Bu gazetenin okuyucuları arasında Harikalar Diyarı’nda gezinirken başına türlü tuhaflıklar gelen Alice’i tanımayan yoktur. Onun için tanıştırma faslını geçiyorum. Sadece şunu söyleyeyim ki Serenay Sarıkaya’ya hiç benzemiyor.
Hatırlar mısınız bilmem; Alice, tavşanın düşürdüğü yelpazeyi yerden alıp yelpazelenmeye başladığında kendi kendine şunu söylüyordu:
“Aman Tanrım! Bugün de ne tuhaf şeyler oluyor. Daha dün her şey eskisi gibiydi. Acaba dün gece değiştim mi ben? Dur bakayım: Bu sabah uyandığımda aynı mıydım? Bir değişiklik duymuştum gibi geliyor. Ama aynı değilsem, değişmişsem bir soru çıkıyor ortaya: Ben kimim o zaman. İşte asıl bilmece bu!”
31 Mart gecesi yatıp 1 Nisan sabahı uyanan Türkiye gibi!
Doğrusunu isterseniz Recep Tayyip Erdoğan’ın kahramanı olduğu bir öyküde bu repliği onun ağzından yazabilirdik.
Nasıl? Ürkütücü mü geldi size?
Tamam, sakin olun; sorun yok, aynı sözleri bu kez Özgür Özel’in ağzından da okuyabilirsiniz. Aynı yere varıyor hepsi.
Değişime hiç tanık olmadım
Bu güzel memlekette en çok duyduğum sözler yarışmasında birincilik uzak ara “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz” cümlesine ait.
Bence ikincilik de bu cümlenin olmalı: “Türkiye’de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”
Eskiden neydi ki şimdi bir daha o günleri yaşamayacağız; bunu herkes kendi meşrebine göre yanıtlar.
Ama şu sorunun yanıtını da hiç duymadım: Türkiye değişti de ne oldu? Eskisi nereye gitti, yenisi nereden geldi?
Bütün gençliğini, ön orta yaşlılığını ve şimdi orta yaşlılığını bu memlekette geçiren bir fani olarak Türkiye’nin değiştiğine de hiç tanık olmadım.
“Evrende değişmeyen tek gerçek, değişme gerçeğidir” önermesinin peşinde koşarken mezarlığın kapısından döndüm sayılır.
Ama bu önermede virgülden önce ilk cümle doğruysa, ikincisi yanlış. İkincisi doğruysa birincisi yanlış olmalı.
Neyse, kafamızı felsefi problemlerle bozmayalım; bizim memlekete özgü turistik değerlerden biri de havanda su dövme eylemidir, oraya geçelim.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim gecesi tsunami gibi üzerine yağan muhalif oylardan kafasını kaldırabildiği ilk anda şunu söyledi:
Partide canlılık belirtisi yok
“31 Mart seçimleri bizim için bir yenilgi değil bir dönüm noktasıdır.”
İşte böyle sözlere bayılıyorum.
Gözümün önünde Waterloo’da bütün ordusunu kaybedip süklüm püklüm sürgün hayatı yaşayacağı Elbe’ye doğru yola çıkan Napolyon canlanıyor: Bu bir yenilgi değil, dönüm noktasıdır!
Neresinden baksanız söyleyen için şahane bir cümle. Bunu söylediğinizde geçmişle ilgili hataları, “böyle olmalı zaten” diye bilerek yapılan yanlışları, bu sonuca yol açan hareketlerinizin bedelini tartışmaya da gerek kalmıyor.
Bu cümleyi kurduğunuzda hatalarınız için bilgece bir bedel ödediğinizi varsaymamız gerekiyor.
Tabii Türkiye’de yaşadığımız için “bir dönüm noktasına” gelmiş olmanın ne anlama geldiğini de gayet iyi biliyoruz: Dön baba dönelim, aynı yere gelelim!
Nitekim bu seçim sonuçlarından kendine dersler çıkarıp değişmesini bekleyeceğimiz insan Recep Tayyip Erdoğan değil.
Erdoğan kendisini buraya taşıyan kişiliğini değiştirebilecek yaşta değil.
Ve çevresinde de “abi yanlış yaptın, gel şu huylarını değiştir” diyebilecek kimse de yok.
Zaten Erdoğan’ın bu seçimin tek gerçek mağlubu olmasına yol açan nedenler de bundan kaynaklanıyor.
Siyasi partiler, bir fikir etrafında toplanmış insanların oluşturduğu bir canlı organizma.
