21 Aralık 2024, Cumartesi Gazete Oksijen
11.03.2022 04:30

Putinleşmeyin, aşkta “bam bam bam” olmaz!

Bu yazıda “bilinçli baştan çıkarmadan” söz edeceğim. Yani bir kadını ya da erkeği çok beğenip onun ilgisini çekerek ilişkiyi başlatma sürecinden...

Aşk Taktikleri” isimli filmin iki oyuncusu, Demet Özdemir ile Şükrü Özyıldız “aşkta taktik filan olmaz” diye düşündüklerini açıkladılar.

Filmin yapımcısı bu haberi gazetenin tepesinde okuyunca ne hissetti bilmiyorum tabii.

Bu biraz da şampuan reklamında oynayan oyuncunun “saçlarımı hiç yıkamam” demesine benziyor gibi geldi bana.

Demet Özdemir “taktik yoksa daha sağlam ve sağlıklı ilişki yaşanabilir” demiş.

Şükrü Özyıldız daha keskin: “Aşkta taktik olmaz, yapmayın öyle şeyler!”

Çok şanslıyız ki bu açıklamaların yayınlandığı gazeteyi okuyanların sayısı bir hayli azaldı.

O nedenle birçok gencin bu “yanlış taktiklerle” hayatını karartması söz konusu olmadı.

Özdemir Hanım ile Özyıldız Bey’e söyleyeceğim şudur ki aşk diye neyi tarif ediyorsunuz bilmiyorum ama bu kafayla çok fazla yol alamazsınız.

Çünkü aşkın tarihi aynı zamanda “tavlamanın” da tarihidir ki aşk ilişkisinin gelişmesi, karşı cinsin dikkatini çekmekle başlar. (Karşı cins diyorum ama eşcinsel aşkı inkâr etmediğimi de belirteyim, aşk herkes için aynı duygudur, benimkisi dil alışkanlığı işte!)

Elbette söz konusu iki oyuncunun bu konuda bir sıkıntı çekmediklerinin farkındayım.

Kız çok güzel, erkek çok yakışıklı.

Onların birilerinin dikkatini çekmek için fazla şeye ihtiyacı olmayabilir, bunu kabul ediyorum.

Ve bu durumları, onların dikkatini çekmek isteyenler açısından ciddi sorun da yaratıyor olabilir, bunu da geçerken belirtmiş olayım.

Geçenlerde ölüm yıldönümünde sevgi ve rahmetle andığımız Yaşar Kemal, yolda gördüğü Gülriz Sururi’ye “Hişşt küçük hanım, tanışabilir miyiz” diye seslenmiş ama yüz bulamamış. Gülriz Sururi daha sonra bir söyleşisinde bu olayı hatırlatıp şunu söylemişti: “İnce Memed’in yazarıyım dese her şey olurdu!”

“Dikkat çekmek” derken işte bu tür bir şeyi kastediyorum.

Yaşar Kemal gibi bir büyük ustanın bir kadına “hişt” diye seslenip sonra da onun bu daveti gönül huzuru içinde koşarak kabul edeceğini nasıl düşünebildiğine hala anlam verebilmiş değilim. Sanırım bir “gençlik hatası” olarak kabul etmek daha doğru.

Oysa İnce Memed’in yazarı olmak, başka hiçbir vasfın olmasa bile kadınların ilgisini çekmeye yetecek bir özellik.

İlgisini çekemediğiniz bir insanın sizi beğenip âşık olmasını da beklememelisiniz.

Ve doğal olarak bu yazıda “bilinçli baştan çıkarmadan” söz ediyor olacağım.

Yani bir kadını ya da erkeği çok beğenip onun ilgisini çekerek bir ilişkiyi başlatma sürecinden.

Bu “bilinçli baştan çıkarmanın” bilinçsizce yapıldığı anlar da oluyor kuşkusuz ancak bu tesadüfi karşılaşmalar ile ilgili bir durumdur.

Sabah daha evden çıkmadan bu süreç başlar.

