Yılın üçüncü çeyreğinin ilk ayını tamamlamak üzereyiz. Oysa, Türkiye ekonomisinin ikinci çeyrekte ne oranda büyüme gösterdiğini ancak 1 Eylül tarihinde öğrenebileceğiz. Bu durum ekonomide karar alıcılar açısından da önemli bir sorun, büyük ölçüde ise TÜİK’in diğer ülkelerde açıklanan geçici milli gelir tahmini çalışmasını yapmamasından kaynaklanıyor. Daha doğrusu belki içsel olarak bu çalışma yapılıyor olsa da kamuoyuna açıklanmamasının eksikliği hissediliyor. Böyle olunca, başta TCMB olmak üzere resmi ve özel kurumlar milli gelir gelişmelerini öncüleyecek verileri yakın takibe alıyor ve göreceli olarak milli gelirden daha önce açıklanan sanayi üretimi endeksi gibi temel verilerden bir gözlem yapmaya çalışıyor. Buna ekonomi literatüründe “anlık tahmin” veya İngilizce adıyla “nowcasting” deniyor. Hatta bunların bazıları uzun bir süredir web üzerinden de yayınlanıyor. Buna bir örnek olarak da İstanbul Bilgi Üniversitesi Finansal Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından https://www.simditahmin.com adresinde yayınlanan çalışmayı gösterebilirim. Bu yazıyı okuduktan sonra muhtemelen hemen ilgili siteye bakacaksınız, ama ben şimdiden söyleyeyim burada ikinci çeyrek için verilen milli gelir yıllık büyüme tahmini yüzde 21.6 düzeyinde bulunuyor. Peki bu olası rekor artış çok mu şaşırtıcı veya Türkiye ekonomisinin diğer ülkeleri imrendirecek bir performansına mı işaret ediyor derseniz, pek de öyle olmadığını söyleyerek ve aşağıda bunun nedenlerini ve büyüme görünümündeki son durumu aktararak devam edelim. İkinci çeyrekte milli gelirin yüzde 20’nin üzerinde yıllık artışında en önemli etkenin, karşılaştırmanın yapıldığı 2020 yılı ikinci çeyreğinde, pandeminin ilk dalgası nedeniyle milli gelirin yüzde 10.3 daralması olduğu görülüyor. Ancak tek etken baz etkisi değil, zira 2009’daki küresel kriz sırasında milli gelirin daha sert daraldığı ilk çeyrekte bir yıl sonrasında görülen artış çok daha sınırlı kalmıştı. Esasen, resesyonun öncekilerden farklı olarak çok kısa sürmesinin yanısıra, 2020 yılı ortasında kredilerde gaza basılması ile sağlanan ivmelenmenin bilinçli şekilde para politikasında ve finansal koşullarda sıkılaşmanın sınırlı tutularak devam ettirilmesinden kaynaklanıyor. Zaten bunun ceremesini de enflasyon ve kurlar üzerinden çekmeye devam ediyoruz. Bu yüzden de TCMB bize her seferinde “para politikası sıkı” dediğinde, büyüme ivmesine bakarak bunu kontrol ediyor ve böyle olmadığını görüyoruz. Baz etkisinin abartılı sonuçlarından kurtulmanın en iyi yolu ise, ileriye dönük eğilimler açısından daha fazla bilgi veren çeyrekten çeyreğe milli gelir değişimlerini takip etmek oluyor. Potansiyel veya uzun dönem yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 4.5 civarında olan Türkiye ekonomisi için bu değer çeyrekten çeyreğe yüzde 1.1 düzeyinde hesaplanıyor. Bunun belirgin üzerinde olduğumuz dönemlerde ekonominin aşırı ısınma emarelerini göstermesini bekleyebiliriz. Aslında ikinci çeyreğe girilirken, politika faizinin