustos’ta harcamıştım. 

Neden gitti Sergen Yalçın?

Kendisi daha önce de iki kez “Gitmek istiyorum, değişiklik lazım, kulübe zarar veriyorum” dedi. Ben engellemiştim. Biz kendisini göndermedik, kendisi gitti. 

Özellikle son haftalarda Önder Hoca da çok eleştiriliyor…  

Özkaynaklarımızda gençler var, onların oynamasını istiyorlar. E, hocayı da özkaynaktan getirdim, onu niye istemiyorsunuz?  Önder Karaveli iyi, eğitici bir hoca. Başarısız olduğunu düşünmüyorum. 8 maça çıkmış. Sadece 2’sini kaybetmiş. Pereira’dan, Fatih Terim’den ne eksiği var? 

Çöküş 20 yılın sonucu

Türkiye’de futbol çöküş döneminde mi? 

Bunlar bir anda olmadı. 20 yılın sonucu. 20 yıl alkol kullanan bir adamın karaciğerinin patlaması bu döneme denk geldi. Aşırı alkol almanın karşılığı  gibi…

3 büyükler daha çok mu içti? 

Onların alkol derecesi yüksek! Şu var, taraftar beklentilerini değiştirmeliyiz. Gençler başarı odaklı, yetişkinler daha farklı değerlendiriyor. Genç taraftarlar şikayet ediyor. Şeffaf olup onların değerlendirmelerini göğüslememiz lazım. Biz de buna hazır değiliz. Sosyal medyanın da çok etkisi var. Herkes çabuk başarı istiyor. 

Yurt dışından futbolcu getirebilirsiniz ama onların da bazı özellikleri olmalı. Dışarıdan gelecek olanlar gençlere örnek olmalı. İlk 11’in 2-3’ü yabancı, 2-3’ü Türkiye’den abiler, gerisi de Türkiye’den gelecek vaat eden yetenekli çocuklar olacak. Bence böyle olmalı. 

Hakem atamaları değişmeli

Hakemleri siz de çok eleştiriyorsunuz. Hakemlerle ilgili beklentiniz ne?

Evet, eleştiriyorum. “Geçen sene siz bu hakemlerle şampiyon oldunuz, neden eleştiriyorsunuz” diyorlar. Bu hakemler yıllardır ligde. Çok sayıda maç yönettiler. İyi ve kötü günleri olmuş. Birilerine iyi, birilerine kötü günleri denk gelmiş. Hakemlerin de yenilenmesi lazım. Genç hakemler gelsin, hata yapacaklarsa onlar yapsın. Hakem atamaları da aritmetik bir metodla yapılsın. ‘O hakemleri bu maça birileri gönderdi’ olmasın. Eşleşmenin kendi kendine olması lazım. Kötü hakem denk gelse bile “Kısmetimiz böyleymiş” diyebilmeliyiz.

Maçları nerede izliyorsunuz?

Hakemlere laf söyleyince ceza aldığımda evde izliyorum. Evde sakin izlerim. Hiç bağırmam. Protokol tribününde de ne mutluluğumu ne de mutsuzluğumu gösteririm. Eğer keyifli bir maç olursa localara giderim sevincimi paylaşmak için. Süleyman Seba terbiyesi vardır bizde. Uçaklarda kutlamayı yasaklamıştır kendisi.

Statlar boş. Ekonomik sıkıntı etkiliyor. Başarısızlıklar taraftarları küstürüyor..

Taraftar marka futbolcu istiyor, bizde de onlara verecek para kalmadı. Biz öz kaynakları iyi değerlendirelim, seyirci de genç arkadaşları izlesin istiyoruz. 

Bu yıl kötü sonuçlar almanızın ilk üç nedeni nedir sizce? 

Sakatlıklar, hakemler ve Covid diye sıralayabilirim.

Gelecek sezon için bugünden baktığınızda ne görüyorsunuz? Geçen yıl Şampiyonlar Ligi geliri vardı, gelecek yıl ne olacak? 

Bizim gelecek sezon için  en büyük şansımız, geçmişten gelen hatalı sözleşmelerin bu sezon sonunda bitiyor olması. İlk defa yeniden yapılanabileceğim, elbette seçilmem durumunda. Bu kez gerçekten bana ait bir sayfa olacak. Bu arada ağır borç ve faiz hariç elbette.

Ahmet Nur Çebi’ye göre bundan sonra kulüplerin ‘gelirleri kadar transfer harcaması yapmaktan’ başka şansı yok. ‘Bu gerçeği kabul edip kapalı kapılar ardında farklı davranmayacağız’ diyor

Kadın erkek aynı takımda

Kadın futbol takımı kurarak bir ilke imza attınız. Diğer takımlara da örnek oldunuz. Kadın futbolunu desteklemeye devam edecek misiniz? 

Kadın futbolu bizi mutlu etti. Başkan olarak 3 kupanın üzerine geldi, 4’üncü kupa sevincini yaşattılar geçen yıl. Her başkana da nasip olmaz. Belki ileride kadın futbolu değil de takımlarda kadın-erkek birlikte oynanacak. Yani iki üç kadın olacak belki takımlarda. Kadın futbolunun ölçülerini de iyi belirlememiz lazım. Şu an amatörce mücadele ediliyor, ama profesyonelleşecek. Dolgun ücretler de olacak. Hayat dengedir, zaman içinde bu denge de kurulacak. 

Fotoğraflar: Barış Acarlı