Can Yayınları farklı pazarlama ve tanıtım aktiviteleriyle de akla gelen, öne çıkan yayınevlerinden… Benim örneğin ilk aklıma gelen İstiklal Caddesi’ndeki pelerinli oyuncuların halkın arasına karışarak, o dönemki vampir temalı kitabınız hakkında tanıtım yapılmasıdır. Bu tür öne çıkan başka hangi aktiviteler yapılmıştı? Bahsettiğiniz çalışma Türkiye’de bir kitap için yapılan ilk gerilla pazarlama çalışmasıydı. Bir kitap için yapılır mı diyenler de oldu, çok beğenenler de. Fakat sonuç olarak kitabın yazarı Jasper Kent’ten defalarca tebrik ve teşekkür aldık. İlk defa bir kitap tanıtımı televizyonlarda ana haberlere çıktı ve beklenenin 10 katına yakın satış yaptı. Daha önce de, Amerikalı yazarımız David Carnoy’un yeni çıkan kitabı için New York-İstanbul arası bir imza günü düzenlemiştik. Şimdilerde hepimizin kullandığı Zoom benzeri bir teknoloji sayesinde 2010 yılı için yenilikçi bir tanıtım çalışması yapmış olduk. Özellikle farklı kanallarda da kitaplarımızı sunma konusuna özel önem verdik. 2013-2016 arasında toplamda 150 civarı Kahve Dünyası restoranında kahve ve çikolata dışında satılan tek ürün Can Yayınları kitaplarıydı. Kült kitaplara özel tasarımlı baskılar
Özel tasarım baskı Hayvan Çiftliği gibi kitap tasarımı konusunda da farklı projelerinizle karşılaştık. Bunun bir sonraki adımı da bu örneklerle yurt dışına açılmak sanırım değil mi? Üç yıl önce verdiğimiz bir karar bu; her sene bir tane kült kitabın çok özel bir baskısını yapmak. İlk iki sene Orwell’in 1984 ve Hayvan Çiftliği kitapları için yaptık, bu sene de G.G. Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık romanı için yapıyoruz. Amacımız bu önemli kitapları nesne olarak da ilgi çekici hale getirebilmek. Tasarımcımız Utku Lomlu yurtdışından ödüller aldı bu kitaplarla. Şimdiki amacımız bu tasarım kitapları yurtdışında da ilgili ülkelerin dilleriyle yayımlayıp satabilmek. Bunların dışında bir de patentini Hollanda’dan aldığımız Flipback/Minikitap serimiz var. Okurların gözünde cep kitabı algısını değiştirmiş bir format. Türkiye’nin ilk öykü aplikasyonu
Farklı kuruluşlarla ortak projeler de üretiyorsunuz... Kitaplarımızı satılabilecek her yerde bulundurma stratejimiz var. Bu kapsamda ilk olarak Trendeki Yabancı isminde Türkiye’nin ilk öykü aplikasyonunu hayata geçirdik. Üye olarak her ay 30 değişik yazarın 30 yeni öyküsünü okuyabiliyorsunuz. Ayrıca Yemeksepeti Banabi iş birliğiyle başlattığımız projemiz var. Yemeksepeti uygulaması üzerinden 1,5 yıl içinde 1 milyona yakın dünya klasiği, 200 bin adet Nutuk okurlarımızla buluştu. Yine, okurlarımızın ulaşabileceği tüm noktalarda olma stratejimiz kapsamında Opet’in 300 marketinde satışımız başladı. Bugüne kadar sektörde oluşmuş olan “Benzincide kitap satılmaz” algısını tamamen yok etti. 2022’de 1000 istasyonda olmak istiyoruz. Ayrıca Odeabank’la yaptığımız Eşit Masallar projesi kapsamında şubelerde şimdiye kadar 320 bin adet kitap okurlarımızla ücretsiz olarak buluştu. Yine bugüne kadar girmediğimiz bir satış noktası olan Boyner mağazaları ve Boyner web sitesinde satılan tek yayınevi olarak faaliyete başladık. Türkiye pazarına yeni yeni adapte olan Amazon Türkiye için özel bir klasikler serisi hazırladık; Lacivert Klasikler ismini verdiğimiz 50 kitaptan oluşan seri kısa sürede 500 bin adet sattı. Dünyadaki yayınevi sektörünün satış pazarlama aktiviteleriyle bizimkini nasıl karşılaştırırsınız? ABD her şeyin daha fazla satılmaya çalışıldığı, çok iştahlı bir şekilde pazarlandığı bir pazar. Örneğin Penguin yayınevi satış pazarlama konusunda her an yenilikler yapan, bu konuda bizim de yakından izlediğimiz bir yayıncı. Avrupa’da ise çoğunlukla kitabı rafta bulundurmak ve ilan vermekten öteye gidilmiyor. Dolayısıyla geride değiliz, hatta yaptığımız birçok yenilikle onların çok önünde gidiyoruz. Kitabevi açma planlarınız var mı? Can Yayınları Türkiye’nin en çok bilinen kitap markası, aynı zamanda da en çok bilinen yayınevi logosu. Dolayısıyla bence perakendemiz olmaması çok yazık. Hızlı şekilde bu konuya çözüm bulmak ve okurlarımızla birebir iletişime geçebileceğimiz çok büyük olmayan kitabevleri açmayı planlıyoruz. “Yayıncılar hep birlikte dağıtıma kafa yormalı”
Kur artışı ve kağıt alımındaki sıkıntılar haricinde en büyük problemimiz dağıtımla ilgili. Sektörde veri çok az. Hangi kitabımız hangi noktalara ulaşıyor, bu noktalarda ne kadar satıyor göremiyoruz. Bu da aslında bir nevi kör dövüşü yapmamıza neden oluyor. Yıllar önce Yayıncılar Birliği’nin Nielsen’le yaptığı bir proje vardı; Türkiye’nin en uzak bölgelerindeki en ufak kitapçıya varana dek her noktaya satışlarımızı ve dağıtımımızı günlük olarak görebileceğimiz bir sistem üzerinde çalışılmıştı. Bence yayıncıların hep beraber bu işe tekrar kafa yorması ve bütçe ayırması gerekiyor.