Geçtiğimiz iki yıl boyunca toplam döviz rezervlerinde “malum nedenlerle” büyük kayıplar yaşayan Merkez Bankası, bu yıl Nisan sonuna kadar bu eğilimi korusa da, son aylarda rezervlerini önemli ölçüde artırmayı başarmış görünüyor. Bu yıla 94.6 milyar dolar seviyesinde giren altın dahil toplam rezervler Nisan sonunda 87.9 milyar dolara kadar düştükten sonra, takip eden üç ayda 17.8 milyar dolar artışla 105.7 milyar dolar seviyesine çıkmış (son hafta verisi yazımı hazırladığımda açıklanmadığından kendi tahminime yer verdim) bulunuyor. İyi haberler bununla da sınırlı kalmıyor, IMF’nin üye ülkelerin merkez bankalarına toplamda 650 milyar dolarlık IMF parası (SDR-özel çekme hakları) aktarması planında son onayın geçtiğimiz günlerde alınması ile 23 Ağustos tarihinde Türkiye’nin IMF’deki yüzde 0.98 oranındaki kotası doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na (TCMB) 6.37 milyar dolar karşılığı SDR aktarılacak. Daha önce de belirttiğim gibi, bu gelişme brüt rezervlerin artmasına yol açarken, aynı zamanda bir yükümlülük olduğundan net rezervleri etkilemeyecek. Piyasalarda ise son aylarda gözlenen bu artış ve IMF katkısı ile gözlenecek artışın TL’yi destekleyen bir unsur olduğunu ve son günlerde dolar kurunun 8.30’lara geri çekilmesinde etkili olduğunu söyleyenler bulunuyor. Bu görüşe katılmadığımı, bu eğilimin daha çok küresel gelişmelerle güç kaybeden ABD Doları’nın gelişmekte olan ülkeler paralarına ilgiyi artırmasından kaynaklandığını belirtmeliyim. Bana göre, nasıl her rezerv düşüşü TL açısından olumsuz bir gelişme olarak etiketlenemezse, tersi durum da aynen geçerlidir. Burada önemli olan rezerv artışını mümkün kılan kanallardaki gelişmeleri yakından takip etmek ve ne ölçüde bu gelişmenin bir yükümlülük yaratmadan oluşabildiğini analiz etmektir. Şunu demeye çalışıyorum; Hazine’nin döviz cinsi iç ve dış borçlanmalarını artırması ya da Merkez Bankası’nın yurt içi bankalar ve yabancı merkez bankaları ile yapılan swapları büyütmesi gibi işlemler bilanço kayıt usulleri ve IMF’nin rezerv tanımlarının bir lütfu olarak hem brüt hem de net rezervleri yükseltmektedir. Ama bu ne ölçüde sağlıklı bir rezerv birikimidir, çok tartışılır. Sonuçta bu şekilde sağlanan varlık artışlarının karşılığı dış borç yükümlülüğü olarak karşımıza çıkar. Bir diğer örnek; yurt içi bankaların yabancı para zorunlu karşılıklarını artırması brüt rezervi yükseltmekte ancak net rezervi değiştirmemektedir. Önemli olan brüt ve net rezervlerin, hanehalkının döviz tasarruflarını TL’ye çevirmesi ve benzer şekilde yabancı yatırımcıların TL cinsi varlıklara portföy yatırımlarını ve Türkiye’deki doğrudan yatırımlarını artırmalarını sağlayarak birikmesini sağlamaktır. Bu konuda ise uzun süredir olumlu bir gelişmenin gözlenmediğini belirtmeliyim. Bu bağlamda yazının geri kalan kısmında, bu yıl Ocak-Temmuz döneminde net rezerv artışına yol açan kanallardaki gelişmeleri ve son durumda TCMB rezervlerinin sahiplik durumunu aktarıyor olacağım.
06.08.2021 04:30
Son üç ayda ne oldu da TCMB rezervleri 17.8 milyar dolar yükseldi?
Merkez Bankası’nın altın dahil brüt rezervleri 105.7 milyar dolara çıktı. Rezerv artışında swap’lar ve Hazine’nin döviz borçlanmaları etkili oldu. 23 Ağustos’ta da IMF’den yaklaşık 6.4 milyar dolar karşılığı SDR gelecek. Hatırlatayım; bu da bir yükümlülük, yani borç
Bu enflasyon ile 'şahinlik' geçici bir duruş olmamalı
15 Kasım 2024
İç hesaplaşma ve dertleşme
08 Kasım 2024
Oyun değişti farkında mısınız?
25 Ekim 2024
Para peşin kırmızı meşin
18 Ekim 2024
Erken faiz indirimi her şeyi riske atar
Tüm Yazıları
11 Ekim 2024