Tüm piyasa ekonomilerinde olduğu gibi Türkiye ekonomisi de iç ve dış şoklara açık bir şekilde hareket etmektedir. Şokların boyutu bazen kısa sürede atlatılacak kadar küçük, bazen de 2008’deki küresel finans krizi, 2020’deki pandemi veya 1999 Marmara Depremi gibi büyük olabilir. Büyük de olsalar bu tür şoklar genellikle ekonomilerin genel eğilimini değiştirmez, kısa vadede uğranılan milli gelir kayıpları orta-uzun vadede er geç yerine konur ve uzun vadeli eğilime geri dönülür.
Bu ekonomilerin bir gerçeği olsa da, depremin yarattığı yıkımın ve getirdiği acıların doruğa çıktığı ortamda “zaman her şeyin ilacıdır” türünden bir mesaj vermeye çalışmıyorum. Kısa vadede neler yaşayacağımız ve ekonomiye etkilerinin nasıl olacağı, geçen yılın enflasyon şokunu bile henüz atlatamayan geniş kitleler açısından ölüm kalım meselesi haline gelmiş durumda.
Son çeyrekte hız kestik
Deprem öncesi Türkiye ekonomisi geçen yıl son çeyrekte %2 civarı bir büyüme hızına yavaşlamış görünürken, bunda daha çok küresel ekonomilerde gözlenen yavaşlamanın aşağı çektiği dış talep etkili olmuştu. Buna karşılık, negatif reel faizli tüketici kredilerinin ve döviz kurlarının yatay seyrinin desteklediği iç talep belirgin güçlenmiş ve iç talep göstergesi olan perakende satışlar reel olarak son çeyrekte yıllık bazda %15 yükseliş kaydetmiş görünüyordu.
Yeni yılın ilk ayına ait veriler de iç talebin güçlenmesini sürdürdüğünü, buna ek olarak ihracat pazarlarımızdaki yavaşlamada en kötü noktanın geride kaldığını (Euro Bölgesi PMI endeksleri bir süredir toparlanıyor) ve ihracat artışımızın yeniden hızlandığını yansıtıyordu. Öyle ki öncü göstergelerden alınan ilk sinyaller ve OECD’nin haftalık GSYH göstergesi gibi veriler büyüme hızının yeniden %4-5 civarına doğru hareketlendiğini düşündürüyordu.
Ancak yukarıda belirttiğim gibi Marmara depreminden bile daha şiddetli olan son deprem bu eğilimleri değiştirebilecek nitelikte görünüyor. Dolayısı ile, yıla girerken çizilen baz senaryolardan uzaklaşmış olduğumuz kesin. Hatta ekonominin seyri açısından kritik belirleyici görünen yıl ortasındaki seçimlerin zamanlamasına bile ilişkin spekülasyonların artarak ciddi bir belirsizlik ortamı oluşturduğunu görüyoruz. Bu yüzden ilk şok sonrası bir yandan yüksek frekanslı verileri takip ederek ekonomiye ilk etkileri (kutuda yer alan analiz) gözlemeye, bir yandan da bölgenin ekonomiye olan katkılarını dikkate alarak, deprem sonrası alınan kararları takip etmeye çalışıyoruz.
Geçen hafta konuyla ilgili ilk değerlendirmemde, Marmara depremi ile karşılaştırma yaparak ekonomik kaybın olası boyutlarına ilişkin ilk tespitlerimi vermiştim. Hafta içinde benzer bir yaklaşımla TÜRKONFED tarafından hazırlanan “2023 Kahramanmaraş Depremi Afet Durum Raporu” başlıklı raporda da Marmara depremi verilerinin kullanıldığı metodoloji ile Kahramanmaraş depremlerinin 72 bin 663 can kaybı ve 84.1 milyar dolar mali hasara neden olacağı öngörüldü. Öngörülen bu mali hasarın 70.75 milyar dolarının konut zararı, 10.4 milyar dolarının milli gelir kaybı ve bunun 2.91 milyar dolarının işgünü kaybı olacağı tahmin edildi.
Dikkat edilirse, beklenen hasarın ağırlıklı kısmının bina stoku üzerinde olacağı, milli gelir ve işgünü kaybı gibi akım veride olası etkinin daha sınırlı kalacağı öngörülüyor. Çalışmada katma değer ve işgünü kaybı hesabı için temel varsayımın, bölge GSYH ve istihdamının 2 aylık gelirine denk kabul edilmesi olduğu da anlaşılıyor. Zaten milli gelir etkisinin ne ölçüde gerçekleşeceği de bölgenin milli gelir içindeki payı belli olduğundan, üretimin ya da diğer sektörlerdeki katkının hangi oranda (yüzde) ve ne süre (kaç ay) ile azalacağına bağlı olacak.
TÜİK’in iller bazında GSYH verileri 2021 yılı sonu itibarı ile incelendiğinde, depremden doğrudan etkilenen 10 ilimizin GSYH içindeki payı yüzde 9.3 iken tarım, sanayi ve imalat sektörlerinin payı GSYH paylarının üzerinde yer almaktadır. 10 ilin tarım sektörü ülke milli gelirindeki payı yüzde 14.3 ile önemli bir yere sahipken finans ve sigortacılık sektörünün payı sadece yüzde 4.4’tür.
