23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
08.10.2021 04:30

İnternet bir avuç şirkete emanet

Facebook, WhatsApp ve Instagram işlemez hale gelince kafası kesilmiş tavuğa dönen milyarlarca kişinin farkına varması gereken bir gerçek var

Telgrafın icat edildiği döneme ait meşhur bir hikaye vardır. Ne işe yarayacağına dair sorulan bir soruya “Artık çok uzak ülkelerde dahi ne olduğundan anında haberdar olacağız.” yanıtını alan kişi, “Demek ki bizi hiç ilgilendirmeyen bir yığın meseleyle uğraşacağız.” şeklinde karşılık verir. Sosyal medyanın eş zamanlı ve ortak gündemli hale getirdiği yaşamı düşündüğümüzde bu tespiti bir kehanet olarak tanımlamak mümkün. Yine de bugün bu dijital ağların, milyarlarca insanın ve milyonlarca işletmenin gündelik hayatının merkezi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ve bu denklemde Facebook’un şüphesiz özel bir yeri var. 2004’te sadece ABD’deki Harvard Üniversitesi öğrencilerinin kullanabildiği bir site olarak kurulan Facebook sosyal medyanın ilk temsilcisi değil. Ancak 2006’da herkese açıldıktan sonra ulaştığı yaygınlıkla birlikte bugün 111 farklı lisan kullanan 2.9 milyar kişinin ortak paydası. 2012’de Instagram, 2014 yılındaysa WhatsApp ve Oculus’u satın almasının ardından hizmet verdiği kitle çok daha geniş bir çepere ulaşmış durumda. Başlarda internette gerçek isim kullanarak sosyalleşilen ilk platform olma özelliğine sahipken, bugün ticaret ve iletişim başta olmak üzere daha pek çok şeyin merkezi. Sadece geçtiğimiz yıl dahi 86 milyar dolar ciro ve 30 milyar dolar net gelir elde etmesini bunun rakamsal bir ispatı olarak tercüme edebiliriz.

Bir siteden çok daha fazlası

Bu boyuta ulaşan bir yapının alelade bir ticari işletme olarak kalması elbette mümkün değil. Son dönemde birçok ülkede, pek çok eleştirinin öznesi olması da bu yüzden. Facebook devletler nezdinde diplomatik bir muhataba dönüşmüş durumda. Artık ulusal temsilcilikler açmak, yasa ve yönetmeliklere uygun özelleştirmeler yapmak, terör örgütleriyle mücadele etmek gibi hesapta olmayan sorumluluklara sahip. Bizzat kendi ülkesinin senatosunda dahi sıkça hesap vermek zorunda kalan Facebook, şu günlerde Frances Haugen adlı eski bir çalışanın iddialarıyla bir kere daha gündemde.

