22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
05.02.2021 06:00

Devasa bir kantin: Clubhouse

İki haftadır ‘Clubhouse’ çılgınlığı yaşanıyor. Sonsuz sayıda sohbet odasından oluşan yeni uygulama Clubhouse, hızlı büyümesi ile sosyal medyada bir anda öne çıktı. Geçici bir heves mi, yoksa medyadaki büyük dönüşüme katkı verecek yeni bir mecra mı? Kanaate varmak için henüz erken. Gelin Clubhouse nedir, içeride nasıl muhabbetler yaşanıyor önce şu olayı tam anlayalım…

Z kuşağı pek bilmez ama eskiden (dijital devrim öncesi) üniversite demek ‘kantin’ demekti... Büyük bir okul kantini düşünün. Tüm kafeteryaların tek çatı altında toplandığı yeni İstanbul Havalimanı kadar büyük bir binayı devasa bir üniversite kantini olarak hayal edin… Tanımlamak için bu büyüklük bile az ama bir fikir vermesi için söylüyorum; işte Clubhouse böyle bir yer. Kantine geldiniz, her masada değişik arkadaş grupları ayrı ayrı muhabbet kümeleri var. Filanca hocanın ders notları mı lazım? Sıkıntı yok, sınıfın en iyi not tutan öğrencilerinin tertemiz fotokopilerini bulacağınız bir masa mutlaka vardır. Otur bir çay iç, fotokopileri toparlayıp uzaklaş. Yandaki masada İbrahimoviç muhabbeti var. Biraz da oraya takıl, kafan şişene kadar futbol sohbeti dinlerken karşı masa ile flört imkanlarını kovala, sonra dersi kaçır. Bir başka masada memleket meseleleri, diğer köşede yüksek profil dedikodu, epeyi bir uğultu, limitsiz çay-kahve ve dolu dolu sosyalleşen gençlik…  Evet, ilk izlenim olarak Clubhouse bana bu ortamları hatırlattı. Dünyanın en büyük üniversite kantinini bir bıdık uygulamanın içine sığdırmışlar. Üstelik büyük kalabalıklara ve çeşit çeşit muhabbet ortamlarına rağmen sıfır uğultu. Zift gibi kantin kahvesi ya da boyalı oralet yerine artık self servis frappucinoların yudumlandığı bir dijital muhabbet ortamı. Telefon rehberinizdeki isimler, sosyal medyada takipleştiğiniz kişiler ve onların arkadaş gruplarıyla genişleyen koca bir çemberin içindesiniz.  Konuyu hiç duymayan ‘boomer kuşağı’ okurlar için bu kısa tanıtım sonrası 2021’e fişek gibi giren yeni uygulama Clubhouse hakkındaki izlenimlere geçiyorum.