Erdoğan’ın sahip olduğu parti böyle bir canlılık belirtisi gösteremiyor. Çünkü Erdoğan, önce partiyi birlikte kurduğu “kurucu babaları” temizledi, ardından yoluna çıkma olasılığı olanları gönderdi, tertemiz bir partiye sahip oldu ve bu da onun sonunu getirecek.
Bir tek adam partisine dönüşen AKP’nin, Murat Kurum gibi bir karakteri önce bakan sonra da İBB başkan adayı yapmasının nedeni bu.
Ekonominin sonuca etkisi
Kurum ile beş dakika geçiren normal zekâda bir insan “bu delikanlı nasıl bu görevlere gelmiş” diye sorar, sorusuna mantıklı bir yanıt da bulamaz.
Kuşkusuz ki seçim sonuçları üzerinde, yaşadığımız ekonomik bunalımın da etkisi var. Guruldayan aç midelerin sesi, Erdoğan’ın sesini bile bastırabiliyor, bunu gördük.
Ancak ölüsü bile yüzde 30’u kolayca bulabilen bir parti, eğer gerçek bir siyasi parti olabilseydi, Erdoğan Partisi’ne dönüşmemiş olsaydı, bu seçimi daha az hasarla atlatabilirdi.
Seçim kaybeden adayların ortak profili, düşük profilli olmalarıydı, çünkü Erdoğan o partide başka baş istemiyor.
Bu seçimin bize gösterdikleri arasında en önemlisi Erdoğan’ın artık psikolojik üstünlüğünü kaybetmiş olması.
“Her seçimi kazanır, Kurum’u aday gösterse bile kazanır” efsanesi yıkıldı, artık Erdoğan’ın öyle bir gücü yok.
Siyasi olarak Devlet Bahçeli’yi yanında tutamadığı sürece sahip olabileceği güç de ancak Özgür Özel’in gücü kadar.
Bunun Erdoğan’ın ruhunda nasıl fırtınalar kopardığını tahmin edebiliriz.
Ve göreceksiniz ki Erdoğan “bir dönüm noktasında” beklenmedik bir aydınlanma yaşamayacak, değişmeyecek.
Artık Erdoğan’ın iki rakibi var: Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu.
Yavaş’ın adını daha önce yazdım çünkü bence Yavaş, Erdoğan için daha ürkütücü bir politikacı.
Bu olgunluğa yabancıyız
Siyasette aynı makama aday olabilecek iki kişiden biri, diğeri lehine kolayca çekilmez; böyle bir siyasi olgunluk bizim yabancısı olduğumuz bir durum.
Muhalefetin dört yıl sonraki cumhurbaşkanlığı seçimi için temel sıkıntısı da bu olur gibi geliyor bana.
İmamoğlu mu, Yavaş mı?
Baktığınızda ikisi de bir Hollywood filmindeki ABD başkan adayı karakteri gibiler.
Her şeyleri var. Gençler, çocukları ve eşleriyle tam da fotoğraflık bir görüntü veriyorlar, halk siyasi eğilim fark etmeden ikisine de bayılıyor.
Artık aralarında yazı-tura mı atarlar, yoksa yıpratıcı bir örtülü savaşa mı girişirler, bunu bilemiyorum.
Yavaş, ismiyle müsemma daha ağır abi gibi duruyor. İmamoğlu, tipik Karadenizli, tavadaki hamsi gibi zıplıyor.
İkisi arasında zor bir yarış olacak ve Erdoğan’ın gelecek ile ilgili olarak Eyüp Sultan’dan bir dileği olacaksa bu ikisinin birbirine düşmesi olacaktır.
Son seçimde, bir önceki yerel seçime göre 4 milyondan fazla yeni seçmen vardı ve öyle görünüyor ki yeni seçmenlerin oyları CHP ile YRP tarafından paylaşıldı.
Bu seçimin geleceğe yönelik en önemli sonucu bazı seçmenlerin oy tercihlerinin değişmiş olması.
Şu ya da bu nedenle eskiden beri oy verdiği partiden bir başkasına bir kere oy veren seçmen unutmayın ki bir kez daha aynı şeyi kolayca yapabilir.
Zor olan ilk değişikliktir.
Einstein “Tanrı evrenle zar atmaz” demiş, ben “barbut oynamaz” diye çevirmeyi tercih ediyorum.
Bir kere olan, bir daha olur.
Erdoğan’a önerim, artık yaşını başını aldı, torunlarıyla oynaması ve kul hakkını yediği bizler gibi birçok faniden “helallik” istemek için ne yapması gerektiğini düşünmesidir.