Sekiz suç duyurusu

Google, Pinterest ve Yelp gibi şirketlerde veri analisti olarak çalışan ve “algoritma tabanlı yönetim” konusunda uzmanlaşan Haugen, 2019’da Ürün Müdürü unvanı ve mezenformasyon (kasıtlı olmadan yanlış bilgi yayma) ile mücadele göreviyle Facebook’a katıldı. Ancak görevi süresince yaşadıklarının ardından geçtiğimiz ay şirketi aleyhinde 8 suç duyurusunda bulundu ve bu hafta ABD Senatosu’nda verdiği ifadeyle Facebook’u gücünü kötüye kullanmak ve kamuoyundan bilgi saklamakla suçladı. İddiasına göre Facebook kar etme hırsıyla üyelerini istismar ediyor ya da edilmesine göz yumuyordu. Sitede daha çok zaman geçirmeleri adına yanlış ve yanıltıcı içeriklerin yayılmasına ve site kurallarına aykırı olarak küçük yaştaki kullanıcıların üye olmasına göz yumulması da iddiaları arasındaydı. Aynı günlerde Haugen’in ifadesinde bahsettiği (Türkiye’yi de kapsayan) araştırmalarından biri Facebook tarafından paylaşıldı. Buna göre Instagram kullanıcılarının yüzde 45’i yeme, yüzde 59’u uyku problemi çekiyor; yüzde 52’siyse fiziki görünümüyle ilgili sorun yaşıyordu. Sebebiyse bizzat Instagram’ın kullanıcıların ne göreceğini belirleyen algoritmasıydı. Şirket yönetimi bu bulguların ardından hiçbir iyileştirme yapmamış; aksine raporu sümen altı etmişti. Çünkü iyileştirme demek, daha kısa süreli kullanım ve daha az reklam gösterimi anlamına gelecekti. Haugen’in beyanına göre Facebook kendine yönelik olası yaptırımları engellemek için mecliste milyonlarca dolarlık lobi faaliyetleri yürütüyordu. Bu tartışmaların en hararetli günlerine denk gelen 4 Ekim tarihinde Facebook ve çatısı altındaki bütün hizmetler bir anda karanlığa gömüldü. Web siteleri ve uygulamaları çalışmaz hale gelen Facebook, WhatsApp, Instagram ve Oculus, dünya genelinde milyarlarca kişi için kelimenin tam anlamıyla “hayatı durdurdu”. Bu hizmetlere ulaşamayan kullanıcılar alternatiflere yönelince DNS hizmeti veren yapıların trafiği 30 kat arttı ve internetin tamamı yavaşladı. Aynı sırada kurum içi bütün iletişim çöktüğünden Facebook çalışanları da felç olmuş haldeydi. Hatta personelin bir kısmı güvenlik kartları çalışmaz hale geldiği için kesinti boyunca binalarda mahsur kaldı. ABD, Avrupa ve Asya’ya dağılmış 16 dev veri merkezinden yönetilen sisteme ne olduğunun anlaşılması epey zaman aldı. Yöneticilerinin Twitter üzerinden yapmak durumunda kaldığı açıklamayla sebebin DNS altyapısındaki rutin güncelleme sırasındaki bir hata olduğu ortaya çıktı. Trilyon dolar değerinde bir şirketin 6 saat süreyle hizmet veremez hale gelmesinin faturası tahmin edileceği gibi ağır oldu. 1 Ekim’de 344 dolardan işlem gören hisse değeri önce Frances Haugen’in itirafları, ardından bu kesinti yüzünden 323 dolara kadar geriledi. Dolayısıyla Mark Zuckerberg’in serveti birkaç saat içinde 6 milyar dolar geriledi. Kullanıcıların kaybını hesaplamak mümkün olmasa da toplamda çok daha büyük bir tutara denk geldiğini tahmin etmek güç değil. Yayınlanamayan reklamlar, alınamayan siparişler bir yana; pek çok ülkede hayati konularda rol oynayan WhatsApp ve Messenger’ın yokluğu hemen her şeyin durmasına sebep oldu.

Her şeye hakimler

Bütün bu acı tecrübeler dünyaya düşünmeye fırsat bulamadığı acı bir gerçeği hatırlattı: “Büyük bir bölümü dijitalleşen hayatımız esasen bir avuç şirketin elinde”. Facebook, WhatsApp ve Instagram bir yana; denkleme Google, Microsoft, Apple ve Amazon’u katınca, hepi topu 5 şirketin hayatın akışının tamamına hakim olduğu ortaya çıkıyor. Amazon (AWS) bulut tabanlı internet hizmetlerinin yüzde 31’ini, Microsoft Azure yüzde 22’sini, Google Cloud ise yüzde 8’ini oluşturuyor. Başka bir deyişle sadece 3 şirket internetin yarısından fazlasını sırtında taşıyor. Yüz binlerce şirketin, milyarlarca site ve uygulamanın kaderi onların elinde. Bu musibet vesilesiyle esasen ne kadar “kırılgan” bir yapıda olduğumuzu “bir kere daha” görmüş olduk. (Bunu fırsat bilip “yerli ve milli çözümlere duyulan ihtiyacı” gündeme getirmek pekala mümkün ancak onun da kurnazca “bir başka cendere” olduğunu akılda tutmakta fayda var.)
Refik Anadol
Refik Anadol

