Kuş Bilimci, Coğrafyacı ve Tarihçi gibi pek çok unvana sahip Jared Diamond’ın “Tüfek, Mikrop, Çelik” adlı eserindeki en önemli tespitlerden biri, insanoğlunun avcı ve toplayıcı düzenden tarım toplumuna geçişiyle kazandıkları ve kaybettikleri üzerinedir. Diamond, bu dönüşümle birlikte çiftçilerin gıda (dolayısıyla beslenme) uğruna çok daha fazla emek sarf etmek zorunda kaldığını, beslenmenin çok daha kısıtlı besin kaynaklarına indirgendiği ve toplumların mekana (coğrafyaya) çok daha bağımlı hale geldiğini savunur. Veriler de kendisini destekler türden. Tarımın icadından bu yana 250 bin bitki türünden sadece 7 bin adedi insan tarafından gıda olarak kullanıldı. Birleşmiş Milletler verilerine göre sadece 12 sebze /meyve ve 5 hayvan türü gıda zincirimizin yüzde 75’ini oluşturuyor. Dahası, 12 bin yıldır sürdürdüğümüz bu çabada verimli olmaktan hala çok uzağız. Uluslararası Tarım Danışma Kurulu’nun (CGIAR) hazırladığı rapor iklim krizinin en önemli faktörlerinden sera gazı salımında gıda üretim süreçlerinin üçte bir payı olduğunu gösteriyor. Gübre ve ambalaj üretiminden lojistiğe kadar birçok lokmaya sahip bu zincirin başlangıcı olan tarım, binlerce yıl sonra bugün de hala varlığımızın temel yapıtaşı. Üstelik dünyanın hemen her ülke ve bölgesinde yaşanan endüstrileşme, hizmet sektörünün ağırlık kazanması ve şehirleşme eğilimi gibi etkenler yüzünden istihdamdaki payı hızla düşüyor. (Türkiye’nin bu tablo içindeki yerini anlamak için Ali Ekber Yıldırım’ın Üretme Tüket kitabını tavsiye ederim.)
En verimsiz insan faaliyetlerinden biri
“Kendi kendine yetebilir” olmanın tanımını bireylerden kurumlara ve devletlere devredeli çok oldu. İnsanoğlu için kendine yetebilir olma kavramı artık kredi kartının limiti ve süpermarket raflarının doluluğu ile ifade ediliyor. Topraktan ve üretimden kopan bu dev kitlenin varlığı bu yüzden bilim ve teknoloji destekli çözümlere göbekten bağlı hale gelmiş durumda. Dünya nüfusu 10 yıl sonra 8,6 milyara, 20 yıl sonraysa 9,2 milyara dayanacak. Mevcut durumda dahi yaşanabilir arazilerin yüzde 40’ı, içilebilir su kaynaklarının yüzde 70’ini tarıma ayırmış haldeyiz. Buna rağmen mahsulün yüzde 20 ile 40’ı daha topraktayken zararlı haşerelere kurban oluyor. Toplanabilen mahsulün 1,5 milyar tonuysa tedarik zinciri süreçlerinde bozularak çöpe dönüşüyor. Sürdürülebilir tarım ile doyurabileceğimiz nüfus 3,4 milyar kişiyle sınırlı. Özetle endüstriyel tarım ve gıdanın yükselişi sebepsiz değil. Çin, İsrail, Suudi Arabistan gibi ülkelerin Afrika kıtası başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinden dev yüz ölçümlü tarım arazileri kiralaması ya da satın alması da öyle. İklim kriziyle artan kuraklaşmanın üstüne Coronavirüs pandemisi tuz-biber oldu. Ne acı ki her ikisinde de hiçbir katkısı olmayan ülkeler bugün kelime anlamıyla “can çekişiyor”. Örneğin 27 milyon nüfuslu Doğu Afrika ülkesi Madagaskar’da insanlar şu an kaktüs, yaprak ve çekirge yiyerek hayatta kalmaya çalışıyor. WFP raporuna göre 43 ülkede 41 milyon insan kıtlık koşullarında hayatta kalma mücadelesinde.Yeni bir tarım devrimi
Patentli tohum ve gübre üreticilerinin pençesine düşmeden önce -yine bizzat- bilim ve teknolojinin bu ürpertici gidişata yönelik birçok çözümü var. En dikkat çekenlerden biri toprağa ve güneşe; dolayısıyla iklime ve coğrafyaya bağlı olmayan yeni nesil tarlalar. Bu yapılar geleneksel tarım arazilerinin aksine kimi zaman konteyner kabinlerinde, kimi zaman bina çatılarında; hatta bazı örneklerde market ya da evlerin içinde gıda yetiştirmeye odaklanıyor. Güneş ışınlarını taklit eden ve enerjisini yine güneşten alan LED ampuller, toprak yerine kumaş ya da sünger gibi tabanlıklarda (aeroponik) ya da özel çözeltili sularda (hidroponik) büyüyen, hassas algılayıcılarla sürekli analiz edilerek her kökü için özel miktarda damla sulamayla beslenen tohumlar bu sistemin temelini oluşturuyor. Böylece geleneksel tarıma kıyasla mahsul yüzde 700’e varan oranda artıyor. Topraklı tarıma kıyasla yüzde 95 daha az sulama yapılması bir yana, bitkilerin oluşturduğu nem de havadan toplanarak sulamada için yeniden kullanılıyor. Dahası bu kontrollü süreçte hiçbir gübre, pestisit, hormon ve benzeri kimyasal kullanmaya gerek kalmıyor. “Dikey tarım” olarak da adlandırılan bu tekniğin kökeni 1915 yılında ABD’li Akademisyen Gilbert Ellis Bailey’nin aynı adlı kitabına dayanıyor. İlk denemesi 1950 yılında Danimarka’da “tere otu” üretilerek yapılmış. Bugün yaygınlaşmasının sebebi, talebin artması kadar teknolojinin gelişerek maliyeti düşürmesi ve verimi yükseltmesi. Dikey tarımın en büyük faydalarından biri üretimi coğrafyadan koparıp tüketiciye yaklaştırması. Bu da çok daha taze ve lojistik masraflarından arınmış olarak düşük maliyetli gıda anlamına geliyor.ABD ve Almanya dikkat çekiyor