Türkiye’nin gayrisafi yurt içi hasılası 2021 yılında yüzde 11.35 oranında büyümüştü. 10 ilin GSYH büyümesine katkısı 0.91 puan oldu. En yüksek katkı 0.25 puanla Gaziantep’ten gelirken, bu ili 0.21’le Adana, 0.20 puan ile de Hatay izledi. Afet bölgesindeki illerde ülke çapındaki toplam girişimlerin yüzde 11.7’si, gelir vergisi faal mükelleflerinin yüzde 11.1’i, kurumlar vergisi faal mükelleflerinin yüzde 9.2’si ve KDV faal mükelleflerin yüzde 10.5’i bulunmaktadır.
Deprem afetine maruz kalan iller ülke çapındaki bitkisel üretimin yüzde 20.9’unu, tahıllar ve diğer bitkisel üretiminin yüzde 12’sini üretirken, toplam işlenen tarım alanının yüzde 14.5’ine, büyükbaş hayvanların yüzde 12’sine ve küçükbaş hayvanların 16.3’üne sahiptir.
Kayıp sınırlı kalır
İlgili 10 il; toplam kredilerde yüzde 9, mevduatlarda yüzde 5.2 ve takipteki kredilerde yüzde 17.6 paya sahiptir. Tekstil ve tekstil ürünleri sektörü kredilerinin yüzde 40’ı, metal ve işlenmiş maden sektörü kredilerinin yüzde 18.3’ü, ziraat ve balıkçılık sektörü kredilerinin yüzde 15.5’i ve toplam tüketici kredilerinin yüzde 10.4’ü deprem bölgesindeki illerde dağılım göstermektedir.
Daha önce de vurguladığım gibi, depremin konut ve altyapı gibi alanlarda Marmara depremine göre daha büyük etkide bulunması, deprem sonrası Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında daha olası görünüyor. Bakanlık açıklamasına göre yürütülen çalışmalarda 236 bin bina taranırken, bunların 127 bininin yani yarıdan biraz fazlasının yıkık, ağır, orta veya hafif hasarlı olduğu, 108 bin binanın ise hasarsız olduğu tespit edilmişti. Buna karşılık, üretim ve dolayısıyla milli gelir kaybının diğer bölgelerde gözlenecek ilave üretim artışı ile daha sınırlı kalabileceği söylenebilir.
Ekonomik aktivite üzerindeki etkilere ilişkin ilk sinyaller
Ekonomik aktivitedeki değişimleri daha hızlı ve yakından takip edebilmek için güncel durumu en iyi yansıtan ve daha sık frekansta açıklanan verilere odaklanmak en iyi yöntemdir. Bu tür veriler arasında, elektrik tüketimi ve ihracat öne çıkmaktadır. Her iki veri de günlük bazda açıklandığından, özellikle sanayi üretiminin seyri açısından en çabuk sinyal bu şekilde alınmaktadır. Söz konusu verileri, bu kez 6 Şubat günü gerçekleşen depremin etkilerini görmek açısından ele alıyorum. Bu doğrultuda, 6-12 Şubat haftası gerçekleşmelerini önceki dönem gerçekleşmeleri ile karşılaştırdım.
Bilindiği gibi, geçen yıl son çeyrekte elektrik tüketimindeki yıllık bazda daralma %5.6 seviyesine kadar derinleşmiş, aynı dönem sanayi üretimi artışı ise %0.4’e yavaşlamıştı. Bu yılın ilk ayında ise yıllık bazda daralma devam etmiş ancak %3.6 seviyesine yavaşlayarak aktivitede toparlanma sinyali vermişti. Şubat ayının ilk haftası da önceki ayın ortalama günlük tüketimi üzerinde başlamış görünüyordu. Depremin gerçekleştiği haftada ise elektrik tüketiminin önceki haftaya göre %7.3 civarı gerilediği görülüyor. Bu değer geçen yılın aynı haftasındaki tüketimin de %6.3 altında bulunuyor.
Öte yandan, ihracatçı birlikleri tarafından günlük olarak açıklanan veriler deprem nedeniyle kesintiye uğramış görünüyor. Ancak ulaştığım bazı veriler şubat ayına 781 milyon dolar günlük ortalama ihracat ile başlandığına işaret ederken, depremin etkili olduğu 6-12 Şubat haftasında ise günlük ortalamanın 621 milyon dolara gerilediği görülüyor. Bu ise ihracatta haftalık bazda %20 civarı bir gerileme yaşandığına işaret ederken, aynı zamanda geçen yılın şubat ayı günlük ortalamasının da %18 civarı altında olduğu hesaplanıyor. Öte yandan, konuyla ilgili yayınlanan haberlerde, geçen yıl şubat ayında bölgenin ihracatının 1 milyar 674 milyon dolar olduğu ve bu nedenle sadece afetin yaşandığı, bu ay ihracat kaybının en az 1.6 milyar olacağının tahmin edildiği belirtiliyor. Haberlerde, üretimin tam olarak durduğu bu illerde, fabrikaların birçoğunun depremzedeler için barınaklara dönüştüğü, bu tesislerin en az 1 ay çalışamayacağının öngörüldüğü ve bu illerimizin dolaylı olarak ihracata verdiği katkı düşünülürse ihracatta tablonun daha da ağırlaşabileceği belirtiliyor. Kısacası deprem sonrasına ait ilk sinyaller, depremin ekonomik aktivitede yavaşlama yönünde kayda değer etkide bulunduğuna işaret etmektedir.