Ne kişisel verisi sesiniz bile kaydediliyor

Çok kısaca tanımlayacak olursak, Clubhouse sesli sohbet odaları üzerinden kullanıcıların sohbet etmesini (kibarcası: etkileşime geçmek) sağlayan bir uygulama. Uygulamanın Türkçe versiyonu henüz App. Store’da yer almıyor. Görüntülü görüşme ve yazışma özelliği de yok. • Şimdilik uygulamayı sadece Apple kullanıcıları indirebiliyor. iPhone 7 ve sonrası modeller ile iOS 13 üzeri işletim sistemi gerekiyor. Android kullanıcıları biraz daha bekleyecek ama ABD-Çin teknoloji savaşları nedeniyle Huawei telefon sahiplerinin durumu belirsiz. • Clubhouse’a giriş diğer sosyal medya ağlarından daha zor. Sizi bir arkadaşınızın davet etmesi gerekiyor. Davet cep telefonunuza SMS kodu ile geliyor. Yani birisinin önerisi ve telefon numaranızı vererek üye oluyorsunuz. Fake ve anonim hesaplar için iş biraz daha zor. Bu nedenle şimdilik içerde trollerin cirit attığı bir ortam yok. • Birilerini davet etmek de sınırsız değil. İlk kayıt sonrası 2 davet hakkınız var. Üstelik bu kişilerin numarasının sizin rehberinizde kayıtlı olması lazım. Geçen ay WhatsApp infialine konu olan kişisel verilerinizi ve telefon rehberinizdeki isimleri bu kez peşinen ellerinizle kendiniz teslim ediyorsunuz. Uygulama bir süre sesinizi kaydetmenin yanı sıra, günlük cihaz kullanım alışkanlıklarınızı, tıklama verilerinizi ve tüm çerezlerinizi toplama hakkına sahip. Tabii ki bu verileri muhtemel alıcılar ve hizmet sağlayıcılarla paylaşma haklarını da uygulamayı indirdiğiniz an peşinen Clubhouse’a vermiş oluyorsunuz. • Kullanıcılar bu ‘büyük veri’yi kendi rızasıyla Clubhouse’a verdikçe uygulamanın yaratıcısı California merkezli Alpha Exploration Co. şirketinin önü açılıyor. Nisan 2020’de hayata geçen proje daha sadece uygulama geliştiricilere tanıtıldığı dönemde bile iki turda 12 milyon dolarlık yatırım aldı. Geleceğe oynayan fonlar, doğum aşamasındaki Clubhouse’a ‘yakmak üzere’ para koydular. Aralık ayı ortalarında 600 bin kişinin indirdiği uygulamaya Cnbc’de yer alan bir habere göre 100 milyon dolar değer biçildi. 2021’e büyük bir patlama ile giren Clubhouse’un kullanıcı sayısı hakkında resmi açıklama yok. Fakat kullanıcı sayısının çılgın büyümesi ve içeride geçirilen süreye bakılarak yapılan şirket değerlemesine göre Clubhose’a şimdiden 800 milyon doları aşan bir piyasa değeri biçiliyor.

‘Club’ sahibi olmak taksi plakası almak gibi...

Clubhouse, kullanıcı deneyimi çok pratik olan bir uygulama. Engelleme seçeneği çok işlevsel. Aynı odada bulunmak istemediğiniz insanları engellediğinizde sizin bulunduğunuz odaya giremezler. Bu durum sizin için de geçerli. • Sohbet odalarının dışında bir de ‘club’ sistemi var. Odalar sohbet sonrası herkes dağılınca kapanıyor, club’lar ise sohbet bitse de açık kalıyor. Fakat ‘club’ açmak herkes için mümkün değil. İleride katma değeri olan ve iyi bir ‘varlık’ olacak gibi görünüyor. Markalar muhtemelen ödeme yaparak ‘club’ sahibi olurken bir takım kanaat önderi insanlar da Twitter’dan mavi tik alır gibi ‘club’ sahibi olabilecek. Bu satırlar yazılırken mesela Cem Yılmaz ya da Tarkan gibi isimler daha Clubhouse’a giriş yapmamıştı. Muhtemelen onlar da club’larını hızlıca kurup ileride gelir paylaşımı modeliyle kapıda dijital bilet kesmeye başlayacaktır. Sizin de buralar daha ‘dutluk’ iken taksi plakası alır gibi bir ‘club’ kapmak için çok iyi bir sosyal takipçi çevresine sahip olmanız şart. • Kaliteli sohbet ve online müzik yayınları için de iyi bir mecra gibi görünüyor. Şimdiden yorum yapmak için erken ama radyoculuk yakın gelecekte buraya kayabilir. Ben TV kanallarında da artık bıkkınlık veren “konuşan adamlı” yayınların bile buraya kayabileceğini düşünüyorum. İsteyenin el kaldırarak kibarca sorusunu sorduğu bu ortamda iki yönlü bir etkileşim var. Seyircinin edilgen olarak ekran başında oturup ne dediği anlaşılmayan maskeli adamlara ne kadar daha tahammül etmesini bekliyoruz ki? 

