Öpüşürken gözlerini kapamayan bir kadına güvenme!’
Horace Jackson Brown Jr.’ın Hayata Dair Büyük El Kitabı’nın 880’inci öğüdü böyle diyor.
Brown üniversiteye yeni başlayan oğluna, ilerideki yaşamı için bir “yol haritası” vermek amacıyla yazmış bu öğütleri. Sebebini bilemiyorum tabii.
Jackson Brown Jr. Bey’in başına gözleri açık öpüşen bir kadın yüzünden neler gelmiş olmalı ki oğluna bıraktığı öğütler kitabındaki bin beş yüz küsur öğüt içinde bu da kendisine bir yer bulabilmiş.
Bana kimse bugüne kadar böyle bir öğüt vermiş değil.
Ben de bu konuyu hiç düşünmemiştim zaten. Bizim kuşağın gençlik yıllarında bunu dert etmemize gerek yoktu, öpüşecek birisini bulduğun zaman öpüşmek gerekirdi, ister açık gözle ister kapalı. Bu konuda bir polemiğe girmeye yer yoktu yani.
Kapatmayıp da ne yapsınlar?
Kadınların öpüşürken niye gözlerini kapamaları gerektiğini anlayabiliyorum tabii. Sonuç olarak, hele bizim memlekette, ezici çoğunluğumuz bir Apollon ya da Adonis sayılmayız.
Bulduklarıyla yetinmek durumunda olan genç kızlar gözlerini kapatmasınlar da ne yapsınlar?
Gerçi erkekler öpüşürken gözlerini açabilirler, kimi öptüklerini içlerine iyice bir sindirebilsinler diye!
Birisiyle göz kontağı kurmak iletişimin başıdır.
Ve zaten konuşurken gözlerini sizden kaçıran bir kişiyle sohbeti ne kadar erken kesseniz o kadar hayırlı olur.
Ben mesela gözlerini kaçırarak konuşanlardan kıl kaparım. Kendim de karşımda konuşanın gözlerinin içine bakmaya gayret ederim. Sıkıcı insanlarla konuşmak zorunda kaldığımda gözlerimin kapanmasına engel olmak için de özel olarak çabalarım.
Benim açımdan bunun istisnası aynı evi paylaştığımız köpek kişisi Rio. Onunla göz göze gelmemeye özel olarak gayret ediyorum çünkü özellikle bir şeyler yerken göz göze geldiğimizde öyle bir bakıyor ki bütün buzdolabını önüne yığsam ancak “oh” derim gibi bir duyguya kapılıyorum.
Psikolog ve nörologların bu konuda yıllardır sürdürdüğü araştırmalar, bakışlarımızın neleri ele verdiği ve göz teması kurduğumuz kişi hakkındaki düşüncelerimizin nasıl değiştiği de dahil olmak üzere, göz kontağının gücü ve etkisine dair ilginç bulgular ortaya koyuyor.
Araştırmalar göz kontağının karşıdaki insanla ilgili algımızı da şekillendirdiğini gösteriyor. Örneğin daha fazla göz teması kuran insanları daha zeki, daha uyumlu ve içten buluyormuşuz. Onların söylediklerine inanmaya eğilimli oluyormuşuz.
Ancak aşırıya kaçan göz kontağı ve delici bakışlar ise insana rahatsızlık hissi veriyormuş, benden uyarması.
Araştırmalar, tanımadığınız birisiyle tercih edilen göz teması süresinin üç saniye olduğunu, dokuz saniye sonrasının ise olumsuz etki bıraktığını gösteriyor.
Türkiye’de yaşadığınızı unutmamanızı, göz kontağı süresinde ipin ucunu kaçırmamanızı özel olarak hatırlatmak da isterim.
Tanımadığınız birisiyle göz kontağını uzatırsanız “Ne o maymun mu oynuyor” repliğini duyma olasılığı çok yüksektir.
