“İki kişiden biri ‘Komplo Kırılganı’ yani bilim dışı açıklamalara prim veriyor ve bu tehlikeli. ‘Kentli Dijitaller’ ülkeden umutsuz ama bireysel olarak bu karmaşadan çıkabileceğini düşünüyor. 30-50 yaş arası ihmal ediliyor ama eskiyi bozarken yeniyi kurabilecek maharet Kırılgan Orta Yaş kümesinde”
Bekir Ağırdır adının önünde ya da arkasında hep KONDA gördük yıllarca. Türkiye’de araştırma sektörünün hem en bilinen hem en itibarlı markalarından birini yönetti. Büyük gururlar da yaşadı, “Nerede yanlış yaptık?” diye uzun süre kafa patlatmaya gerek duyduğu dönemler de…
Artık yeni bir maceraya atıldı: Veri Enstitüsü. Çatı değişti, tabii yöntemler ve bakış açısı da yenilendi. Ama aslında yapılacak iş ve heyecan aynı. Yine Türkiye’nin ve dünyanın gelecekteki hikayesini bugünün verileriyle anlamanın ve anlatmanın peşinde.
Veri Enstitüsü’nün yaptığı “Türkiye’nin Değişen Yüzü”, 2024’te sokağın yeni düşüncelerini, hislerini ve sosyolojik kümelerini anlatan bir araştırma. Brandweek’teki sunumun adıyla söylersek, belki de “Yeni bir tarihin başlangıcı”nın işareti…
Bugüne kadar araştırmalarda alışageldiğimiz belli kategoriler var; yaş, kültür, ekonomik durum vb. Siz Türkiye’nin Değişen Yüzü’nde bunlara yer vermekle beraber hepsine değen, hatta adeta ortadan kesen bazı veriler de kullandınız. Yeni sosyolojik kümelere ve “davranış kümeleri”ne ulaştınız.
Bu araştırmanın bize gösterdiği en önemli şey şu: Artık Türkiye’de değerler bazında çok belirleyici, bütün toplumu kapsayan bir açıklama modeli üretmek mümkün değil. Çünkü bir kere değerler siyasileşmiş durumda. Somut örnek vereyim. Açılım meselesi gündemde olmadan iki ay önce bir araştırma yapıp sadece “Türkiye toplumu ne kadar otoriter, ne kadar demokrat?” diye inceleseydik ve Kürt meselesine bakışı da oradan açıklamaya çalışsaydık çok muhtemelen AK Parti seçmeni daha otoriter, CHP seçmeni biraz daha demokrat çıkacaktı. Ama şimdi açılım tartışması var. Bu akşam sorsak AK Parti’ye oy vereceklerin bir kısmı, en azından iki ay önceki otoriter pozisyonundan bir şey söylemeyecek çünkü güncel dertten ve siyasi açıdan bakıyor. Ayrıca sanılıyor ki Türkiye insanı Kürt meselesi, toplumsal cinsiyet eşitliği, çevre duyarlılığı gibi konuları içselleştirmiyor ve değişmiyor. Hayır, zihnen bütün bu tartışmalardan etkileniyor. Ama pratiklerde bunu yapıp yapamaması, kendi ekonomik koşullarına, içinde bulunduğu mahalleye vb. bağlı. Bugün Türkiye’yi açıklamak için en anlamlı ölçü algı ve beklentiler.
Ama onlarda da ayrışmalar var.
Çok ciddi ayrışma var hem de. Yani algı ve beklentileri grafiklediğiniz zaman her bir farklı sosyolojik veya demografik kümenin ayrı yerlere pozisyonlandığını görüyoruz. Dolayısıyla artık bugün temel tutum ve davranışı açıklayıcı unsurlardan birisi, hayatı nasıl algıladığımızın ve yarına dair beklentimizin ne olduğu. Karamsarsanız tüketim alışkanlığınız da siyasi tercihleriniz de dünyayı anlamlandırma çabanız da o karamsarlıktan besleniyor. Ya da “Şu anda işler iyiye gidiyor” gibi algınız varsa yatırım yapıyorsunuz, kariyerinizin beş yıl sonrası için hayallerinizi mümkün görüyorsunuz. Ama işler kötüye gidiyor diyorsanız kariyerden önce savunma hattını nasıl güçlendirmeye bakıyorsunuz.
