23 Kasım 2024, Cumartesi Gazete Oksijen
10.01.2023 12:48

“Cahil kendi resmini gördüğünde tanırsa, o artık bir cahil değildir”

Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nde devam eden Cahil Olmanın Hüznü sergisi, Ferit Edgü’nün aforizmalarını Ercan Arslan’ın çizgileriyle buluşturuyor

Cahil Olmanın Hüznü sergisi, ressam Ercan Arslan’ın Ferit Edgü’nün Cahil aforizmalarından yola çıkarak yaptığı resimleri, Elvin Eroğlu ve Burak Fidan küratörlüğünde 14 Ocak’a dek izleyiciye sunuyor. Ferit Edgü ve Ercan Arslan’ın Cahil/Resimli Aforizmalar kitabı da bu sergi dolayısıyla ve özel bir baskıyla Everest Yayınları tarafından okuyucuyla buluşturuluyor. Edebiyat ve resmi en özel haliyle bir araya getiren sergiye dair ayrıntıları sanatçı Ercan Arslan ve sergi küratörü Burak Fidan’la konuştuk.

Ferit Edgü’nün Cahil aforizmalarını resmetme ve bunu bir sergiye dönüştürme fikri nasıl ortaya çıktı?

Ercan Arslan: Ferit Edgü'nün yazdığı aforizmalardan bana ilk önce Burak Fidan bahsetti. Bu konuda düşünmemi istedi. Birkaç tane resim yaptım. Ferit Edgü resimleri görünce heyecanlandı. Ben resim yapıp yolladım Berlin'den. O yeni aforizmalar yazıp yolladı İstanbul'dan. Sonra bunları bir kitapta toplama fikri kendiliğinden doğmuş oldu.

İki farklı disiplini, resim ve edebiyatı bir araya getirdiğiniz Cahil Olmanın Hüznü sergisi, alışılmışın dışında bir sergi. Ferit Edgü’nün aforizmaları sizin dünyanıza nasıl girdi ve zihninizde nasıl boyut kazanıp resimleştiler?
E.A.: Önce Ferit Edgü'nün Cahil aforizmalarını okudum. Sonra ben bu cahillerin neresindeyim, hangisiyim, diye sordum kendime. Ben de sonuçta ölümlü bir cahilim. Ben cahil kavramı üzerine bir ressam olarak düşündüm kendimi. Kavramlar üzerinden değil, imgeler üzerinden. Bendeki en önemli soru şuydu: Cahil kendi resmini görse tanır mı? İki ay süren yoğun çalışmadan sonra anladım ki: Cahil kendi resmini gördüğünde tanırsa, o artık bir cahil değildir.

“Resimlerde kendi cahilliğimle yüzleşmeye çalıştım”

Edgü’nün aforizmalarındaki cahiller bugün toplumun içinde sıkça karşılaştığımız, her şeyi bildiği zanneden kişiler. Peki ya sizin cahilleriniz? Sizin mürekkebinizden dökülen cahilleri biraz anlatır mısınız?

E.A.: Benim cahil imgelerimi belli bir din- ırk- millet kavramı üzerinden tanımlamak mümkün değil. Benim cahil imgem zamansız olduğu gibi belli bir kalıbın içinde de değildir. Hatta bedensizdir. Sadece gördüğünüzün cahil olduğunu hissedersiniz ama onu tanımlamakta zorlanırsınız. Ben başkasına cahil demekte zorlanıyorum. Ama kendi cahilliğimle yüzleşmek çok daha eğlenceli geliyor bana. Resimlerde de bunu yapmaya çalıştım. Yani kendi cahilliğimle yüzleşmeye.

“Cahil imgesinin en iyi karşılığı mürekkep”

Cahillerinizin bir kısmını tıpkı Edgü’nün cahillerini yazdığı gibi mürekkeple resmetmişsiniz ve toplam 134 adet resminiz yer alıyor sergide. Aynı zamanda bir video ve büyük boy bir yağlı boya işiniz de var. Eserlerinizin teknik ayrıntılarından da biraz bahsedebilir misiniz?