Bu odalardan çok haber çıkar

İçeride ilk planda herkesin birbirine karşı çok nazik olduğu, kimsenin söz kesmediği bir ortam var. Uygulamanın da birkaç kişi aynı anda konuşsa da kakofoni oluşmasını engelleyen iyi bir özelliği var. Muhtemelen gazetemizi elinize aldığınızda Türkiye’nin ilk büyük sinkaflı Clubhouse kapışmaları da yaşanmış olacaktır. Bu tartışmanın fiziki kavgalara dönüşeceği günleri de muhtemelen yakında görürüz. Hatta bazı odalara eşzamanlı operasyonlar dahi düzenlenebilir. • Twitter ve Instagram gazeteciliğine iyice konsantre olan medya kuruluşları için yeni bir mecra daha çıktı. Artık kaç muhabir kaç odayı takip edebilir bilinmez ama  Clubhouse’dan epeyi haber çıkacağı kesin.   ‘Summit’lere rakip olabilir Ben daha ilk haftadan çok kötü geyik muhabbetleri ve saçma sapan tartışmaların yaşandığı odalar gördüm. Yine de TV kanalları arasında zap yapar gibi oda oda dolaşırken çok nitelikli sohbetlerin olduğu seanslara da tanıklık ettim. Mesela BluTV’nin kurucusu Doğan Yalçındağ ile Gain’in sahibi Gözde Akpınar’ın dijital platformların geleceğini konuştuğu oda epeyi bilgilendiriciydi. • Kimbilir belki de ileride bu tip işler için Haliç Kongre Merkezi’ndeki kocaman salonlarda büyük sponsorluk bedelleri ödeyerek konferanslar yapmak tarihe karışacak.  Gülse Birsel’in Bodrum’daki evinden yoğun dolu yağışı altında, ‘kürk kimonosunu giyip elinde şampanyası ile’ (kendi esprili tarifi) katıldığı muhabbetler bayağı iyiydi. Dijital dünyaya iş yapan profesyoneller, plaza insanları mesleki deneyimlerini en teknik ayrıntılarla saatlerce konuştular.  Nusret’in fazla şansı yok! Şimdilik mecra çok yeni ve hızlı abone kaydı döneminde olduğu için Instagram’daki gibi sponsorlu içerikler yok. Muhtemelen Burcu Esmersoy gibi sosyal medyanın aranan isimleri paydaşlarıyla birlikte burada da ‘bir şeyler’ yapacaktır. İlk reklamveren şirket olarak da PepsiCo. çatısı altındaki Lipton Ice Tea markası gözüme çarptı.   Clubhouse ile sosyal medyada bence ufaktan mecra farklılaşması da başlayacak gibi. Kısa ve çarpıcı ifadelerle iyi tespit yapanlar bir dönem Twitter’da tanınıp yükseldi. Instagram’da güzel insanlar, pahalı yaşam tarzları ve iyi vücutlar (Mesela Ronaldo ve kasları dünyanın en çok takip edilen ismi) büyük ilgi çekiyor. Clubchat’ta ise durum farklı. Ağzı bozuk olsa da iyi laf yapanlar, bilgi deryaları, konularının uzmanları, polemikçiler, hazırcevaplar ve güzel yerde laf sokanlar öne çıkacak. Mesela Instagram’da Türkiye’nin en çok takip edilen ismi olmasına rağmen ‘woooow’ dışına bir şey söyleyemeyen Nusret’in bence bu formatla pek şansı yok.