Veri Enstitüsü’nün araştırmasına göre iyimserlik beklentisi en yukarıda olan kesim olarak “Taşralı muhafazakarlar” çıktı.
Geleneksel AK Parti tabanı diyebiliriz. Onun için gidişatı iyi görüyor, gelecek konusunda da ülkenin en iyimser kümesi. Kendi yaşam ritmi bir metropoldeki kadar çeşitlenmeyen, şehirdeki bir gencinki kadar ayakkabı sahipliği beklentisi ya da sinemayla ilişkisi olmayan bir kitle. Başının üstünde bir çatı olması ve sofrasının kurulması, dumanın tütmesi onu tatmin edebiliyor. Yani çeşitliliği ve derinliği az.
Onlardan sonra iyimserlik beklentisi en yüksek gruplar “Yeni orta sınıf” ve “Kentli dijitaller” olarak görünüyor.
Metropollerde yaşayan; eğitim seviyesi, meslek sahipliği ve hayatla kurdukları anlam ilişkisi bakımından diğerlerine göre özgüvenleri yüksek bir kesim. O nedenle gidişat konusunda kaygılı, çok umutsuz olsalar da kendi hayatlarını oradan bir biçimde çekip çıkarabilecekleri umudunu da bir parça taşıyorlar. Yatırım tercihiyle, kariyeriyle, maharetiyle ya da yurtdışına gidip başka hayat kurma imkanıyla kendilerini ülkenin geri kalanına göre başarmaya daha yakın görüyorlar.
Yani bu biraz bireysel bir umut.
Evet bütün bu krizler yumağı içinde hâlâ kendi maharetleriyle sıyrılabileceklerine dair umut taşıyorlar. Ama asıl önemlisi, bütün bu karmaşıklığa karşı geliştirdiği en önemli savunma stratejisi bireysel hayatı ile kamusal alandaki ortak hayatı birbirinden ayrıması. Bütün problemleri görüyor ama bireysel hayatını buradan sakınabilmek için bir savunma hattı kuruyor. Kendi ailesinin içindeki dini inanç, yaşayış tarzı farklarını doğal görürken, sokağa baktığında bunları problem alanı diye görüyor. O yüzden de evindeki gibi toleranslı davranmıyor. Çoğulcu olması gerektiğini bildiği halde… İki ayrı zihin dünyasından hareketle davranıyor.
Çocuğuna artık “Otobüste büyüklere yer ver” demiyor. Doğrusunun bu olduğunu bilse de “Sen önce kendini kolla” diyor
Bu gelecekteki toplumsal ilişkilerimiz açısından bir problem midir?
Problemdir. Çünkü ortak hayatı hoşgörü, toleranslar, çoğulculuk, farklılıklar üzerinden mi kuracağız yoksa disiplinli, otoriter, denetime açık, şeffaf olmayan, hesap vermeyen bir kamusal düzenden mi kuracağız? “Bu toplum otoriterliğe yatkın mı?” ya da “Bu toplum liderci mi, demokrat değil mi?” diye soruluyor ya hani. Bunu yaratan şey demokrat, çoğulcu olmamaları değil. Ortak hayattaki alanda bir risk görmeleri. Herkes birbirini ötekileştiriyor, kendi hayatı için ya da ülke için risk potansiyeli diye görüyor. Fikren ve farkındalık gelişme olsa da pratiğe yansıması eksik çünkü sokakta böyle davranırsa riskli olacağını düşünüyor. Özel hayatında daha hoşgörülü olan insan, illa “İktidar yasakladı” diye değil, kendi sosyal çevresinde de dışlanacağı, tehdit olarak görüleceğini düşündüğü için artık sokakta hoşgörülü davranmıyor. Özel hayatında daha saygılı davranan insan da artık ortak hayatta öyle davranmıyor. Çocuğuna artık “Otobüste büyüklere yer ver” demiyor. Doğrusunun bu olduğunu bilmediğinden değil, biliyor. Ama bütün güvenlik problemlerine bakıyor ve çocuğunu “Aman önce sen kendini kolla, çantanı kucağına al, oturduğun yerden kıpırdama” diyor. Bu bir zihni arka plan.
