16 Nisan 2025, Çarşamba Gazete Oksijen
Abone Ol Giriş yap
11.04.2025 04:40
M. Serdar Kuzuloğlu
M. Serdar Kuzuloğlu

Makaleyi sesli dinle • 7:20

2035 yılındaki insana ve yaşama bakış

Elon Üniversitesi’nin farklı disiplinlerden 300 uzmanla birlikte yürüttüğü çalışmanın sonuç raporu, yapay zeka ile bütünleşecek insanlığın 10 yıl sonraki haline ışık tutuyor
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

ABD/Elon Üniversitesi’nde teknolojik gelişmelerin insanlığa etkilerini inceleyen “Dijital Geleceği Hayal Etmek” (Imagining the Digital Future) adlı bir merkez var. Farklı disiplinlere ait uzmanlarla çalışan 25 yıllık yapı, bugüne dek derlediği binlerce isabetli öngörü ve içgörüyle tanınıyor.

Merkezin geçtiğimiz hafta yayımladığı son araştırma raporu, dünyanın dört bir yanından 300’e yakın teknoloji uzmanının görüşleri ışığında 2035 yılındaki muhtemel insanlığa mercek tutuyor. İlgiyle okuduğum bu çalışma, önümüzdeki 10 yıllık çerçevede yapay zeka (YZ) alanında yaşanacak gelişmeler ışığında insan kapasitesi ve davranışlarında oluşması beklenen 12 temel değişime odaklanıyor.

Olumsuz etkiler

Derin düşünme tembelliği: Farklı kaynaklar, karmaşık konular ve uzun metinler üzerinde çalışmaktaki becerisi yüzünden şimdiden yüz milyonlarca kişi adeta refleks olarak hemen her konuyu YZ araçlarına devreder hale geldi. Bu durum dijital cihaz ve uygulamalar sebebiyle giderek düşen dikkat eşiğimiz ve artan odaklanma sorunumuz ile birleştiğinde 10 yıl sonra insanlığın kaybedeceği en büyük kabiliyetin “düşünme yeteneği” olacağı düşünülüyor. YZ’nin kullanım kolaylığı ve hızının bedeli, insanların körleşen eleştirel ve analitik düşünme yeteneği olacak gibi görünüyor. Neredeyse hiç kimse karşısına çıkan sonuçların sağlamasını yapmayacağı için, bu algoritmaların aslen ne kadar başarılı olduğunu anlamak da hayli güçleşecek.

Sosyal ve duygusal zeka geriliği: Uzmanların yarısı YZ araçlarıyla etkileşimin sürekli artmasının sosyal kasları zayıflatarak insanların bağ kurma becerilerini zayıflatacağını düşünüyor. Bunun yan etkisi ise “yalnızlık” salgını olacak. YZ’nin insana kıyasla daha kaprissiz, zahmetsiz; dolayısıyla “verimli” doğası onu çoğunluk için öncelikli bir tercihe dönüştürecek. Ancak YZ’nin nezaket, şefkat, empati gibi insani beklentilere ve hassasiyetlere sahip olmaması da insanlardaki sosyal ve duygusal zekanın aşınmasında önemli bir faktör olacak.

Yeteneklere duyulan özgüven eksikliği: YZ hizmetlerinin hızı ve sorgusuzca kabul edilen üstünlükleri, onları olduklarından daha becerikli sanmamıza yol açıyor. Bu algı, kendi muhakeme yeteneklerimize yönelik özgüvenimizi kaybetmemize sebep olabilir. Hizmetlerin çeşitliliği ve yaygınlığı, bizi onlarla artan oranda içli-dışlı olmaya ve vazgeçilmez ilişkiler kurmaya itiyor. Bu bağımlılık ile neredeyse kullanılmaz hale gelecek temel becerilerimiz, zamanla kaçınılmaz bir özgüvensizliğe dönüşebilir. Araştırmada YZ’nin bu alanda olumlu etki yapacağını düşünenlerin oranı yüzde 16’da kalmış.

Ortak değerlere ve normlara güvensizlik: Katılımcıların yüzde 48’i üretken YZ araçlarıyla oluşturulan sahte ya da yanıltıcı fotoğraf, video ve metinlerin gerçeklik duygusunu yok ederek ortak değerleri ortadan kaldıracağı konusunda hemfikir. Organik ile sentetiğin, hakiki ile sahtenin ayırt edilemez hale geldiği bir düzende, insanlığı büyük bir çaresizlik bekliyor. YZ hizmetlerine bağımlılık, kurumlara yönelik güveni aşındırma ve yanlış temelli önyargılar üretme tehlikesi taşıyor.

Zihinsel huzursuzluk: Araştırmaya katılanların yüzde 14’ü YZ sistemlerinin yalnızlığı azaltabileceğini ve insanları benzer düşünce ve fikirlere sahip daha geniş kitlelerle buluşturarak rahatlatıcı olabileceğini savunuyor. Ancak çoğunluğun üstünde birleştiği ihtimal, insani ilişkileri azaltacağı için YZ’nin kişinin “çevresine faydalı olma” hissini yok edeceği. Dahası, birçok mesleğin YZ tarafından yapılabilir hale gelmesinin kaçınılmaz sonucu olarak kitlesel çapta duygusal çöküntüler bekleniyor.

