26 Nisan 2024, Cuma Gazete Oksijen
22.12.2022 10:27

Aydınlık ve karanlık işlerin seçkisi

Taksim Sanat’ta gerçekleşen, 17 sanatçının sonsuz-sınırsız algısını yansıtan eserlerinden oluşan Bir Işık Hüzmesi Üzerine sergisi, sanata dair farklı kapılar aralıyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Kültür AŞ’nin kamusal sergi alanı olarak faaliyet gösteren Taksim Sanat, küratörlüğünü Begüm Güney’in üstlendiği Bir Işık Hüzmesi Üzerine adlı çağdaş sanat sergisini 30 Aralık’a dek sanatseverlerle buluşturuyor. Sergide Sümer Sayın, Serkan Demir, Gözde Mulla, Bilal Yılmaz, Ahmet Öğüt, Ece Kibaroğlu, Nergiz Yeşil, Esin Aykanat Avcı, Ali Şentürk, Fulya Çetin/Sine Ergün, Sergen Şehitoğlu, Mehmet Dere, Özge Yağcı, Osman Dinç, Berkay Tuncay ve Özden Demir’in eserleri yer alıyor. Serginin detaylarını küratör Begüm Güney ile konuştuk.

Yeni serginizi oluşturma fikri nasıl ortaya çıktı? Bu ismi neden verdiniz?

Sergi, yaklaşık dört senedir aralıklı olarak düşündüğüm ve ele aldığım bir yaklaşım olan monokrom üzerineydi. Bu yıl daha önceki araştırmalarımdan farklı olarak tarih öncesi renk teorilerine yaklaşan, renk ve ışığı ayrı birer kavram olarak ele almadan, renksizliği de sadece ışıkla değil bir de karanlıkla bir arada düşünmek istedim. “Renkler ışığın edimleri, eylemleridir (...)” diyen Goethe’nin, ışık- gölge, karanlık- aydınlık üzerine temellendirdiği renk teorisini de okuduğum bir dönemde, biçim-renk ilişkisi üzerinden ele aldığım serginin hazırlık sürecinde ‘bir ışık hüzmesi üzerine’ başlığı ortaya çıktı.

Serginizdeki sanatçıları ve eserleri hangi hususlara göre bir araya getirdiniz?

Üretimlerinde renk-biçim-kavram kurgusunda duyusal etkilerini içeriğinin merkezinde konumlayan sanatçıların renksiz, yani aydınlık ve karanlık işlerinin yan yana geldiği bir seçki belirledim. Renk üzerine bu iki yönelimin ortak noktası, siyah ve beyaz zıtlığının yarattığı bir karşıtlıkta birleşmiyor olmaları.

Serginizdeki eserlerin kendi aralarında kurdukları bağdan söz edebilir misiniz?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Kültür AŞ’nin sergi alanı olarak faaliyet gösteren Taksim Sanat, konumu gereği bir kamusal alan niteliğine sahip. Teması çok yüksek. Aynı zamanda bir geçiş alanı olması dolayısıyla karşılaşma anının daha da önem kazandığı, benzerine az rastlanır bir mekanda gerçekleştirdiğimiz bu sergi; gündelik hayatın sıradan nesnelerini araçsallaştıran yaklaşımlarıyla araştıran sanatçıların yapıtlarıyla başlıyor. Ev tanımına yakın fakat uzak, tanıdık ama yabancı formlarla devam eden yerde görmeye alışkın olduğumuz malzemeleri duvarlara, duvarda görmeye alışkın olduğumuzu merkeze alan yerleşim fikrini de yeniden düşünmeye gayret ettiğim bir bağdan bahsedebiliriz.

Sergen-Şehitoğlu / Satranç-Takımı

Sergi yapıtlarının birbirleriyle olan ilişkileri de mekanla yeniden tanımlanıyor tabii. Özellikle burada çok daha belirgin bir enstalatif etki yaratan serginin giriş alanında Özden Demir’in (halı üzerinde yükselen, iki yöne açılan kapılarının yanında tekrar eden, alçı anahtarlarıyla karşılıklı bir oda gibi yerleşen) buluntu nesneleri, yatakta sergilenen yastığıyla Gözde Mulla; perde ve avize imgeleriyle Fulya Çetin; yerde Özge Yağcı’nın seramik terlik izleri “Pak Kir”; kağıttan bir elbise ile Ece Kibaroğlu; ölçek dışı metalden delik bir süt kutusu ile Serkan Demir; üç metreyi aşan bir yerleştirmesiyle “bir düzeltme aracı olarak çizgi”yi kullanan Ali Şentürk yer alıyor.

Sümer Sayın - Eylem-Planı

Serginin giriş alanı olarak tanımladığım birinci alanın, nesnenin fonksiyonunu da düşünmeye davet eden kurgusunda araştırdığı fikirleri, alışkın olduğumuz formdan ve imgeden uzaklaşmadan ele alan yapıtlarla desteklediği bağlardan söz edebiliriz.

Sergiyi 30 Aralık’a dek Taksim Sanat’ta ziyaret edebilirsiniz