Tarımda öyle ürünler vardır ki her ülkede yetiştirmek nasip olmaz. Olsa bile, aroma ve lezzetini yakalamak mümkün değildir. Zira, bulunduğu coğrafya, iklim, toprak yapısı, havası ve suyudur o ürünü özel kılan. Türkiye, bu açıdan çok şanslı bir ülke… Bugün, dünyada dört tarım ürününün üretim ve ihracatında lider konumda. Dünyada toplam fındık üretiminin yüzde 60-70’ini, kiraz ve incirin yüzde 25’ini, kayısının ise yüzde 20’sini karşılayan Türkiye, bu ürünlerin ihracatında da ilk sıralarda... Bunun yanı sıra toplamda 20 ürünün üretiminde ise dünyada ilk dört arasında yer edinmiş durumda. Ama tüm bu ürünler arasında fındığın ayrı bir yeri ve önemi var. Ağustos başı itibarıyla hasadına başlanan ve önceki hafta alım fiyatı açıklanan fındık, Karadeniz Bölgesi’ne özgü bir ürün gibi gözükse de aslında Türkiye ekonomisi açısından stratejik bir tarım emtiası. Deyim yerindeyse Türkiye’nin marka tarım ürünlerinin başında geliyor. Nihayetinde dünyadaki toplam fındık üretiminin yüzde 60-70’ini tek başımıza gerçekleştirirken, bunun da yaklaşık yüzde 80-85’ini ihraç ediyoruz. O zaman da karşımıza yıllık ortalama 2 milyar dolarlık bir döviz getirisi çıkıyor. Tabii bu işin ihracat boyutu… Bir de bölgenin kırsal dengeleri açısından ayrı bir sosyo-ekonomik boyutu var. Bugün Türkiye’nin 36 farklı ilinde fındık yetiştiriliyor olsa da üretimin çok büyük bölümü Karadeniz Bölgesi’ndeki 16 ilde. Toplam 734 bin hektarlık alandaki fındık üretimi, 400 bin civarında ailenin geçim kaynağı durumunda. Dolayısıyla fındık, Türkiye açısından herhangi bir ürün değil. Ama bunun ne kadar farkındayız derseniz işte orada koca bir soru işareti var. Zira fındığın üretiminden pazarlanmasına kadar değer zincirinin tüm halkalarında önemli sorun ve aksaklıklar yaşanıyor. O yüzden de fındıktan hak ettiğimiz kazancı tam manasıyla sağlayamıyoruz.
Verimlilikte sondan 1’inciyiz
Ne demek istediğimizi resmi veriler ile biraz açalım isterseniz… Yazının başında belirttiğimiz gibi dünyadaki toplam fındık üretiminin üçte ikisini gerçekleştirerek tek başına açık ara lider olan Türkiye, verimlilik tarafına baktığımızda ise en çok üretim yapan ülkeler arasında açık ara son sıralarda yer alıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı, Türkiye’nin dekar başına 5 yıllık ortalama fındık veriminin 84 kilo olduğunu açıklıyor. BM Tarım ve Gıda Örgütü’nün (FAO) verilerine baktığımızda ise diğer fındık üreten ülkelerin aynı dönemdeki ortalama verimlerinin Türkiye’den katbekat yüksek olduğunu öğreniyoruz. Örneğin, dünya fındık üretiminin sadece yüzde 4’ünü gerçekleştiren ABD’de dekar başına fındık verimi 221 kilo. Bizim 2.6 katımız… Hemen yanı başımızdaki Gürcistan, küresel fındık üretiminin ancak yüzde 6’sında söz sahibi ama fındık bahçelerinden dekar başına 180 kilo verim alıyor. Bizim iki katımızdan fazla… Küresel fındık üretiminin yüzde 12’sini gerçekleştiren İtalya’da ise dekar başına verim neredeyse bizi ikiye katlayarak 157 kilo seviyesine çıkmış durumda. Bir diğer komşumuz Azerbaycan, toplam üretimin yüzde 5’ini gerçekleştiriyor fakat ortalama verimi 122 kilo. Bizim 1.5 katımız… Verimlilikte bizi sonunculuktan kurtaran ülke ise İspanya… Küresel fındık üretiminin yüzde 1.5’i gibi çok sınırlı bir kısmını üstlenen İspanya’da verimlilik dekar başına 79 kilo. O zaman aklınıza şu soru gelebilir. Diğer ülkeler neyi farklı yapıyor da daha yüksek verim elde ediyor? Ya da biz neyi yanlış yapıyoruz da verimlilikte sınıfta kalıyoruz? Aslına bakarsanız bunun tek bir yanıtı yok. Verim ve kalite bizim birçok tarımsal üründe yaşadığımız ortak sorun. Öncelikle bölgede fındık bahçelerinin başta miras yoluyla ve diğer farklı nedenlerle yıllar içinde