25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
30.07.2021 04:30

Müzik internete rağmen yaşayabilir mi?

Youtube, Deezer, Spotify gibi platformlar üyelerine ortalama 70 milyon şarkılık bir arşivle hizmet veriyor. Dahası, bu arşivlere her gün 80 bin yeni şarkı yükleniyor. Ne şarkılar aynı ne de dinleyiciler...

Ben bu satırları yazarken “Bangtan Boys” olarak da bilinen BTS grubunun geçen hafta yayınlanan “Permission to Dance” şarkısı hemen her müzik listesinin 1 numarasıydı. Bu cümlenin bir şey ifade etmediği okurlar için biraz detay vermek isterim.  BTS bir “K-pop” grubu. K-pop, Güney Kore pop müziğini temsil ediyor. Türkiye dahil dünyanın neredeyse her noktasına tesir eden bu akımın 2013 yılında kurulan üyesi BTS, sattığı albümlerden posterlere, çantalardan kıyafetlere kadar fiziki ve dijital ürünleriyle tek başına Güney Kore ekonomisinde yüzde 2-3 arası bir paya sahip. Dahası, müzik endüstrisinin uluslararası çatı kuruluşu IFPI tarafından “Küresel Sanatçı Ödülü” alan Asya kökenli ilk grup. Michael Jackson’ın da üyesi olduğu Jacksons 5 grubundan daha kısa sürede, daha fazla liste başı çıkarmış; belki de en garibi bir kısmınızın adını dahi duymadığı bir mucizeden söz ediyoruz. Kore popu fenomenini (ve elbete BTS’i) belki ayrı bir yazıda işleriz. Şimdi Youtube’daki ilk yayınını 3.9 milyon kişinin canlı izlediği “Permission to Dance” şarkısına dönelim. Telif kayıtlarına göre bu şarkı 4 farklı kişinin imzasını taşıyor. Kesinlikle sıra dışı. Geçmişin en fazla ikili eser sahiplerinden daha fazla sayıda olmasıyla değil; aksine bugünün standartlarına göre çok az kişinin eli değdiği için.

İpin ucunun kaçtığı an

1970’li yıllarda benzer bir fırtına estiren İsveçli pop-rock grubu ABBA’nın dört üyesinden biri Björn Ulvaeus da bu yılki TEDxSSE konuşmasında bundan yakınıyordu. Birçok şarkının beste ve sözlerinin kimi zaman 10’a yakın kişilik “ekiplerin” elinde adeta bir “proje” ya da “girişim” olarak hazırlandığı pek çok dinleyicinin geçtim farkında olmayı; umursadığı bir ayrıntı bile değil. Çünkü bugünün müziği ve dinleyicisi Ulvaeus’un grubu ABBA ile birlikte ortalığı kasıp kavurduğu dönemden çok farklı. En başta müzik herhangi bir tür özelinde dahi takip edebileceğiniz bir şey olmaktan çıkalı epey oldu. Bir örnek dahi ne demek istediğimi anlatmaya yeter: Spotify, Apple Music, Youtube Music, Tidal ve benzeri müzik platformlarına her gün 80 bin yeni şarkı yükleniyor. 80 BİN! Dolayısıyla bugün bir şarkının popülerleşmesi için muhteşem bir söz ve besteye sahip olması asla yeterli değil. Böylesi bir enflasyonla adeta kakofoniye dönmüş müzik artık başlığından kapak görseline kadar müzik yayın ağı optimizasyon uzmanlarının eline bakıyor. Bir şarkının adı, yayınlanacağı ay ve gün, sözleri, klibinde yer alacaklar, kapak görseli; yani her şey internet istatistiklerinden yola çıkarak belirleniyor. Günde 80 bin yeni şarkıya maruz kalan dinleyicinin hiçbir şeye sabrı kalmadığından şarkı dinleme eylemi artık tek bir şarkı için dahi baştan sona “tahammül edilebilen” bir şey değil. İnternet çağında müzik dinlemek “şarkı atlamak” şeklinde gerçekleşiyor. Ne var ki belirli bir süre dinlenmeden geçilen şarkıların telifi eser sahibine ödenmediği için şarkılar da daha kısa “introlar” ile hazırlanıyor. Ohio State Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre şarkıların “intro” olarak anılan enstrumental girişleri 1980’lerde 20 saniye iken şu an ortalama 5 saniyeye inmiş durumda. Anlayacağınız 2 dakikalık girişe sahip “Papa was a rolling stone” adlı o muhteşem şarkıyı yeni kuşaktan çok az kişi dinleyebilecek. Daha da ürperticisi, videolar gibi şarkıların da 1.5 - 2 kat daha hızlı dinlenmesi çok uzak olmayabilir! Her gün 80 bin adet yenisi gelen, her yerde milyonlarcasının arşivlenip tek tıklamayla ulaşılabilir hale geldiği bir şeyin sanat eserinden çok “beyaz gürültü” muamelesi görmesi şaşırtıcı olmamalı. (Beatles’ın hiçbir yasal dijital platformda yer almıyor oluşu da bu yüzden midir dersiniz?)