Milyon dolarlık makine halüsinasyonları

  • Türkiye kökenli Dijital Sanatçı Refik Anadol'un 2016 yılında başlattığı "Machine Hallucinations" adlı sergi serisi, NASA'nın çektiği milyonlarca görselin yapay zeka algoritmalarıyla harmanlanmasından oluşuyor. Sergiye ait eserleri kapsayan ve bu hafta Sotheby's Müzayede Evi tarafından satışa sunulan 8 lotluk NFT koleksiyonu, 5.1 milyon dolara satıldı.
  • Artprice raporuna göre çağdaş sanat satışı 2021 yılı içinde şimdiden 2.7 milyar dolara ulaşarak bir önceki yılı geride bıraktı. Bu cironun yüzde 2'sini NFT tabanlı eserler oluşturdu. Elektronik platformlardan alınan eserlerin üçte biri de yine NFT'lerden oluşuyor.
  • Sanat eserlerine yönelik teknolojik çözümler geliştiren İsviçreli Art Recognition şirketinin yapay zeka algoritması, Londra Ulusal Galerisi'ndeki en pahalı eser olan Rubens imzalı "Samson and Delilah" tablosunun sahte olduğunu ortaya çıkardı. Söz konusu eser 1980'de bir müzayededen 2,5 milyon sterlin karşılığı alınmış ve o zamanın en pahalı 3. sanat eseri olarak kayda geçmişti.
  • Alman Besteci Ludwig von Beethoven'in "10. Senfoni" adlı eseri, sanatçının 1827'de hayatını kaybetmesiyle yarım kalmıştı. Sanat konusunda uzmanlaşan Playform adlı yapay zekanın desteğiyle yürütülen 2 yıllık bir çalışma sonucu senfoni tamamlandı. Eserin 194 yıl sonra tamamlanmış hali 9 Ekim Cumartesi günü müzikseverler ile paylaşılacak.
  • Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Michelle Bachelet, yüz tanıma sistemleri başta olmak  üzere insan haklarını tehdit eden yapay zeka teknolojilerinin kullanımını engellemek için tüm paydaşlara genel bir çağrıda bulundu.
  • ABD'nin başkenti Washington'da bir araya gelen Avustralya, Hindistan, Japonya ve ABD liderleri teknolojinin tasarım, geliştirme, yönetim ve kullanımına yönelik 3 ayaklı bir prensip üzerinde anlaştı. Beklentiler teknolojinin demokratik değerleri desteklemesi, güven ve farkındalık sunması ve rekabet ile işbirliğini güçlendirmesi şeklinde özetlendi. Bu hamlenin Çin'e karşı bir stratejik ittifak olduğu da ortada.
  • Çin yönetimi de yine bu hafta -nazire yaparcasına- kendi düzenlemesini "Yeni Nesil Yapay Zeka Etik Özellikleri" adıyla kamuoyuna sundu. Kontrolün her zaman insanda olmasının temel hedef olarak konduğu çalışmada yapay zekanın güvenilir, adil, mahremiyete saygılı, güvenli, etik ve yasalara saygılı olması da prensipler arasında yer aldı.
  • Netflix, son dönemde ağırlık verdiği oyun dünyasına yönelik stratejisi doğrultusunda "Night School Studio" adlı oyun şirketini satın aldığını duyurdu.
  • Tamamen yasal, etik ve sürdürülebilir hammadde ve işçilik kullanarak akıllı telefon üretme iddiası taşıyan Fairphone, dördüncü modelini tanıttı. Avrupa fiyatı 580 euro olarak belilrlenen Fairphone 4, Android işletim sistemi üstünde 48 mp kamera, 8GB bellek ve 256GB depolama alanı sunuyor. En önemli özelliği her parçasının, herkes tarafından değiştirilebilir ve tamir edilebilir olması.