yüzde 19’a yükseltilmesi ve finansal koşulların TCMB başkan değişiminin de katkısıyla belirgin sıkılaşmasıyla çeyrekten çeyreğe değişimin negatife dönmesi bekleniyordu. Ancak yukarıda bahsettiğim gelişmeler sınırlı da olsa pozitif bir değer görülebileceğini düşündürüyor. Bu ise aslında büyüme çıtasının daha da yükseğe taşınması anlamına geliyor. Zaten, gerek sanayi üretimi endeksinde gerekse milli gelir serisinde gelinen tarihi yüksek seviyeler, yılın kalan döneminde bir ivme kaybı olsa bile mekanik olarak karşılaştırmanın yapılacağı 2020 yılı aynı dönemlerine göre büyümenin yine gücünü koruyacağını gösteriyordu. Örneğin; ilk çeyrek sonrası dönemde çeyrekten çeyreğe değişimlerin yatay olduğu bir senaryoda bile 2021 yılı milli gelir büyümesi %7.5 olarak gerçekleşmekte. Buna karşılık, milli gelir öncü göstergelerinden sanayi üretimi, ikinci çeyreğin ilk iki ayında önceki çeyreğe göre yüzde 0.4 ile sınırlı da olsa artışa işaret ederek, pandeminin ilk dalgasının yarattığı baz etkisinin de yardımıyla yüzde 20’nin üzerinde milli gelir artışı kaydedileceğini düşündürüyor. İkinci çeyrekte gözlenen bu durumun yanısıra, üçüncü çeyreğe ilişkin açıklanan ilk öncü göstergeler yeni bir ivmelenmenin işaretlerini verirken, bu yıl büyümenin YEP’te öngörülen yüzde 5.9’un çok üzerinde gerçekleşeceğini ortaya koyuyor. Geçen hafta TCMB ve TÜİK tarafından açıklanan imalat sanayi kapasite kullanımı ve sektörel güven endeksleri üçüncü çeyreğe güçlü bir başlangıç yapıldığına işaret etti. Kapasite Kullanımı Şubat 2020’den beri, Reel Kesim Güven Endeksi ise Ekim 2017’den beri görülen en yüksek seviyeye çıkarken, imalat dışı sektörlerin Temmuz ayı güven endeksleri başta hizmet sektörü olmak üzere tüm sektörlerde belirgin artış kaydetmiş bulunuyor. Aslında, hizmet endeksi pandeminin en olumsuz etkilediği sektör olarak toparlanmada uzun süre diğerlerinin gerisinde kalmıştı, kısıtlamaların kalkması sonrası gözlenen belirgin toparlanma ile Şubat 2020’den bu yana en yüksek değerine çıkmış durumda. Dolayısıyla, son dönemde finansal koşulların tekrar gevşemesi ve pandemi kısıtlamalarının kaldırılması ile iç talebin belirgin toparlandığı gözlenirken, dış talebin küresel aktivite nedeni ile güçlü seyretmeye devam etmesi de büyüme eğilimine destek veriyor. Bu doğrultuda, son Piyasa Katılımcıları Anketi’nde yüzde 5.8 seviyesine yükselen 2021 yılı büyüme beklentisinin önümüzdeki dönemde de sıkça ve belirgin olarak yukarı revize edileceğini düşünüyorum. Ani bir şok olmadıkça bu yıl yüzde 7.5 düzeyinin altında yapılacak bir tahmin gerçekçi olmazken, ivmelenmenin sürmesi durumunda çift haneli büyümenin bile görülebileceği de hesaba katılmalıdır.
30.07.2021 04:30
Büyürken düşündüren ekonomide anın tadını çıkarabilir miyiz?
Algılanan ve beklenen enflasyon
22 Kasım 2024
Bu enflasyon ile 'şahinlik' geçici bir duruş olmamalı
15 Kasım 2024
İç hesaplaşma ve dertleşme
08 Kasım 2024
Oyun değişti farkında mısınız?
25 Ekim 2024
Para peşin kırmızı meşin
Tüm Yazıları
18 Ekim 2024