Türkiye iş dünyasının yurt dışındaki en değerli isimlerinden Muhtar Kent. 4 kıtada 11 ülkede çalıştıktan sonra 2019’da kendini emekliye ayırdı. Coca Cola’nın efsane yöneticisi Muhtar Kent Patronlar Okulu kurucusu Sibel Kaya’nın düzenlediği sohbet toplantılarının bu ayki konuğuydu. Dostu Mustafa Taviloğlu ile birlikte kısıtlı sayıda davetlinin olduğu bir ortamda kariyerini, deneyimlerini ve öngörülerini paylaştı. Samimi, ufuk açıcı ve umut veren bu konuşmadan altını çizdiğim bölümler oldu. Muhtar Kent Miami’de yaşıyor. Hemen yazayım. Türkiye’ye dönmeyi düşünmüyor. “Miami’deki hayatımdan memnunum” diyor. Tahmin edeceğiniz gibi “klasik” bir emekli de değil. Aslında hala çalışıyor, daha çok da toplumsal fayda yaratıyor. Daha çok yaz aylarında Ayvalık’a ve Çeşme’ye gelen Muhtar Kent, son dönemde iş dünyasına ve gençlere yönelik konuşmalarla deneyimlerini aktarıyor.
Bankacı olmak istemediğini anlayınca…
Muhtar Kent sohbete kendi hikayesini anlatarak başladı. “Babam diplomattı. New York’ta doğdum, çocukluğum Tayland, Yeni Delhi ve Tahran’da geçti. Babam İstanbul’a atandığında İstanbul Erkek Lisesi’ne sonra Tarsus Amerikan Koleji’ne gittim. Oradaki 3 senemi çok güzel hatırlarım. Türkiye’nin hemen hemen her yerinden gelen yatılı öğrenciler vardı. Oradaki arkadaşlarımla hala görüşürüm. Hiç kopmadık. Tarsus Amerikan Koleji’nin ardından, İngiltere’de Hull Üniversitesi’ni bitirdim. Master yaptım. Kuzenim Şerif Kaynar ile birlikte master bittikten sonra Londra’dan Amerika’ya gitmek üzere bilet aldık. Konsolosluğa vize başvurusunda bulunduk. Bana vize vermediler. O zaman vize almak filan büyük para. 60 pounda geçiniyoruz. Bana “sana vize değil pasaport vereceğiz, sen Amerikan vatandaşısın, Amerika’da doğdun” dediler. Bir hafta sonra Amerikan pasaportum oldu. Sonra Türkiye’ye döndüm, askerlik yaptım. Askerlikten sonra iş bakmaya başladım, Amerika’da bankada işe girdim. Çok sıkıldım, anladım ki bankacılık bana göre değil. 25 yaşındaydım. New York Times’ta bir ilan gördüm, stajyer aranıyordu Atlanta’da. 26 yaşında Atlanta’da Coca-Cola’da pazarlama elemanı olarak çalışmaya başladım. Tek pozisyon vardı o da kamyonda çalışmak. Sabah 4’te kalkıp, kamyon yüklemesi yapıp, marketlere kola dağıtmaktı işim. Bu işte başarılı oldum. Bir sınavmış bu iş. O zamanlar 115 ülkede iş yapıyordu Coca Cola. Bir yıl geçti, yönetimin dikkatini çektim. Bana “sen sınavdan geçtin” dediler. Serüvenim başladı. Roma’ya reklam müdürü olarak gönderildim. Aslında o gazete ilanına başvururken, bunlar gözümün önüne gelmişti, dünyanın farklı yerlerinde çalışabileceğimi biliyordum. Sonra Amsterdam’a tayin oldum. 1985’te de Türkiye Genel Müdürü oldum. Tuncay Özilhan ile o zaman tanıştık. 1989’da Coca Cola’nın Avrupa Bölgesi Başkanı olarak Viyana’ya tayin oldum. 14 ülkenin başına geldim. Berlin Duvarı yıkılacaktı. Yeni ülkelere girilecekti. Yabancı sermaye kanunları yazılmamış ülkelere girdik. Hayatta bir defa olan süreçten geçtik. 1989-1993 yıllarında 14 fabrika kurduk. O dönemde Coca Cola’nın efsanevi CEO’su Roberto Goizueta vefat etti. Ben o dönemde ayrılıp Türkiye’ye döndüm ve yakın dostum olan Tuncay Özilhan’ın Anadolu Grubu’yla çalışmaya başladım. 7 yılımız çok güzel geçti. Adriyatik’ten Çin’e uzandı Efes. Sonra hep söylerim, “iletişiminiz kuvvetli olsun”. Ben Coca Cola’dan ayrılmıştım ama ilişkim devam ediyordu. 2005 yılında Coca Cola’dan çağrı aldım. Tuncay Özilhan’ı da Atina Olimpiyatları’nda Coca Cola ekibi sıkıştırmış. Ve ben Coca Cola’ya Asya Başkanı olarak geri döndüm. 2008’de Coca Cola CEO’luğuna geldim. 2017’ye kadar Coca Cola’nın CEO’su ve Yönetim Kurulu Başkanlığım devam etti.