  • Siber güvenlik şirketi Zimperium tarafından keşfedilen bir organize dolandırıcılık yönteminde Android platformunda yer alan 200 farklı uygulama ile kullanıcılardan ayda 42 dolar haksız kazanç elde edildiği ortaya çıktı. Dünya genelinde 10 milyondan fazla mağdur yaratan sistemde sıradanmış gibi görünen uygulamalar yükleyen kişiyi fahiş bir aylık bedelle hizmet sunan özel bir SMS hattına yönlendiriyor.
  • Litvanya Savunma Bakanlığı vatandaşlarına içinde içerik taraması yapan ve uzaktan sansüre yönelik yazılım ve donanım bileşenleri içerdiği gerekçesiyle Çin malı telefonların kullanılmamasını tavsiye etti.
  • Microsoft'un sahip olduğu LinkedIn, Çin'deki muhalif gazetecilerin profillerinde sansür uygulamaya başladı. Sitenin sözcüsü, ülkenin kurallarına uymak zorunda olduklarını belirterek uygulamayı savundu.
  • Rusya, sakıncalı bulduğu içerikleri silmeyen Facebook'a ülkedeki cirosunun yüzde 10'u tutarında para cezası kesmeye hazırlanıyor.
  • Youtube, aşı karşıtı içerikleri yasaklama kararı aldı. Sitenin resmi blogunda yapılan açıklamanın ardından ABD'den başlayarak her ülkedeki irili - ufaklı pek çok kanal ve video erişilemez hale geldi.
  • İsviçre merkezli ABB, dünyanın en hızlı şarj çözümünü geliştirdi. Terra 360 adlı istasyon elektrikli araçları 3 dakikada 100 km menzil sunacak kadar, 15 dakikadaysa tam kapasiteyle doldurabiliyor.
  • Merck şirketi tarafından geliştirilen Covid19 hapı insan üstündeki üçüncü faz sonuçlarını paylaştı. Söz konusu ilaç Covid19 belirtilerinin görüldüğü ilk 5 gün içinde alındığında ölüm ve hastaneye yatma ihtimalini yüzde 50 oranında düşürüyor.
  • Britanya / Glasgow Üniversitesi'nden bir grup bilimci, "Aerohaptic" adını verdikleri bir teknikle dokunulduğunda gerçek bir temas hissi veren 3 boyutlu hologramları mümkün kıldı. İletişimden sağlığa pek çok alanda kendine yer bulabilecek bu teknoloji, tamamen mevcut teknolojiler ve ticari olarak satışı yapılan bileşenler ile geliştirilmiş.
  • 2012 yılında yürütülen bir çalışma, beyindeki merkezi sinir sisteminin metabolik atıkları temizleyen glympatik sisteminin uyku kalitesindeki etkisini ortaya çıkarmıştı. Bu bulgulardan yola çıkan ABD / Rice Üniversitesi, yolladığı sinyallerle bu yapının daha etkin çalışmasını sağlayan ve böylece uyku kalitesini artıran bir kafa bandı geliştirdi. Proje ABD Ordusu'ndan 2.8 milyon dolar yatırım desteği aldı.
  • ABD / UCSF Üniversitesi  ağır depresyonu "neredeyse anında" tedavi eden bir implant geliştirdi. Beyne yerleştirilen ve nöral etkinliği gözlemleyen aygıt, depresyon belirtilerini fark ettiğinde elektrik sinyalleriyle müdahale ederek süreci engelliyor. Bu teknolojik çözümün 2020'den bugüne dek Sarah adlı 36 yaşındaki kronik depresyon hastasında denendiği ve son derece başarılı sonuç verdiği açıklandı.
  • "Kidney Project" adlı bir girişim dünyanın ilk yapay böbreğini geliştirerek KidneyX yarışmasının 650 bin dolar ödüllünü kazandı. Bir akıllı telefon boyutundaki yapay organ, organik böbreğin bütün yaşamsal işlevlerini yerine getirebiliyor. Amaç böbrek nakli bekleyen ve diyaliz makinelerine mahkum olan milyonlarca hastaya umut olabilmek.
M. Serdar Kuzuloğlu
M. Serdar Kuzuloğlu