İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 1982 yılında bir sinema haftası olarak başlatılan İstanbul Film Festivali, bu yıl 40’ıncı kez düzenleniyor. 40 yılı en yakın tanıklarından dinledik, albümlerdeki fotoğrafları çıkardık…
Ya filmde yüzlerce kez hapşırırsam!
Tülin Özen-Oyuncu “Her sene, bahar alerjisiyle birlikte başlayan, akan gözler ve başlayınca hiç durmadan devam edeceğini bildiğim yüzlerce hapşırıktan korkarak filmlere girme ve olur da hapşırmaya başlarım diye sürekli kapıya yakın bir yerde (mümkünse merdivenlerde) oturma telaşı. Bu büyük trajedimin dışında, her seneden hatırladığım, ilk bilet alma kuyruğu ve kuyruk dostlukları var mesela. Bekleyeceğim 4-5 saat olduğunu bildiğim için, kitapçığın kapağını orada açma ve elimde çay poğaçayla sırada bekleyenlere sora danışa muhtemelen vasat bir liste yapmanın korkusunu ve tuhaf hazzını, “Ben de böyle gelişine bi insanım” diyebilmenin keyfini ve ilerleyen günlerde tatlı acısını yaşamak… Ve de eskiden Emek’te, şimdilerde Atlas’ta, Beyoğlu sinemasında her sene sarıla coşa buluştuğum çalışanlar. Senenin en leziz sinema sofrası. Her yıl için kalpten teşekkürler.”Kuyruğa da girdi, tören de sundu
Ceyda Düvenci-Oyuncu “İstanbul’a dair en özlediğim şey film festivali için Beyoğlu sokaklarında geçirdiğim günler ve izlediğim filmler. 20’li yaşlarımda tanıştım İstanbul Film Festivali ile. Önce kuyruklara girip, bilet almayla başladı yolculuğum. Sonra kendimi İKSV binasının içinde festivali hazırlayan şahane ekiple tanışıp sohbet ederken buldum ve ardından da Şakir Eczacıbaşı ile sahnede, İstanbul Film Festivali’nin açılış gecelerini sunarken...”
Filmden sonra eve gitmek istemezdik
Yeşim Ustaoğlu-Yönetmen “Filmleri sinemadan sinemaya koşarak nasıl izlediğimizi, bilet kuyruklarında erken saatlerde beklediğimizi, bilet bulamadığımız filmlere aradan sızıp ne olursa olsun bir kenardan seyrettiğimizi hatırladım. Ve ikinci kısa filmim Magnafantagna’nın seçilip gösterildiği zamanki heyecanımı… Sonra da Güneşe Yolculuk’u ve diğer filmlerimin gösterimlerinin hiç eksilmeyen aynı coşkulu heyecanlarını, kalabalıklarını. Emek Sineması’nı, şimdi artık var olmayan diğer sinemaları, onların kokularını, fuayelerini, oralardaki sohbetlerimizi, eve gitmek istemeyişimizi, sohbetlerimize bulabildiğimiz açık mekânlarda devam edişimizi.” Hâlâ kitapların arasından biletler çıkıyor