Marka tutulmuş bir söz demektir
Pandemi neyi değiştirecek? Pandemi sonrası kesinlikle globalizasyon azalacak. Eski hızıyla devam etmeyecek, hatta geriye gidecek. İnsanlar da daha az seyahat edecek. Sermaye de eskiye göre bir yerden bir yere daha az gidecek. Tedarik zincirlerinde sorun devam edecek. İnsanoğlu müthiş sosyal bir varlık. Bunu elinden aldığınızda bir şey kalmıyor. Pandeminin çok uzun süreceğini düşünmüyorum. Amerika’da restoranlar dolu. Aylar öncesinden randevuyla gidilenler var. Paket servis restoranların yerini almayacak, bir artı olarak kalacak. Öte yandan çalışma şekli değişecek ve hibrite dönülecek. Gelecekte güç dengeleri Batı’dan Doğu’ya (Rusya ve Çin ağırlıklı) kayacak mı? Bir miktar olabilir ama Rusya ve Çin’de hem politik iklim hem ortam hem süper güç olabilmek için bazı unsurlar, mesela ifade ve basın özgürlüğü vs eksik. O bakımdan güç dengelerinin ileride de Batı’nın lehinde olacağını düşünenlerdenim. Marka yaratmak eskiden mi daha zordu, şimdi mi? Marka bir sözdür, iyi bir marka tutulmuş bir sözdür. Tabii insanların da bir markadan bekledikleri 20 sene öncesine göre çok değişti. Bilhassa Y kuşağı, yani 2 milyar genç insan, markalardan çok değişik şeyler bekliyor. Y kuşağı sürdürülebilirlik konusunda hassas, gezegene daha fazla saygıları var. Aldıkları şeylerle markalara mesaj veriyorlar. Marka o sözü tutmuyorsa almıyorlar ve ona göre hareket ediyorlar. Markaların stratejileri de 20 sene öncesine göre çok farklı. 20 yıl önce iyi bir reklam yaparsınız, dağıtımınız iyidir, tüketicide iyi algı yaratırdınız ve devam ederdiniz. Şimdi müşterilerle diyalog yaratmanız gerekiyor. Tüketicilerin sizin markanız hakkında birbirleriyle pozitif konuşmasını sağlamanız gerekli. Coca Cola’nın 3W’si neydi? Ben ve çalışma arkadaşlarım 3 W yarattık. Water, Women, Wellbeing… 2009’da 2020 vizyonumuzun bir parçası olarak ilk konuşmaya başladığımda herkes “Hangi gezegenden geldi bu insanlar?” dedi. Biz 2020’ye kadar kullandığımız su kadar temiz, steril suyu sisteme iade edeceğiz dedik. Bu hedefi, beş sene evvel 2015’te yakaladık. Bu sayede şişeleyicilerimizin maliyetleri düştü. Su bedava değil, meşrubat şişelerini suyla çalkalardık, artık steril havayla temizleniyor. Suyu geri dönüşüme sokarak belediyelere temiz su olarak geri verdik. “Water harvesting” yaparak pek çok yere temiz su sağladık. İki hedef birbirine ulaştı hem maliyeti düşürdük, hem de gezegen bir iyilik yaptık. Coca Cola’nın kullandığı yarım trilyon litre su, Mexico City’nin 6 aylık su ihtiyacı. Bu hareket dünyada suya karşı saygınlığı arttırdı. Biz bunu Davos’ta konuştuğumuz zaman suya karşı insanların, devletlerin ve toplumların saygısı arttı. Kadın projeleriyle nasıl fark yarattınız? Yine 2009’da “2020’ye kadar şirketin dışında beş milyon müteşebbis kadına iş sağlayacağız” dedik. Ondan sonra genel kurullarda ben ayağa kalkardım. Yüzlerce binlerce kişinin katıldığı genel kurullardan bahsediyorum. Bana sorarlardı “Chairman Kent sen ne yapıyorsun, bu kadın müteşebbisler bize ne katkı sağlıyor” derlerdi. Ben de “Bakın Coca Cola’nın 25 milyon perakende müşterisi var, bu müşterilere haftada en az bir kez uğrarız, şimdi müşteri sayısı 27.5 milyon oldu. Yani buna 2.5 milyon kadın eklendi” derdim. IFC’ye gittik, bize 100 milyon dolar mikro kredi verin dedik, beş ayrı eğitim modülü yarattık, kadınları mikro kredi ile buluşturduk. Bu 2.5 milyon müşteri müthiş bağlı müşteriler oldular. Kadınların geliştiği toplumlarda bütün toplum gelişiyor. O kadın perakende satıcılar bizim onlara yarattığımız faydayı katkıyı unutmuyorlar. O zaman Y kuşağı da markalarınıza karşı daha saygılı ve istekli oluyor. 