Duş yapılır, dişler fırçalanır, erkek tıraş olur, kadın makyaj yapar. “Fısfıslar” sıkılır. Biliriz ki kötü kokan bir insan evet ilgi çekicidir ama bu olumlu bir ilgi çekme anlamına gelmez. Sonra ciciler giyilir. Pantolon ya da etekler ütülü, gömlek kolalı olmalıdır. Saçlar taranır, sokağa çıkmadan önce aynada son bir kontrol yapılır!

Bilinç henüz devrede değil

Bunu yaparken niyetiniz sokağa çıkıp gözünüze kestirdiğiniz birilerinin ilgisini çekmek değildir.

Elbette herkes hoşa gitmek, güzel görünmek, bu görüntünün sosyal hayatta insana sağlayabileceği avantajlardan yararlanmak ister.

Bize öyle öğretildiği için yaptığımız hareketlerin toplamının dikkati üzerimize çekmek gibi bir sonucu olabilir ama bu bilinç dışıdır.

Bilinç sonraki aşamada devreye girer.

Karşılıklı olarak ilginin kayması aşamasında!

İlişkiler insanların birbirlerinin yakınlığından hoşlanmasıyla başlar. Arkadaşlık da böyle gelişir, aşk ilişkisi de.

Her şeyin temeli budur.

Başlangıçta “akıl” bu konularda hiç devreye girmez.

İlişkileri başlatan şey, ilginin kaymasıdır ki buna herhangi bir şey yol açabilir.

Bir bakış, saçının rüzgârda savrulması, elini yüzüne götürürken bileğinin kıvrılış biçimi, çok başarılı birisi olması, acayip bir otomobile biniyor olması gibi birbiriyle hiç alakası olmayan birçok “insanlık hali”!

Akıl bundan sonra devreye girer.

O ilişkiyi devam ettirmek, derinleştirmek istiyor muyum, istemiyor muyum?

İstemiyorsanız kolay, döner sırtınızı yürür gidersiniz.

Tüm canlıların ortak tavrı

İstiyorsanız, aklınızı kullanmaya başlarsınız ki bunu sadece biz “akıllı insanlar” değil, “akılsız” zannettiğimiz diğer canlılar da yapar.

Onları akılsız zannediyor olmamızın nedeni, bizimle oturup sohbet etmiyor olmalarıdır, yoksa onlar da öğrenirler, öğrenilmiş hareketleri tekrarlarlar.

Aklımız bize nasıl davranacağımızı söylerken dışarıdan tavsiyeler veren bir arkadaş da değildir.

Kimliğimizi oluşturan içsel bir güçtür ve bir ilişkiyi geliştirmek ya da bitirmek için attığımız her adımı denetler, değerlendirir, uyarır, yönlendirir.

“Taktik” dediğimiz şey de bu akıl yürütmelerin içinden süzülüp çıkan davranışlardır.

Onun için arkadaşlar, siz Demet Hanım’a ya da Şükrü Bey’e aldanmayın, insanlara özgü her durumda olduğu gibi aşkta da taktiklere yer vardır, geliştirdiğimiz taktikler olmadan şuradan, şuraya gidemezsiniz.

Âşık olunca kalbimiz filan çarpıyor diye kalbimizle âşık olmayız.

Kalbimiz sadece reklamı çok seven bir organımız, öyle düşünün.

Beynimizle âşık oluruz.

Bir “seçme” eylemidir.

Elbette Demet Hanım ve Şükrü Bey’e haksızlık da etmemeliyim.

Sonuç olarak gazetenin manşetinden yansıyan bir söz dizisi üzerine yorum yapıp duruyorum.

O sözün başında-sonunda ne vardı, hangi bağlam içinde söylendi, bunu bilmiyorum.

Kim bilir belki de “aşkta taktik olmaz” derken, dürüstlük ve açıklığın gerekliliğini vurgulamak istiyorlardı.

Yani “taktik” yapıyorsan, karşındakini kandırıyorsun, gerçek bir durumun içinde değilsin anlamında da kullanmış olabilirler.

