Pandeminin zirve yaptığı dönemde çalışanlar ‘işsiz kalacağız’ diye önceleri epeyi bir tedirgin oldu. İlk planda yaşanan işten çıkarma dalgası sonrası ‘uzaktan çalışma’ adı verilen iş modeli şirketlerin yeni sistemi haline gelmişti. Beyaz yakalı çalışanlar evden çalışma dönemi sona erdiği için şu sıralar mutsuz. Çünkü birçok iş yerinde yeniden ofise dönüş zorunluluğu başladı.
Her gün işe gitmek de artık evden çalışmaya alışan bu kitle için bir eziyet halini alıyor. Mesela İstanbul Bostancı’da oturan birinin her gün Maslak’a gidip gelmesi en trafiksiz günde bile ortalama 2 saat. Halbuki bundan sonra full-time evden çalışma ya da en azından hibrit sistemlerin hayatımıza yerleşeceği konuşulmuştu. Haber Global’de yer alan bir araştırmaya göre Türkiye’de kasım itibarıyla LinkedIn’deki açık iş ilanlarının yüzde 62’si ofisten çalışmayı şart koşuyor. Hibrit çalışma şansı veren işler yüzde 22 iken tamamen uzaktan çalışmalı işlerin oranı ise yüzde 16 düzeyinde. Yani hiç de çalışma hayatında beklenildiği gibi bir ‘uzaktan çalışma devrimi’ yaşanmamış.
Kaliteli bahanelerle işten kaçma sanatı!
Türkiye’de şirketler birer birer ofise gelmeyi mecbur ederken dünyada durum nasıl diye baktım. Oksijen’in internet sitesinde iyi bir araştırmaya denk geldim. ABD’de ‘işten kaytarmak’ için yapılan Google aramalarında patlama yaşanıyormuş. 2022’de 2 milyondan fazla arama ‘işe gitmemek için gerçekçi bir bahane bulmak’ için yapılmış. Yani çalışanlar müdürlerine hastalık, aileyle ilgili acil durumlar, çocuğa doktor randevusu gibi klasik bahanelerin dışında iyi bir mazeret bulmakla uğraşıyor. Buna karşın yöneticiler, çalışanlarına online kanaldan hakim olamayacağını düşünerek herkese her gün temas etmek istiyor. Patronlar da maaş verdiği elemanların gözünün önünde olmasını seviyor. Bazılarına da uzaktan eleman çalıştırmak ‘güç kaybı’ ya da belki boşa verilen maaş gibi geliyor.
Bu enflasyon ortamında maaşla çalışanlar için de evden kalkıp haftanın 5 günü işe gitmek demek daha az uyku ve hayatın geri kalanı için daha az zaman demek. Oysa yönetici ve patronlar İstanbul gibi trafiği yoğun şehirlerde çalışanların evden de disiplinle iş yaparak verimli olabileceğini ispatlayabilir.
Mutsuz çalışandan yaratıcılık bekleme
Microsoft’un 11 ülkede 20 bin çalışanla yaptığı araştırmada ise çalışanların yüzde 50’sinin, yönetici pozisyonunda olanların da yüzde 53’ünün ‘tükenmişlik sendromu’ yaşadığı ortaya çıkmış. Harvard Business School’dan Ethan Bernstein ise özellikle yaratıcı işlerde görev alanları evde rahat ortamda çalıştırmak yerine ofise getirtmenin mutsuzluk ve düşük performanstan başka bir işe yaramadığını söylüyor. Her sabah ‘ne giyeceğim’ diye telaşla evden çıkmak, saçını yaptırmak, gömlek ütülemek artık kentli insanlar için bile büyük külfet haline geldi.
Z Kuşağı bence biraz da bu nedenle artık ‘iş beğenmez’ oldu. McKinsey’nin 25 bin ABD’li ile yaptığı ankette çalışanların yüzde 87’si haftada 3 gün evden çalışılacak işlere çok daha sıcak bakıyor. Yeni kuşakların sabah 9 akşam 6 mesaisine karşı ne kadar mesafeli durduğunu ve dünyada ‘sessiz istifa’ adı verilen pasif direnişin de yükselişte olduğunu biliyoruz. Buna karşın yazılım alanında başarı öyküsü yazan şirketlerin birçoğu uzaktan çalışma imkanı veren ve çalışanına yaratıcılık şansı tanıyan girişimler. Belki biraz da onlardan ders almak gerekir.