05 Mayıs 2024, Pazar Gazete Oksijen
24.02.2023 04:30

Dayanışma

Karşıma bir video çıktı. Deprem bölgesinde hasarlı binalardan kuş, kedi, köpek kurtaran bir ekip çekmiş. İmkansız görünen yerlere girip zarifçe tutup çıkardıkları hayvan dostlarımızı kutulara koyuyorlar, kenarda duran kutulardan birinin üzerinde ise saksılı bir bitki duruyor. Çok kısa gözüküyor videoda ama sanırım bir Mini Monstera. Belki kedisi için yardım isteyen ev sahibi ekiplerden bitkisini de almalarını rica etti. Veya ekipten biri yıkıntı altında kalmasın diye kendi iradesi ile yanına aldı.

Her iki türlüsü de dokunaklı. Deprem olduğundan beri, yıllar içinde sosyal medyada Maraş’tan, Adana’dan, Antakya’dan yazıştığım, bitki dertlerine ortak olduğum onlarca kişinin halini düşünüp durdum. Yüzlerce yazışma arasından kimler olduğunu da hatırlayamadım, hatırlasam ne diyecektim ki? “Hayatta mısınız, bitkileriniz ne alemde” mi?  Tam bunlar geçiyordu aklımdan ki iki kişiden mesaj geldi. Biri Adana’da erkek berberi. Mavi kaktüsüyle ilgili benden görüş almıştı birkaç kez. Ailesi ve köpekleri Alex ile kurtulmuş ancak binaları hasar almış. Oradaki dükkanını satabildiğinde daha önceden de niyeti olduğu üzere Bodrum’a taşınmak ve yeni bir dükkan açmak istiyormuş. Uzun uzun sohbet ettik. 

Hiçbir talebi yoktu, sadece hayatta olduğunu bildiriyor, “eski düzeninde” bir şekilde irtibatta olduğu birilerine varlığını hatırlatıyordu. Çok duygulandım. O kişi ben olduğum için değil, hayata tutunmak için bir kez daha “Sesimi duyan var mı?” diye seslendiği için. Yuvasını yeniden kurduğunda mavi kaktüsünü ben yollayacağıma söz verdim. Hemen ertesi gün, birkaç ay önce Kahramanmaraş’ta eğitim imkanlarının kısıtlı olduğundan dert yanan, bitkileri çok sevdiği için acaba peyzaj mı okusam diye yol yordam soran, bitkilere hayran Tunahan diye bir genç mesaj attı. “Fem abla, biz her şeyimizi kaybettik, birçok akrabamız öldü, Ankara’ya taşındık, burada hayatımızı tekrar kurmaya çalışacağız” dedi. Onun da bir talebi yoktu. Tek isteği biri sesini duysun istiyordu.

Akyaka Afet Gönüllüleri

Yazacaklarımı tartma, silip tekrar yazma imkanım olduğu halde yanlış bir şey söylememek için tedirgin oldum. Öncelikle karşımdakini incitmekten, sonra da kendimi sürdüremeyeceğim vaatler içinde bulmaktan çekindim. Her ikisi de tehlikeliydi. Özene bezene yazıştım. Ona da dilediğinde fikir alabileceğini, belki Ankara’da bitkiler konusunda daha yeni olasılıklarla karşılaşabileceğini söyledim.

Depremden etkilenenlere nasıl yaklaşılması gerektiği, çoğunlukla sakinlikle ve şefkatle dinlemenin bile müthiş bir iyileşme yaratacağı aşikar olsa da yanlış bir şey yapmamak için yangınlardan sonra kurulan Akyaka Afet Gönüllüleri’nin İK koluna yazıldım. Bölgemizde misafir ettiğimiz, kimisi kalıcı, kimisi geçici aileye destek olmak için bir dizi çalışma yapıldı, yapılıyor. Bunlardan biri Akyaka Afet Gönüllüleri’nden Sanat Terapisti Uzman Psikolog Leyla Akça Atik tarafından verilen psikolojik ilk yardım yaklaşımına uygun iletişim becerileri eğitimi.

60’ın üzerinde kişi katıldı. İlgi çok olunca tekrarının yapılmasına karar verildi. Sadece bizlere değil konuyla ilişkili kamu görevlilerine, evlerini depremzede konuklara açan ev sahiplerine de ulaşıldı. Çok kıymetli bir çalışma. Ülkede afet bitmiyor, bitmeyecek. Dünyanın da gidişi belli. Üzerimize düşen en azından her şeyi başkalarından beklemek yerine kendi yapabileceklerimize odaklanmak. Temel ihtiyaçları kartonlara doldurup tırlarla göndermek önemli ancak sonrası da en az o kadar önemli. Fiziksel olarak yardıma koşamayanlardanım ama sözelci yanımı kullanmam için bir engelim yok. Afetten etkilenen biri ile iletişim kurarken ağzımdan çıkanı kulaklarımın duyması ve duyduğumun da adamakıllı olması önemli.
Geçenlerde birkaç kişi paylaştı. Kenara yazmışım. Eduardo Galeano vicdanı diye bir şey vardır; gerçekçi, sahici ve biraz da öfkeli bir vicdan. Şöyle der: “Hayırseverliğe inanmıyorum. Dayanışmaya inanıyorum. Sadaka dikeydir, yukarıdan aşağıya doğru gider. Dayanışma yataydır, diğer kişiye saygı duyar.”