“İyimserlik algısı en düşük grup ama lider kadrolar onlarda”
İyimserlik algısı ve beklentisi en düşük grup olarak da artık yani neredeyse beklenebilir bir seviyede kırılgan orta yaş çıkıyor. Kırılgan orta yaşın bu ruh hali Türkiye toplumu için nasıl bir eksiklik yaratıyor?
Kırılgan orta yaş bu araştırmanın temel bulgularından bir tanesi. Son 10 yıldır hangi şirketle ve siyasetçiyle konuşsam ağırlıklı olarak “Z kuşağını ve gençleri anlayalım” diyorlar. Bir yandan da Türkiye yaşlanıyor. Yaşlılarla ilgili yapılması gerekenler bütün ekonomik krizin içinde en yoğun biçimde konuşulan şey. Ama bu araştırmada gördüğümüz bir şey var. Türkiye’nin orta yaşı yani 30-50 arası bir fiili gerçeklik olarak ülkenin şu andaki şirketlerde, siyasette, yerel yönetimlerde, markalarda, sivil toplumda taşıyıcı lider kadrolarını oluşturuyor. Üstelik bu insanlar kendi maharetlerine güvendikleri için hâlâ bireysel hayatları için bir başarı ihtimali görüyorlar. Üstelik de entelektüel kapasiteleri, farkındalıkları ve dijitalleşme ritimleri üzerinden bak bugünün hayatına uyumu yakalamışlar. Ama herkes onları ihmal etmiş durumda. Üstelik de moral açısından çok düşük, çökük durumdalar. Çünkü ülkenin gidişatını çok riskli görüyorlar. Yönetimin veya siyasi iktidarın tercihlerini kendi hayatları için tehdit olarak görüyorlar. Dolayısıyla yatırımı Türkiye’de mi yapsın, başka bir ülkede mi yapsın, çocuğunu Türkiye’de mi okutsun başka bir ülkede mi okutsun konusunda da son derece tedirgin ve endişeliler. “Kırılgan orta yaş” dememizin sebebi o. Ama asıl önemlisi şu: Yarın ne olacaksa, bu ülkede ne yaşayacaksak, bir şirket veya siyaset ne üretecekse bu grubun maharetinden üretecek. Ama kimse o grubu önemsemiyor, amiyane tabiriyle pışpışlamıyor. Ben şöyle bir ayrım yapıyorum: Gençlerdeki değişim talebi bir bakıma yıkıcı. Yani bir geleneği, töreyi, alışkanlığı, ritmi bozmak üzerine. Ama yıkılanın yerine yeniyi nasıl yapalım diye sorduğun zaman, yani “yaratıcı yıkım” dediğiniz zaman maharet orta yaşlı kapasitede. Çünkü o bir yandan bozuyor ve bir yandan da kuruyor.
Araştırmanın en olumsuz bulgusu: Komplo kırılganları
“Kırılgan” tabirini kullanarak tarif ettiğiniz bir grup daha var: Komplo kırılganları. Kim bunlar?