Gelir paylaşımındaki adaletsizlik

Hem sektör hem de dinleyiciler adına endişe verici bir gelişme de medya sektöründe yaşanan ve müzik endüstrisine de yansıyan birleşmeler. Küresel rekabet ve ayakta kalma adına kelime anlamıyla “yakılan” milyarlarca dolarlık yatırımcı sermayeleri yüzünden müzik platformlarının sayısı her geçen gün azalıyor. Elbette paralelinde ücretleri de artıyor. Ne yazık ki bundan en az nasiplenenler bizzat eser sahipleri. Apayrı bir yazı ile altından ancak kalkılabilecek derecede karışık telif geliri paylaşım modeli o kadar adaletsiz bir zeminde işliyor ki örneğin geçen hafta Britanya Parlamentosu’nda tartışılarak makul bir yapıya kavuşması için taslak model sunuldu. Güftesi Neyzen Tevfik ve Ömer Hayyam’a, bestesi Candan Erçetin’e ait sıradaki parçamız müziği medyalardan, mecralardan, aracılardan ve tekelci yapılardan kurtarmak için yola çıkan dijital hizmetler adına geliyor: “Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti. Yumruk yine o yumruk bir varsa el değişti.”

Dubai’de high-tech yağmur

  • İlk sivil uzay yolcularının ardından ABD Havacılık Kurumu FAA, “astronot” tanımını güncelledi. Yeni tanıma göre birisinin astronot kabul edilebilmesi için yolcu değil, aracı idare eden uçuş ekibinde yer alması gerekiyor.
  • Geçtiğimiz hafta ilk yolculu uzay seyahatini tamamlayan Jeff Bezos’un uzay şirketi Blue Origin’in yeni hedefi Ay’a inecek bir araca yatırım yapmak.
  • Google 5.5 yıldır gizlice robotik ve otomasyon teknolojileri üstüne çalışan Intrinsic adlı şirketini kamuoyuna tanıttı.
  • Twitter, paylaşımları “beğenmeme” özelliğini deniyor. Kalp ikonuyla temsil edilen beğeni sayısı yine herkese açık olacak ancak beğenilmeme sayısı sadece paylaşımı yapan tarafından görüntülenebilecek.
  • Facebook ABD merkezli bazı dini gruplar için özel “ücretli içerik” altyapısını deniyor. Böylece (örneğin) gruba üyelik herkese açıkken rahibin vaazları ücretlendirilebilecek.
  • Steve Jobs’un 1973’te 18 yaşındayken el yazısıyla yaptığı iş başvurusu hem fiziksel hem de NFT olarak açık artırmayla satışa sunuldu.
  • Tesla, kendisine ait dünya genelindeki 25 bin şarj istasyonunu diğer marka elektrikli araçlarla da paylaşacak.
  • Finlandiya merkezli otomotiv girişimi Valmet, “Lightyear One” adlı güneş enerjili aracının 2022’de satışa sunulacağını duyurdu.
  • Çinli şirket Da Vinci Dynamics, kendi kendine dengede durabilen bir elektrikli motosiklet geliştirdi.
  • Çin, saatte 600 km yol alabilen treniyle dünyanın en hızlı kara ulaşım aracının sahibi oldu. Tren manyetik yükselim (maglev) teknolojisini kullanarak rayların üstünde bir anlamda “uçuyor”.  Uçakla 2, arabayla 12 saat süren Pekin ile Şanghay arasındaki bin 200 kilometreyi 3 saatte alıyor.
  • Dubai, bulutlara elektrik yükleyerek yağmuru tetikleyen drone’larla ülkesinin iklimini kontrol ediyor.
  • Yapay zeka girişimi DeepMind, tarihin en kapsamlı protein dizilim veri tabanını çıkarmıştı. AlphaFold2 projesi kapsamındaki bu çalışmanın sonuçları herkesin kullanımına sunuldu. Açık kaynaklı ve ücretsiz bu veri setinin yeni ilaç geliştirme süreçlerini hızlandırması bekleniyor.
  • ABD’de üretilen 900 gram ağırlığındaki bir yapay kalp, yine ABD’de 39 yaşındaki bir hastaya nakledildi.
  • Tibet platosu buzullarında 150 bin yıllık ve önceden bilinmeyen düzinelerce yeni virüs keşfedildi.

Dijital müziğin gizli faturası: Veri tüketimi

İnternet üzerinden müzik dinleyebileceğiniz sayısız mecra var. Ancak ister bilgisayarınızdan ister mobil cihazlarınızdan dinleyin, ister ücretli olsun isterse ücretsiz; hepsinde her an veri tüketiyorsunuz. Kimi hizmetlerdeki yüksek ses kalitesi size hayli tuzlu bir maliyet yaratabilir. Özellikle mobil internet tarifeniz üzerinden müzik dinlerken aşağıdaki tabloyu aklınızda tutmanız faydalı olabilir. Sıkıştırma algoritmaları da çok belirleyici olmakla birlikte -genellikle- daha yüksek değer daha iyi ses kalitesini temsil eder. Dilediğiniz şarkıyı cihazınıza yükleyerek internet kullanmadan dinleyebilme imkanı. Belirtilen ses kalitesinde 1 saat müzik dinlerken MB miktarından harcayacağınız “yaklaşık” veri.