çok küçük ve parçalı hale dönüşmesi ölçek ekonomisi açısından üreticilerde dezavantajlı bir durum yaratıyor. Bugün 3-5 dekar alana sahip üreticiler için fındık üretimi birincil geçim kaynağı olmaktan çıkmış durumda. Üreticilerin önemli bir kısmı, büyük kentlerde farklı iş kollarında faaliyet gösterirken, fındık bahçelerine genelde hasat zamanı uğrayan bir profile sahip. Bu da fındığın yıl içerisindeki genel bakım ve gerekli kültürel işlemlerinin yeterince yapılamaması anlamına geliyor. Yeterli bakım, ilgi ve mücadelenin yapılmadığı bir tarımsal üretimden verimlilik beklemek hayal olur. Ama bir parantez açıp şunu da ekleyelim. Trabzon’da iyi tarım uygulamaları sonucu dekâr başına 300 kilograma yakın verim alan üreticiler de var. Bunu biz değil TMO Genel Müdürü Ahmet Güldal söylüyor. Yani verim düşüklüğü bölgenin kaderi değil. Bunun yanında olumsuz iklim koşuları, özellikle Ordu, Giresun ve Trabzon gibi illerdeki bahçelerin genelde yaşlı olması ve periyodisite gibi farklı etkenler de fındık veriminin dalgalanması ve düşük kalmasında önemli rol oynuyor. Buradan şu sonucu çıkartıyoruz. Türkiye, birim alandan diğer üretici ülkelere göre çok daha düşük verim elde ettiği sürece uluslararası rekabet gücü tehlikeye giriyor ve kârlılık olumsuz etkileniyor. Fındıkta Türkiye’nin geleceği
Rekabet gücü demişken… Türkiye, her ne kadar dünyadaki fındık üretiminde söz sahibi gibi gözükse de yıllar itibarıyla rakip ülkeler de üretimlerini artırmak adına önemli hamlelerde bulunuyor. Fındığın kültür çeşitleri başta Türkiye olmak üzere İtalya, İspanya, ABD, Şili, Çin, İran, Fransa, Azerbaycan, Rusya ve Gürcistan gibi ülkelerde yetiştiriliyor. Son beş yıllık ortalama verilere bakarsak dünyada yaklaşık 960 bin hektar alanda fındık üretimi yapılıyor. Son 5 yıllık ortalamalara göre toplam fındık üretiminin yüzde 62’sini Türkiye gerçekleştiriyor ama uzun yıllar ortalamasına baktığımızda bu oran her geçen yıl Türkiye’nin aleyhine geriliyor. Mevcut fındık stratejisi ile uzun vadede Türkiye, fındık piyasasındaki ağırlığını ve etkisini kaybetme riskiyle karşı karşıya. Özellikle son yıllarda hem üretim alanı hem de miktarı açısından İtalya, Azerbaycan, ABD, Şili ve Gürcistan’daki gelişim, rekabet açısından dengeleri gelecekte değiştirebilir. Her ne kadar Giresun kalite fındığın aroma ve lezzeti başka hiçbir ülkede yakalanamasa da söz konusu gelişmeler Türkiye’nin fındık ihracatını olumsuz yönde etkileyebilir. Rekabet gücü zayıflarken kârlılık tarafından olumlu bir seyir beklemek pek mümkün değil. O yüzden işin bir de ihracat boyutuna bakmakta fayda var. Türkiye’nin toplam tarım ürünleri ihracatında değer bazında ilk sırayı yaklaşık yüzde 13 pay ile fındık alıyor. Geçen yılki fındık ihracat geliri 1 milyar 945 milyon dolar. 2 milyar seviyelerinde seyreden fındık ihracat geliri ilk etapta kulağınıza hoş gelebilir ama dünyada toplam üretimin üçte ikisini tek başına gerçekleştiren bir ülke için bu rakam çok daha yukarılarda telaffuz edilmeli diye düşünenlerdenim. Neden mi? Tarım Bakanlığı verilerine göre, 2020’de fındık ihracatının yüzde 56’sını natürel iç fındık, yüzde 18’ini işlenmiş fındık ve sadece yüzde 26’sını ileri işlenmiş fındık olarak ihraç etmişiz. ‘Sadece’ diyorum çünkü Türkiye, toplam fındık ihracatının yalnızca dörtte birinde gerçek manada katma değer yaratabilmiş. Geriye kalan kısım için “hamallığını biz yapmışız, kaymağını başkaları yemiş” dersek çok da yanlış olmaz. Nutella’nın sihirli formülü