Yanlış bir kullanım ama bunun için onları elbette eleştiremeyiz. Mahkemeye zaten veremeyiz.

Çünkü toplumsal yaşam içinde “taktikleri”, gerçek niyetlerini gizlemek için kullanan çok sayıda insana ve duruma tanık olmuş olabilirler.

Ve insanlar arasındaki ilişkilerde böyle davranmayı ayıp sayan bir ahlak anlayışımız var.

Evet eşlerimizle, sevgililerimizle olan ilişkimiz bile aynı zamanda karşılıklı çıkar ilişkisidir ve bu ilişkide dengeyi bozacak, asıl niyeti gizleyecek tutum ve davranışlar normal karşılanmaz, hatta ayıplanır.

Bu “çıkar ilişkisi” maddi şeyler olabilir. Güzel hediyelerden tutun da şahane bir tatile kadar bir dizi maddi olarak ölçülebilir “şey”!

Ya da tamamen psikolojiktir. Sabah uyandığında kendini iyi hissetmeni sağlayan bir söz, bir bakış, bir sarılma.

Başkasına anlatsan deli saçması gelecek bir siyasi fikrin çok takdir edilmesi!

Laf aramızda, memleketin siyaset erbabının bizi bu hallere koymasının temel nedeni de budur.

Eşleri, sevgilileri onların bu saçma fikirlerini o kadar mantıklı bulabilirler ki erkek ya da kadın, her politikacı buna gerçekten inanır.

Buna ilişkide hakkaniyet durumu denilir ki klasik psikolojinin en sevdiği konulardandır.

Şimdi bunu dürtükleyip psikologların üzerime üzerime gelmelerine yol açmayacak kadar akıllı olduğumu tahmin ettiğinizi düşünmek isterim; onun için bu konuyu geçiyorum.

Anne babaları tarafından çok da sevilmedikleri zehabına kapılarak psikologların da aklını başından alan ama bunun için makul ücretler de ödeyen tipler konumuz dışında kalıyorlar.

“Aşkta yanıltıcı taktikler” ise erkek egemen kültürümüzde genellikle kadınlardan beklenen bir hareket biçimidir.

Saçma ama toplumsal gerçeğimiz ne yazık ki bu.

Cinsiyetçiliğin asıl etkileri zannedildiği gibi toplumsal ilişkilerde değil kişisel ilişkilerde görülür.

Zihinlerimiz dışarı yansıtır

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini veri olarak kabul etmeye şartlanmış zihinlerimiz, bizzat içinde olduğumuz bu adaletsiz tutumları dışarıya yansıtmaya eğilimlidir.

Egemen kültür iki cinse ait tanımlanmış rolleri dayatır ve doğal olarak bu bakış içinde kadın, şeytanın ta kendisidir.

Kadının mesela mini etek giymesi, hacı dayımın ahlakını bozar.

Kadın onu giymese, hacı dayımın ahlakı da abdesti de yerinde kalır. Onun için örtünmeli, yerlerini bilmeli ve erkeklerin akıllarını başlarından alacak “taktikler” kullanmamalıdırlar.

Dinlerin hemen hepsinde böyledir ama cehennemde yanmamak için daha fazlasını yazmayacağım.

Şunu söyleyerek bitirmek istiyorum: Sevmek, âşık olmak öğrenilebilir bir şeydir, yeter ki niyetiniz bu olsun.

Öğrenilebilir olan her şey gibi aşk da adım adım ilerler.

Önce çarpım tablosunu ezberlersiniz, sonra aritmetik, ardından cebir, ardından geometri, trigonometri gelir.

Aşk da böyledir.

Belli aşamalardan geçerek gelişir, güçlenir.

Aklınızı kullanırsınız, kendinizi beğendirmek, sevdirmek istersiniz ve “taktikler” geliştirirsiniz.

Onun için Demet Hanım ile Şükrü Bey’e aldanmayın, aşk taktikler ile ilerler.

Putin gibi davranmayın, kadın-erkek ilişkilerinde “bam bam bam” olmaz. 

Mehmet Y Yılmaz
Mehmet Y Yılmaz