Dikey tarım konusunda lider ülke ABD. Ardından Japonya geliyor. Uzakdoğuda Çin’den Singapur’a başka pek çok ülkede de yatırımlar hızla artıyor. Avrupa’daki parlayan yıldız ise Almanya. Bu alandaki en meşhur girişim yine Almanya kökenli inFarm. “Kräutergarten” (bitki bahçesi) adıyla süpermarketlerin içinde kurduğu dikey tarlalarda taze ürün satışı yapan ilk firma olan inFarm, şu an 10 ülkede 900 çalışana sahip. Bulut bilişim altyapısını kullanarak tek merkezden farklı coğrafyalarda tarım faaliyeti yürütüyor. Ayda 1 milyon sebze üreten girişimin mahsulleri şimdiden 37 milyon litre su ve 55 bin metrekare toprak tasarrufuna vesile oldu. Türkiye’de de bu tip inovatif tarım girişimlerini destekleyen “Kök Project” adlı bir yapı olduğunu da hatırlatayım. Dikey tarımda henüz her meyve ve sebzeyi üretmek mümkün değil ancak çok daha büyük bir açmaz için resmen bir “seçenek enflasyonu” yaşanıyor. Önümüzdeki hafta et ve balık meselesine bakacağız.Televizyon alırken
Düne kadar, televizyon için tek kriterimiz geniş ekrandı. Bugün ise karşımıza uzun bir değerlendirme listesi çıkıyor. Boyut: Aynen bilgisayar ekranlarındaki gibi inç cinsinden tanımlanan ekran boyutları bir köşeden diğerine diyagonal uzunluğu temsil eder. Ne kadar büyükse o kadar iyi gibi düşünebilirsiniz. Ancak ideal boyut odanızın ölçüsüyle orantılıdır. Bu da TV’ye uzaklığınızın inç cinsinden yarısıdır (1 inç, 2,54 cm). Yani seyredeceğiniz mesafe 4 metreyse, 75 inç ekran tercih edilebilir. Çözünürlük: Artık HD ibaresine rastlamak zor olsa da Full HD, 4K; hatta 8K gibi ibareler dahi görmek mümkün. Bunlar ekranınızdaki görüntünün kaç pikselden (noktadan) oluşacağını tanımlar. Teorik olarak ne kadar yüksekse o kadar iyidir ancak pratikte belirleyici olan içeriktir. 4K çözünürlüğünde içerik (konsol oyunları dışında) pek yaygın değil. Ekran teknolojisi: Burada karşınıza LED, LCD, OLED, QLED gibi seçenekler çıkacak.Kabaca OLED daha yüksek kontrast, daha koyu siyah tonu ve daha geniş izleme açısı sunar. QLED ise daha düşük maliyetle daha fazla parlaklık verecektir. Çözünürlük açısından pek fark yoktur. Nadir de olsa OLED’lerde (eski Plazmalar gibi) bir görüntünün ekranda uzun süre sabit kalması sonucu piksel yanması yaşanabilir. Kablosuz bağlantı: Wifi ve Bluetooth gibi seçenekler, uyumlu cihazlarınızdan ses ve görüntü aktarmak için zahmetsiz bir çözüm sunar. Akıllı TV desteği: Google Android sistemini kullanan TV’ler internetten yayın yapan Netflix, Gain, Puhu gibi içerik hizmetlerine ek cihaz olmadan ulaşmanızı sağlar. Ek uygulama ve oyunlar da cabası. Ekstralar: Kimi markaların ekran arkası ışıkla çerçeve dışını da seyrettiğiniz içeriğin tonlarıyla zenginleştirmesi söz konusu (İlk başlatan Ambilgiht ile Philips olmuştu).Elbette şart değil. Kavisli ekranları da ilginç ancak yan taraftan izleyeceklere pek keyif vermeyecektir.Haftanın tortusu
- ABD’de rüzgar enerji santrallerinin yoğunlaştığı Teksas eyaleti kripto para üreticilerinin (madencilerinin) yeni cazibe noktası haline geldi. Çin’in sınır dışı ettiği şirketler de bu gruba dahil olanlar arasında.
- VISA’nın işbirliğine gittiği kripto para hizmet sayısı son dört ayda yüzde 43 artarak 50’ye ulaştı.
- Google, e-ödeme altyapısı Google Pay için banka kartı (debit kart) çıkarttı. Ürün şimdilik sadece ABD’de geçerli.
- Çin’de hizmet veren Tencent, “yüz tanıma teknolojisi” kullanarak 18 yaşından küçüklerin gece yarısından sonra oyun oynamasını engellemeye başladı.
- ABD’nin ileri savunma teknolojilerinden sorumlu kurumu DARPA, az enerji tüketen kızılötesi temelli yeni bir kamera üstünde çalışıyor. İnsan beyninden ilham alan yeni sistem görüntünün sadece önemli gördüğü kısmına odaklanarak otonom karar mekanizmalarını tetikleyecek.
- Lamborghini ve Lotus, sadece fosil yakıt kullanan son araçlarını tanıttı.