Cahil serisini farklı tekniklerde yaptım. Çoğunluğunu kağıt üstüne inceltilmiş akrilik zemin üzerine mürekkep resimler oluşturuyor. Büyük boy resimler ise kağıt üzerine yağlıboya. Bu sergi için ise bir tane büyük boy tuval üzerine yağlıboya resim gerçekleştirdim. Ben malzeme üzerinden konulara/kavramlara yoğunlaşan bir ressamım. Mürekkebin hızı, en ufak bir hatayı dahi affetmemesi beni bir ressam olarak çok heyecanlandırıyor. “Cahil” imgesinin en iyi karşılığının mürekkep olduğunu düşünüyorum. En uçucu, en kavranmaz, sınır tanımaz cahili daha başka ne verebilir ki? Yağlıboya ise daha sakin olabildiğim bir malzeme. Yağlıboyada ileri- geri gitmek, soluklanmak mümkün. Mürekkep gibi baş döndürücü değil. Cahil imgesini yaratırken bu iki- üç ayrı malzeme üzerinden düşünmek beni özgürleştirdiği gibi daha üretken
yaptı. Tıkandıkça malzemeyi değiştirdim.

Cahil Olmanın Hüznü için yazdığınız metinde “Ferit Edgü’nün cahil kavramı gücünü bugünden alırken Ercan Arslan’ın resimlerindeki cahil imgesi, taş devrinden günümüze uzanıyor,” diyorsunuz. Sözcüklerin çizgilerle kaynaştığı bu sergiyi nasıl bir kompozisyonda kurguladınız?

Burak Fidan: Ercan Arslan, Cahil resimlerine başladığında aklımızda bir sergi fikri yoktu. Yeni yıl yaklaşıyordu. Biz, yeni bir kitabın heyecanını taşıyorduk. Sergi fikri kitapla birlikte kendiliğinden ortaya çıkmış oldu. Başlığı Cahil olan bir sergi yapmak, kendi içinde zaten bir cahil cesareti taşıyor. Ercan Arslan’ın resimleri, kendi cahilliğimizi sorgulayan resimlerdi, daha içe dönük, hatta yaşamımızın sonuna kadar bitmeyecek cahilliğimizi kabullenmiş resimler. Sergide buna vurgu yapmalıydık. Çok da zor olmadı. Serginin gerçekleştiği yer, biliyorsunuz Kıraahathane Edebiyat Evi. Burada, merdivenlerden çıkarken, bugüne kadar gerçekleştirilen etkinliklerin fotoğrafları yer alıyor. Bu fotoğrafların arasına Cahil resimleri
yerleştirdik. Ercan, aynalara da Cahil resimleri yaptı, biraz eğlenmeye çalıştık, sergide bir Cahil Hatırası var. Cahilliğinden utanmayanlar hatıra fotoğrafı çekilebiliyor. Utananlarsa, hiç yaklaşmadan geçip gidiyorlar bu köşeden.

“Farklı disiplinlerin bir arada olduğu projeleri seviyoruz”

Serginin müziğinden de biraz bahseder misiniz? Yazı ve resmin bir aradalığı yeterince ilgi çekiciyken, üçüncü disiplin müzik nasıl dahil oldu sergiye, nasıl bir anlam ve katkı sağlıyor?
Sergiye müzik ekleme fikri üzerine çok düşündük. Bu sergiden önce, bu serginin diğer küratörü Elvin Eroğlu, Meltem Şahin’le birlikte kadın cinayetlerini konu alan bir sergi gerçekleştirmişti. Mert, bu serginin de müziklerini yapmıştı. Hepimiz çok mutluyduk bu beraberlikten. Cahil sergisi için de beraber hareket etme prensibine sarılalım dedik. İyi ki öyle yaptık. Farklı disiplinlerin bir arada olduğu projeleri seviyoruz.


Edebiyat ve resmin birlikteliği sergi seyircisinden nasıl yorumlar alıyor? Farklı edebi isimlerle bu yolculuğa devam etmeyi düşünüyor musunuz?

Heyecanla karşılanıyor. Bu yıl, Ercan Arslan, Lale Müldür ve Kerem Işık’la beraber, önceden başladıkları gene ortak bir sergi ve kitap projelerini sona erdirecekler.

Sergiyi 14 Ocak’a kadar Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nde ziyaret edebilirsiniz. 

Hülya Çelik
Hülya Çelik