Hele kalabalık bir eğlence yerinde tanımadığınız bir kadınla yanlışlıkla kurduğunuz ve uzattığınız göz kontağı “Ne bakıyorsun” diye başlayıp kafanızda bir şişenin kırılmasıyla sona erebilir, aman diyeyim.
Gözbebekleri ele verir
Öte yandan bakışmak kadın - erkek ilişkisinin de ilk adımıdır, her zaman!
Görücü usulü evlenecek çiftler bile önünde sonunda karşılaşırlar ve birbirlerini süzerler.
Biz çocukken bununla ilgili bir tekerleme de vardı: “Baktım, baktı, bakıştık / Babası geldi, kaçıştık!”
Bu tür karşılıklı “bakışma” göz göze geldiğimiz kişiyle özel bir anı paylaşma hissine kapılmamıza neden oluyormuş.
Buna romantik anlamlar yüklememizin nedeni de zaten buymuş.
Araştırmalar bir insana karşı entelektüel, duygusal, estetik veya cinsel olarak ilgimiz uyandığında gözbebeklerimizin büyüdüğünü de gösteriyor.
Sophia Loren (solda) ve Jayne Mansfield’i bir yemek masasında gösteren ortadaki fotoğraf bir Hollywood davetinde 1957 yılında çekilmiş. İstanbul’un önde gelen pizzacılarından Taksim’deki Pidos’un duvarında bir kopyası var; otururken pizzama mı baksam, Jane Mansfield’e mi, bazen kafam karışıyor.
İkisi de bu fotoğrafın çekildiği yıllarda dünya starıydılar, peşlerinde bir zengin erkek ordusu dolanıyordu, parası olmayanlar gece rüyalarında onları görüyordu.
Sophia Loren’in, Jayne Mansfield’in dekoltesine nasıl dikkatle baktığını fark etmiş olmalısınız. Sanki bir kıskançlık kokusu alır gibiyim.
Tabağının içine girecek sanmış
Oysa o tarihte Sophia Loren de dünyanın en güzel kadınlarından biriydi. Onun göğüsleri Jayne Mansfield’inki gibi 102 santim değildi belki ama o da 38 C sutyen giyiyordu.
Bugün bile “kum saati vücut tipinin” bilinen en mükemmel örneği olarak anılıyor! Ama bütün bunlar o ilginç bakışa engel olamamış.
Sophia Loren, yıllar sonra Entertainment Weekly dergisine bu fotoğrafın öyküsünü şöyle anlatmış:
“Paramount benim için Beverly Hills’teki Romanoff Restaurant’ta bir parti organize etmişti. Bütün sinema dünyası oradaydı, inanılmazdı. Derken en son olarak Jayne Mansfield geldi. Benim için unutulmaz bir andı. Doğrudan benim masama yürüdü, herkesin ona baktığının farkındaydı. Oturdu. Fotoğrafa bakın. Gözlerim nerede? Gözlerim göğüslerine takılmıştı çünkü tabağımın içine girecekler zannettim. Yüzümdeki korku dolu ifadeyi görüyor almalısınız. Elbisesinin içinden patlayıp her şeyin masaya saçılacağından ürktüm.”
Tamam kabul ediyorum, bu fotoğrafın göz göze gelme ile bir alakası yok ama kabul edin ki çok eğlenceli.
Sizce Jayne Mansfield bu bakışların kime ait olmasını tercih ederdi? Sophia Loren’e mi, Richard Burton’a mı?
Sizin yanıtınızı bilemem elbette ama bence Sophia Loren’in bu bakışı onu bütün erkeklerin bakışlarından daha fazla mutlu etmiş olmalı!
Mehmed Gökkaya’nın güftesi üzerine, Erol Sayan’ın nihavend şarkısını Zeki Müren de ne güzel söyler, şimdi onu da hatırladım:
Kalbe dolan o ilk bakış, unutulmaz, unutulmaz
Sevda ile ilk uyanış, unutulmaz, unutulmaz.