Türkiye’de bilim dışı zihniyete ya da neden-sonuç ilişkileri kurarken komploculuğa yatkınlık artıyor. Bütün toplumlarda olduğu gibi Türkiye’de de böyle bir hep duyarlılık vardır. Ama şu anda toplumda her 2 kişiden 1’ine gelmiş durumda. Ne demek istiyorum? Örneğin Covid 19’un bilinçli biçimde Türk ırkının DNA’sını bozmak için çıkarıldığına, aşı üzerinden bunun uygulandığına ya da bir teknoloji üzerinden kötülük yapılacağına dair yorumlara yatkınlık meselesi… Bilim dışı düşünceye prim vermek ve buna kulağının, aklının açık olması hali yüzde 50’yi geçmiş durumda. Ben şuna da dikkat çekmeye çalışıyorum: Genellikle komploları ya da bilim dışı açıklamaları hep ya siyaset üzerinden ya bir genel okuma olarak yaparız. Ama diyelim ki bir tekstil markası patronusun. Yarın birisi çıkıp “İlke’nin bu tişörtte kullandığı boyalar Türk çocuklarına hastalık bulaştırmak içinmiş” derse buna inanmaya yatkın bir yüzde 50 var demektir. İrrasyoneliğin, bilim dışılığın, komploya yatkınlığın bir toplumda yayılıyor olması çok tehlikeli. Ülkedeki yetişkin nüfusun yarısının gerçeklikle bağı kopuyor demek bu. Araştırmanın en olumsuz diyebileceğim bulgularından biri...
Metropollü gençler kendini bu hayatta ‘geçici’ görüyor
Araştırmada ortaya çıkan bir diğer davranış kümesi, “30 yaş altı metropollü”… “Gelecekte Türkiye dışında yaşamayı isterim” önermesine “doğru” veya “kesinlikle doğru” diyenlerin oranı yüzde 53. Gitmek isteyen kentli gençler hep konuşuluyor ama sanki ne kadar konuşulsa az…
Bu kesim aynı zamanda bizim “Metropolün karamsar gençleri” diye tanımladığımız bir sosyolojik kümeye de tekabül ediyor. Aşağı yukarı 9 milyon insan. Kendi hayatları için de ülke için de umutları yok, asıl problem orada. Kendilerini bu hikayenin içinden çekip bir başarı elde etme ihtimali de görmüyorlar. Dolayısıyla ilişkileri de tasarruf alışkanlığı da tüketim tercihi de hep geçicilik üzerine kurulu. Kendilerini bu ülkede de bu dünyada da bu hayatta da geçici görüyorlar. Daha iyi bir yere gitme umudu da giderek azalıyor aslında çünkü eğitim seviyesi de sorunlu.
Kendi ailesinin içindeki dini inanç, yaşayış tarzı farklarını doğal görürken, sokağa baktığında bunları problem alanı olarak görüyor
Veri Enstitüsü’nü kurma ihtiyacını neden duydunuz?
Birincisi, hayat karmaşıklaşıyor. Daha belirsizlik temelli bir hayat var ve tek açıklama, tek formül, tek yöntem açıklamaya yetmiyor. Çoklu bir bakışa ihtiyaç var. İkincisi; Türkiye araştırma sektörüne baktığımız zaman her konuda her farklı yöntemin bir uzmanı var ama birçok başarılı ekibi ve veriyi bir araya getirmek de önemli. Mesela bir bankanın araştırmasının sosyolojik verisiyle bir marketteki gıda alışverişi verisini bir araya getirirsek daha büyük, hayatın çeşitliliğini kapsayacak yeni bir anlam üretmek mümkün diye düşünüyoruz. Tek bir yönteme dayalı tek araştırmayla veya projeyle karar vericilerin hikayeyi çözmesi mümkün değil. Şirketleri düşünelim… Örneğin insan kaynakları bölümleri çalışan memnuniyeti araştırması yapar. Kurumsal iletişim bölümleri itibar araştırması yapar. Pazarlama bölümleri de tüketici eğilimleri araştırması yapar. Ama tasarımı ve sonucu değerlendirmek konusunda bir aradalık eksiktir. Bizim yapmaya çalıştığımız şey hepsini bir araya koyarak büyük bir anlamı aramaya çalışmak. Mottomuz da “Anlam peşinde”… Ülkede çok ciddi bir zihni değişim var ama bu pratiğe yansımıyor. Bizim temel meramımız, bunu sağlayacak politikalar geliştirmesine veri temelli yardımcı olmak.