Empati ve ahlaki muhakeme yoksunluğu: İnsanların ahlaki kararları YZ’ye devretmesiyle etik sorumluluk bilincinin kaybolma ihtimali araştırmanın dikkat çektiği bir diğer başlık. Gözetim ve denetimin bu sistemler tarafından devralındığı bir dönemde, bireylerin ahlaki sorumluluk üstlenme konusunda giderek daha isteksiz olması kaçınılmaz. YZ’nin daha hızlı, daha tutarlı ve daha tartışılmaz hale gelmesi, işlerin giderek insandan ve onun vicdani ve ahlaki değerlerinden soyutlanmasına yol açabilir.

Özgür irade kaybı: YZ algoritmalarının doğası gereği insanları yönlendiren gizli mekanizmalar içermesi, bireysel karar özgürlüğümüzü zayıflatacak bir diğer endişe kaynağı olarak öne çıkıyor. İş dünyası, hukuk ve kamu yönetimi alanlarında giderek artan orandaki YZ kullanımı, kritik kararlarda insanların inisiyatif almasını kaçınılmaz olarak engelleyecek bir unsur. Katılımcılar, insanlığın kendine hizmet edeceği hayaliyle kurduğu sistemin zamanla yaşamın her ayrıntısını kontrol eden bir efendiye dönüşme tehlikesine dikkat çekiyor. YZ’yi bir tüketim nesnesi olarak ele almanın onu şirket çıkarlarına hizmet eden, insanlık dışı bir yapıya dönüştürme endişesi de yabana atılır türden değil.

Kimliğin ve yaşam amacının yitimi: YZ’nin benlikleri ve hayattaki anlam ve amaç algılarını nasıl etkileyeceğine yönelik öngörüler, katılımcıların karamsar olduğu bir diğer başlık. Yapay bir danışman veya yoldaş rolünü üstlenecek YZ’nin insan doğası üstünde tarihteki en derin değişimi tetikleyeceğini savunanlar dahi var. Bu grup, YZ ile ayrılmaz birlikteliğinde kişinin “ben” ile ne kast ettiğini anlamakta ve anlatmakta giderek daha zorlanacağını öngörüyor. Zamanla oluşacak “dijital gölgelerinin” kullanıcıları bir anlamda yutarak şizofrenik bir zihin yapısı yaratmasından endişe ediliyor.

Düşünme üstüne düşüne-meme: YZ bağımlılığının insanların “kendi düşünme süreçlerini analiz etme” yeteneklerini zayıflatma ihtimali, raporun altını çizdiği bir diğer konu. Her şeyi sürekli bu hizmetlere danışanların ve sorgulamadan kabul edenlerin, bir süre sonra düşünme yeteneğini kaybetmesi işten değil. İnsan ve makine zekasının birleşiminde son sözün algoritmaya bırakılması, sadece bilgiyi değil; anlam üretme kabiliyetimizi de dönüştürecek. Dolayısıyla YZ bir yandan karmaşık sistemleri anlama kapasitemizi artırırken, diğer yandan bizi bilgiye bağlam ve değer kazandıran becerimizden kopartabilir.

Olumlu etkiler

Merak ve öğrenme kapasitesi: Araştırmaya katılan uzmanların YZ’nin olumlu etki yapacağını düşündüğü alanların başında merak ve öğrenme arayışındaki artış yer alıyor. Bilginin ve öğrenimin tamamen bu yapılara devrinin yukarıda bahsi geçen unsurlar ışığında olumsuz yansımaları da mümkün. Yine de her tür bilgiye emsalsiz bir zenginlik, hız ve kolaylıkla ulaşılabilmesinin, merak hissini diri tutacak önemli bir etken olacağı düşünülüyor. Bu kapasitenin yaratıcılığı tetikleyerek pek çok yeni ve benzersiz ilham kaynakları yaratma ihtimali var. Bireyin kapasite ve kabiliyetlerine göre kişiselleştirilmiş öğrenim yöntemleri de benzer şekilde dönüştürücü bir potansiyele sahip.

Karar verme ve sorun çözme becerileri: İş dünyasına yönelik araştırmaların hemen hepsinde çalışanlardan beklenen yeteneklerin başında gördüğümüz “doğru karar verme” ve “sorun çözme” başlığı, bu raporda da kendine yer bulmuş. Katılımcıların çoğu, YZ’nin bu iki kritik meselede olumlu etki sunacağı konusunda hemfikir. Karmaşık sorunları analiz etmede yardımcı olacak YZ’nin kullanıcıların bilişsel yükünü hafifleterek, karar verme ve çözüm bulma becerilerini güçlendireceği düşünülüyor.

Yenilikçi fikirler ve yaratıcılık: Pratikte olmasa da teoride insanlığın yarattığı bilgi havuzunun tamamından faydalanan YZ çözümleri, (yine teoride) bir konu hakkında herhangi bir insandan çok daha fazla kaynaktan besleneceği için, yeni bakış açısı geliştirme ve ilham verici fikirler üretme adına da gayet verimli bir araç. Araştırmaya katılan uzmanlar da bu potansiyelin önümüzdeki dönemde yaratıcılık adına olumlu etkiler sunacağını öngörüyor. Diğer yandan aynı aracın insanları “zanaat” olarak adlandırdığımız el becerilerinden mahrum bırakma endişesi de söz konusu. Şerh düşülen önemli bir ihtimal de aynı kaynakları, aynı algoritmalarla işleyen YZ’nin bir süre sonra standartlaşmış, basmakalıp; hatta vasat denebilecek bir “sahte yaratıcılık” üretme riski. 

M. Serdar Kuzuloğlu
M. Serdar Kuzuloğlu