11 saat canlı yayın yapan Şebnem Bozuklu Clubhouse deneyimini anlattı

Oyuncu Şebnem Bozoklu, Clubhouse’a çabuk alıştı. İkinci gününde 11 saatlik canlı yayın yaptı. Yeni platform uğruna 20 yıllık alışkanlıklarından vazgeçti.
Şebnem Bozoklu
Şebnem Bozoklu
"Herkes ne kadar havalı" Clubhouse’a Kıvanç Talu (Reklamcı, Instagram’da ‘Var Böyle Tipler’ hesabının sahibi) aracılığıyla girdim. İlk anda herkesin “Şirket müdürü, holding CEO’su, geliştirici, designer” gibi havalı kişisel bilgilerini gördüm. “Burada bir sanatçı olarak var olmak mümkün değil, dijital bir işin başında değilsen girilemiyor” diye korktum. Ben de kendime ‘act eden birey’ yazdım. Çeşitlilik çok hoşuma gitti. Bir odada “hangi şarapla hangi peynir iyi gider”, altındakinde “yeni dünyanın gidişatı”, onun altında “ünlülerle ilgili dedikodular” var, onun altında Elon Musk konuşuyor… El kaldırma tuşuna basarak söz isteme sistemi son derece medeni geldi. Bizi sosyal medyada elle bir şeyler yapmaya çok alıştırdılar. Fotoğraf çekmek, yazı yazmak, etiketlemek, mention’lamak… Bundan bağımsız bir radyo gibi dinleyebileceğin bir şey olması hoşuma gitti. Dinlerken işini yapmaya devam edebiliyorsun. Clubhouse’a girdiğim günün ertesi sabahında arabaya bindim ve 20 yıllık bir alışkanlığımdan vazgeçtim. Normalde hemen ya radyoyu ya da kendi çalma listemi açardım. Bu sefer Clubhouse dinledim. Bir günde değişti. İnanılmaz bir şey. “Clubhouse’a direnemedim” Ben bugüne kadar FOMO (Fear of Missing Out – Bir şeyleri kaçırma korkusu) yaşamamıştım. Ama Clubhouse’a direnemedim. İnsanlar ne konuşuyor diye çok merak ettim, yan odada ne kaçırdığımı düşünüyorum. Zorlu’nun YouTube kanalı için yönetmen İbrahim Çiçek’in yönetmenliğinde Çehov’un Ayı oyunu oynayacağız Enis Arıkan’la. Onun ezber provalarını Zoom’dan yapıyorduk. Clubhouse’daki ikinci günümdü ve onun coşkusuyla onlara bir oda kurup provayı orada yapalım dedim. “Kulis ve Ötesi” diye üçümüze kapalı bir oda kurdum. Bir süre sonra odayı açmaya karar verdik. İnsanlar dinlesin istedik. Peki ne konuşacağız? Öğrencilik anıları, konservatuvar yıllarımız, rekabet, kaybettiğimiz roller, yaptığımız ek işler diye düşündük. Grubu açar açmaz benim okuldan arkadaşlarım Rıza Kocaoğlu ve Burak Altay geldi, sonra iş büyüdü. Çok iyi bir kitleye ulaştık ve 11 saat konuştuk.  Hemen uzman moderatör olduk. Bir yandan WhatsApp’tan yazışmaya başladık. “Bilmem kim lafı çok uzattı, keselim”, “Sen şimdi şu anıyı anlat” diye birbirimize mesajlar attık. Bir anda reyting kaygısına düştük! Aman programın enerjisi düşmesin. Hemen masumiyetini kaybetti. “Para versen bulamazsın” Çok hoş bir odayla karşılaştım. BluTV’nin kurucusu Aydın Doğan Yalçındağ, GAİN kurucusu Gözde Akpınar, Exxen ve Webrazzi’den temsilcilerin de olduğu bir odada dijital platformlar konuşuluyordu. Ben öğrenciyken böyle parlak, başarılı insanların konuşmalarını seminerlerde dinleyebiliyorduk ve bunların hepsi çok pahalıydı. Clubhouse’da ise medya okuyan bir genç, Gözde Akpınar’a soru sordu ve o da cevap verdi. Bu bana harika geldi, hele de bunun ücretsiz olabilmesi müthiş. Instagram’da koku dışında tüm duyulara hitap etmek mümkün. Clubhouse ise canlı olduğu ve sadece sesi kullandığı için zekayla daha bağlantılı görüyorum. İyi bir hikaye anlatma zorunluluğu var, insanlara kendini dinletmen gerekiyor. Bu bana zorlayıcı geliyor ve çok hoşuma gidiyor.