YENİ ORTA SINIF
Yaklaşık 8 milyon kişi
• Genç ve orta yaş grubunun ağırlıkta olduğu, kadın-erkek dağılımının dengeli olduğu bir küme.
•%32.5’i birikim yapabiliyor ama %18.7’si geçinmekte zorlanıyor.
• En alt 4’te 1’lik dilimde %23.9 oranında, gelir açısından orta düzeyde.
• %44.8’i dinin gereklerini yerine getirmeye çalışıyor; dindarlık seviyeleri dengeli.
• %29.6’sı kültür ve sanata ilgi gösteriyor.
•%44.4’ü başını örtmüyor.
•%31.7’si kendini çevresine göre daha mutlu hissediyor.
•%48.6’sı Türkiye’de hayatın şartlarının beş yıl sonra daha iyi olacağına inanıyor.
•%27.7’si “Erdoğan’a kesinlikle oy veririm,” %22.4 “veririm” diyor; toplam destek %50.1.
• En yaygın kimlikler “Atatürkçü” (%24.6) ve “İslamcı” (%11.2). Çeşitli siyasi kimlikleri barındıran bir yapı.
• %47.4 oranında şehirde büyümüşler.
METROPOLÜN KARAMSAR GENÇLERİ
Yaklaşık 9 milyon kişi
• Gençlerin yoğun olduğu ve kadın oranının fazla olduğu bir küme.
• %16.1’i biraz para biriktirebildiğini, %24.5’i ise geçinmekte zorlandığını belirtiyor.
•%36’sı en üst 4’te 1’lik gelir diliminde.
•%57.3’ü dinin gereklerini fazla yerine getirmeyen, seküler değerlere yakın bireylerden oluşuyor.
•%30.5’i kültür ve sanata ilgili, modern değerlere açık.
•%57.7’si başını örtmüyor; dini pratiklere olan ilgileri düşük.
•%13.8’i kendini çevresindekilerden daha mutlu hissediyor.
• Geleceğe dair en karamsar gruplardan biri. %2.7’si Türkiye’nin hayat şartlarının beş yıl sonra daha iyi olacağını düşünüyor.
•%4.4 “Erdoğan’a kesinlikle oy veririm,” %6.3 “veririm” diyor; toplamda %10.7 destek.
• “Atatürkçü” kimlik %57 oranında, İslamcı kimlik ise sadece %3.7 ile oldukça düşük. Sosyal demokrat (%11.7) ve çevreci (%8.6) kimlikler bu grupta belirgin.
•%35.7 oranında şehirde büyümüşler.
KENTLİ DİJİTALLER
Yaklaşık 11 milyon kişi
• Genç ve orta yaş grubu ağırlıkta, dengeli bir cinsiyet dağılımı var.
• %33.8’i birikim yapabilmiş; %15.6’sı geçinmekte zorlanıyor.
• %33.8’i en üst 4’te 1’lik gelir grubunda.
• %49.9’u inançlı ancak dinin gereklerini yerine getirmiyor.
• %31.1’i kültür ve sanata ilgili.
• %51.2’si başını örtmüyor.
• %35’i kendini çevresinden daha mutlu hissediyor.
• %34’ü geleceğe umutla bakıyor.
• %22.2’si “Erdoğan’a kesinlikle oy veririm” %15.3’ü “veririm” diyor; %37.5 toplam destek.
• Atatürkçü ve milliyetçi eğilimleri yüksek.
• %37.4 oranında şehirde büyümüşler.
KENTLİ GELENEKSELCİLER
Yaklaşık 12 milyon kişi
• Orta yaş grubunun yoğun, erkek oranının da fazla olduğu bir küme.
•%23.1’i birikim yapabilmiş; %25’i geçinmekte zorlanıyor.
•%26.6’sı En alt 4’te 1’lik gelir diliminde, gelir açısından ortalama altında.