Peki fındık ihtiyacının yaklaşık yüzde 70-80’ini Türkiye’den karşıladığı tahmin edilen Nutella markasına sahip İtalyan şirketi Ferrero ne yapıyor? Gana ve Fildişi Sahillerinden kakaoyu tedarik ediyor. Palm yağının önemli bir kısmını Malezya ile Endonezya’dan ithal ediyor. Şekeri Brezilya ve farklı Avrupa ülkelerinden alıyor. Vanilya aromasını ise Fransa’dan temin ediyor. Tüm bu ham maddeleri, işin içine inovasyonu da katarak katma değerli bir ürüne dönüştüren Ferrero, markalı ihracatı karşılığında ise yıllık 11.4 milyar euroluk tatlı bir ciro elde ediyor. Bunu tabii ki sadece ekmeğe sürülen bir üründen elde etmiyor ama portföyündeki ürünlerin büyük çoğunluğunun ana ham maddesi fındık ve kakao bileşenlerinden oluşuyor. Formülün özeti bu… Bu arada Ferrero, 2025’e kadar İtalya’daki üretimi yüzde 30 artırıp dikim alanını 90 bin hektara çıkarmayı hedefliyor. İhraç fiyatı düşüyor
Türkiye’nin son 5 yıldaki iç fındık ihracatına baktığımızda ise trend olarak miktar bazında fındık ihracatımız artarken, değer bazında aynı oranda bir artış söz konusu değil hatta bazı yıllarda gerilemeler var. Örneğin, 2016 yılında 228 bin ton iç fındık ihraç ederek 1 milyar 981 milyon dolar kazanmışız. 2020’ye geldiğimizde ise iç fındık ihracatımız miktar bazında 281 bin tona çıkmış ama ihracat gelirimiz 1 milyar 945 milyon dolara gerilemiş. Daha basit ve özet ifadeyle, daha çok ürün ihraç edip daha az döviz kazanmışız. Üretici olmamalarına rağmen fındığı ham madde olarak Türkiye’den tedarik eden gelişmiş ülkeler, fındığı ileri işlenmiş ürün olarak dünya piyasasına arz ederek en az Türkiye kadar gelir elde edebiliyor. Türkiye’den fındık ithal eden ülkeler arasında yüzde 24’lük pay ile uzun süredir Almanya ilk sırada yer alıyor. Türkiye’den ihraç edilen fındıkların lojistiğinin önemli kısmının yıllarca Hamburg Limanı üzerinden gerçekleşmesi, “Fındık bizde ama borsası Hamburg’ta” söylemini oluşturuyor. Her ne kadar bu söylem sektör paydaşları tarafından “şehir efsanesi” olarak lanse edilse de gerçek olan bir şey var ki o da fındık fiyatlarının onu üreten Karadenizli üreticiler tarafından belirlenemediğidir. Her yıl Temmuz-Ağustos ayı itibarıyla fındıkta fiyat tartışmaları alevlenir. Bu yıl da farklı bir durum olmadı. TMO tarafından geçen yıl kilo fiyatı 22 TL olarak açıklanan levant kalite fındık, yüzde 20 artışla ile 26.5 TL olarak belirlendi. Giresun kalite fındığın fiyatı da aynı oranda artışla 22.5 TL’den 27 TL’ye yükseltildi. Fiyat, ihracatçılar tarafından olumlu karşılanırken, üreticilerin beklentilerinin altında kaldı. Üreticinin beklentisi desteklemeler hariç en az 30 TL şeklindeydi. Fındıkta destekleme rakamlarının da son 7 yıldır aynı seviyede kaldığını belirtmek gerek. Sadece son bir yılda gübre fiyatlarında yüzde 150’yi aşan artış ve zirai ilaçlarda yüzde 75’i bulan yükselişe karşın fındıkta alan bazlı destek 2014’ten bu yana 170 TL olarak kaldı. Gübre ve mazot desteği ise dekar başına 20 TL düzeyinde. Bugün Türkiye, 124 farklı ülkeye fındık ihracatı gerçekleştiriyor. Dünyada fındığın yüzde 70’i çikolata sanayinde kullanılıyor. Fındığın yüzde 20’si pastane ve bisküvi mamullerinde tercih edilirken, geri kalan yüzde 10’luk kısım ise kuru yemiş ve yağ sanayinde ham madde olarak kullanılıyor. Hakkında şaibe olmayan, sağlıklı, besleyici ve tüketilmesi tavsiye edilen lezzetli bir ürün olan fındığın ne kadar değerli olduğunun farkına vararak fındıkta yeni bir stratejiye ihtiyacımız olduğu kanısındayım. İşte o zaman fındığı verimli ve kalite şekilde üretip, inovasyonla katma değerli bir ürüne dönüştürerek, ambalajının içinde “markalı” şekilde ‘pazarlayabilmek’ şansına sahip oluruz. Dikkat ederseniz “satmaktan” bahsetmiyorum. Zaten fındığı yıllardır yoğunluklu olarak kabuklu ya da iç fındık şeklinde satıyoruz. Bu, işin en ‘kolay’ ve ‘ucuz’ yolu… Zor olan, bir strateji eşliğinde değerinde pazarlayabilmek...