23 Kasım 2024, Cumartesi Gazete Oksijen
09.04.2021 06:00

‘Tuhaflıklar’ bir arada

Üç Maymun, Bir Zamanlar Anadolu’da, Kış Uykusu gibi filmlerin senaryolarında imzası olan fotoğraf sanatçısı ve oyuncu Ebru Ceylan, yazılarını Tuhaf Duygular ve Tuhaf Diyaloglar kitabında derledi. Ceylan kitaptaki yazıları “Sıra dışı duyguların sıradanlaşması üzerine gözlemler” olarak tanımlıyor

Şu hayatta duygu tanışıklığı diye bir şey var. Sevdiğiniz yazarlar da o duygu tanışıklığını yaşadığınız kişiler oluyor zaten. İlk defa okuduğunuz bir kitabın bir satırında sanki kendiniz yaşayıp da yazmışsınız gibi duygular ve hallerle karşılaşırsınız ya, duygu tanışıklığı dediğim o işte… Ebru Ceylan, hem fotoğraf çalışmalarından hem de Cannes’a uzanan filmlerin senaryolarındaki imzasından tanıdığımız bir fotoğraf sanatçısı, senaryo yazarı ve oyuncu. Aynı zamanda çeşitli sanat ve edebiyat mecralarında da yazıları yayınlanıyor. Bunlardan biri olan Tuhaf dergisi için yazdığı, Tuhaf Duygular ve Tuhaf Diyaloglar isimleriyle ayrı ayrı zamanlarda yayınlanan yazılarının tamamının bir araya toplandığı bir kitabı da yayınlandı son olarak Doğan Kitap’tan; Tuhaf Duygular Tuhaf Diyaloglar adıyla...  

Ebru Ceylan: “Uzun zamandır aklımda olan bir fotoğraf projesi üzerine çalışıyorum.<br />Bir de ortak senaristi olduğum sinema filminin çekimleri bitmek üzere”
Ebru Ceylan: “Uzun zamandır aklımda olan bir fotoğraf projesi üzerine çalışıyorum.
Bir de ortak senaristi olduğum sinema filminin çekimleri bitmek üzere”

Duyguların sıradanlaşmasğı üzerine gözlemler

Ceylan’ın, herkesin zaman zaman hissettiği tuhaf duygular ile karşısındakiyle yaşayabileceği tuhaf diyalogları okurla buluşturduğu yazılardan oluşan bir kitap bu. Görünürde çok kısa, birer satırlık önermeler ve çok kısa hikayeleri andıran bu diyalogların okundukça derinleşip genişleyen bir yapısı var adeta. Bazen adı gibi tuhaf, bazen absürt, çoğu zaman mizahi ve hüzünlü…  “İnsan dünyaya alışarak karışıyor. Alışarak dünyanın doğal bir parçası oluyor. Rutin olan, mucizevi bile olsa sıradanlaşıyor. Bi laf var ya, ‘Kendini hissettiren organ, hastadır’ diye. İşte dünya da aynen böyle. Bir şeyi fark etmemiz için onun kendini bir şekilde hissettirmesi gerekiyor” diyorsunuz. Tuhaf Duygular Tuhaf Diyaloglar kitabı için rutinin içinde kendini “hissettiren” dünya hallerinin tespitleri ve önermeler diyebilir miyiz? Öyle de diyebiliriz tabii. Ya da bana göre daha çok, kimi umulmadık zamanlarda kendini hissettiriveren ama çoğu kez ifade etmeye ya da üzerine düşünmeye değer görülmeyen sıra dışı duyguların ve durumların sıradanlaşması üzerine bir gözlemler kitabı da diyebiliriz. Bu biraz mucize duygusunu kaybetmek gibi.  Sizin için bir nevi duygular ve haller dedektifi diyebilir miyiz?  “İnsan”ın bir parçacık olarak evrenle, diğer insanlarla ve kendiyle kurmaya çalıştığı varoluş ilişkisi benim her zaman en temel ilgi alanım olmuştur. Ama bu ilgi hiçbir zaman bir dedektif ya da araştırmacı tarzı, meraka ve yönteme dayalı akademik bir ilgi değildi. Kendimi hep, kendim de dahil her şeye dışardan bakarken buldum. Bu bakma eylemi tamamen içgüdüsel bir refleksti. Tabii zamanla bu eğilimimi kullanıma sokabileceğim işlere yöneldim. Fotoğraf, sinema ve yazı gibi işlere. 

Zaman, insanın her şeyden uzaklaştığı bir yolculuk 

Buradaki asıl derdiniz “zaman ve hayat kavramı” mı?   “Zaman duygusu” insanın hem en büyük ayrıcalığı hem de en büyük trajedisi bence. Benim en yoğun hissettiğim duygu. İnsanın her şeyden gitgide uzaklaştığı bir yolculuk zaman. Ben de yaptığım her şeyi bu yolculukta gördüğüm şeyleri unutmamak, mümkün olduğunca uzun süre hatırlayabilmek, yolculuğu yavaşlatıp zamanı genişletebilmek için yapıyorum sanırım.

Hayatın ve sanatın tortusu

Tüm kadim öğretilerin esas gördüğü anın derinliği ve her şeyin orada yaşanıyor olma halini hissettiren bir yanı da var sanki kitabınızdaki saptamaların...  Zamanın parçalanamaz olan en küçük parçası olarak an, çok güçlü bir enerjiye sahip. Tüm zamanlar’ın sahip olabileceği tüm anlamlara, tüm olasılıklara, tüm çağrışımlara sahip bir parça, an. O yüzden başı sonu belli, yekpare, kapalı anlatılardan çok her biri birbirinden bağımsız gibi görünen parçalı ve açık uçlu anlatıları daha çok seviyorum. Bu kitaptaki gibi hayata dair kısa anekdotlar ya da bir fotoğraf karesi gibi. Aynı zamanda fotoğraf sanatçısı, senarist ve oyuncusunuz. Kitabınızda yer alan her bir tuhaf duygu ve tuhaf diyalog parçası kendi içinde bir hikâye potansiyeline sahip minik tohumlar duygusu verdi. Çalışma yönteminiz bu tür sıradan görünümlü ama kendi içinde manaları baktıkça derinleşen detayların bir araya gelmesinden mi oluşuyor?  Hayatta maruz kaldığımız pek çok şeyin tahmin edilemez tortusu gibi fotoğraflar, kitaplar, filmler de üzerimizde birtakım izler bırakır. Sanatçının iç dünyası, hayata bakışı ve kişiliği hakkında bizde bir kanı yaratır. Gerek fotoğraf gerekse senaryo çalışmalarımda yola çıkış noktam, başlangıç noktam, içgüdüseldir. Bir fotoğrafı çekmeye değer bulmamın sebebi, öncelikle ona, sezgisel bir yakınlık duymamdır. Genellikle, önce yaparım sonra onu neden yaptığım üzerine düşünürüm. Önce düşünürsem hiçbir şey yapamam çünkü. İşlerim arasındaki ruhsal benzerliğin kaynağı da bu olabilir.