•%50.3’ü inançlı ancak dinin gereklerini tam yerine getirmiyor.
•%24.2’si kültür ve sanata ilgi gösteriyor; kültürel ilgisi düşük.
•%46.2’si başını örtmüyor.
•%56.1’i mutluluğunu çevresindekilerle aynı düzeyde görüyor.
•%43.4 oranında Türkiye’nin geleceğine dair kararsız.
•%15.2’si “Erdoğan’a kesinlikle oy veririm,” %14.2’si “veririm” diyor; %29.4 destek.
• Milliyetçilik güçlü (%31.5), Atatürkçü” kimliği yaygın (%36.2).
•%34.7 oranında ilçede büyümüşler.
KIRILGAN ORTA YAŞ
Yaklaşık 7 milyon kişi
• Orta yaş grubu ağırlıkta, erkek oranı yüksek bir küme.
• %8.1’i biraz para biriktirebildiğini ifade ediyor.
• %34.7’si en alt 4’te 1’lik dilimde; ekonomik olarak zorluk yaşıyorlar.
• %43.2’si dinin gereklerini yerine getirmeye çalışan bireylerden oluşuyor.
• %23.1’i kültür ve sanata ilgi duymuyor; geleneksel değerlere yakın.
• %43.3’ü başını örtmüyor.
• %36.5’i mutluluğunu çevresindekilerle aynı düzeyde görüyor.
• Karamsar bir yapıda; sadece %3.3’ü Türkiye’de hayat şartlarının daha iyi olacağına inanıyor.
•%8.2 “Erdoğan’a kesinlikle oy veririm,” %7.1 “veririm” diyor; toplamda %15.3 destek.
• Atatürkçü ve milliyetçi değerlere sahip olanların oranı yüksek, İslamcı değerlere sahip olanlar ortalama altı.
• %31.2’si şehirde büyümüş.
MUTSUZ YOKSUNLAR
Yaklaşık 11 milyon kişi
• Yaşlı ve emeklilerin ağırlıkta olduğu bir küme.
• %13.1’i birikim yapabilmiş; %25.9’u geçinmekte zorlanıyor.
• %40.6’sı en alt %25’te.
• %41.6’sı dinin gereklerini yerine getirmeye çalışanlardan.
• %66.4’ü kültür ve sanata ilgi duymuyor.
• %50.1’i başörtüsü kullanıyor.
• %14.3’ü geleceğe olumlu bakıyor.
• %14.3’ü “Erdoğan’a kesinlikle oy veririm”,%16.5’i “veririm” diyor; %30.8 destek.
• “Atatürkçü” kimliği %36.5, “İslamcı” kimlik ise %15.1’le öne çıkıyor.
• %36.4 oranında ilçede büyümüşler.
TAŞRALI MUHAFAZAKARLAR
Yaklaşık 6 milyon kişi
• Yaş ortalaması yüksek, emekliler ve ev kadınları ağırlıkta.
• %22.7’si birikim yapabilmiş; %22.2’si geçinmekte zorlanıyor.
• %31.8’i en alt 4’te 1’lik gelir diliminde, ekonomik olarak zorlanan bir grup.
• %57.2’si dinin gereklerini yerine getirmeye çalışanlardan oluşuyor.
• %50.3 oranında kültür ve sanata hiç ilgi göstermiyor.
• %53.7’si başörtüsü kullanıyor.
• %47.2’si mutluluğunu çevresindekilerle aynı düzeyde görüyor.
• %43.4 oranında geleceğe olumlu bakıyor.
• %48.6’sı “Erdoğan’a kesinlikle oy veririm,” %22.5 “veririm” diyor; %71.1 destek.
• “İslamcı” kimliği %29.1 ile öne çıkıyor, “Atatürkçü” kimliğin oranı %10.6. “Muhafazakâr” kimlik (%64.9) ve “Türk Milliyetçisi” kimlik (%49.1) bu kümede güçlü. Dini ve milli değerlere sıkı bağlı.
• %38.9 oranında ilçede büyümüşler.