Pandemiye kadar öyle ya da böyle umut da vardı, eğlence de, heyecan da... Gençlerin hayalleri, hedefleri ilk darbeyi o zaman yedi. Tam pandemi bitti, gezip eğlenecek, üniversiteye gidecek, iş peşinde koşacakken, bu kez öyle bir darbe yediler ki, her şey altüst oldu... Oysa onlar bugüne dek krizleri, enflasyonu anne babalarından duymuş bir nesildi. Bir de kitaplardan okumuş... Ama bu yaşanan kriz ne duyduklarına ne okuduklarına benziyor, şimdi onu fark ettiler.
İşte bu genç kuşak bugünlerde nasıl yaşıyor, ne düşünüyor, öğrenelim istedik. İstanbul’da gençleri nerede bulursunuz? Ya Beşiktaş’ta ya da Kadıköy’de... Biz Beşiktaş’ı tercih ettik. Çarşı’dan girdik Beşiktaş’a, dolaşmaya başladık.
Nişan yüzüğünü satıp elektrik faturasını ödemiş
Bir kahvaltıcıda dört genç ve orta yaşlı bir bey oturmuş sohbet ediyor. Derdimi anlatınca ben de dahil oluyorum sohbete...
28 yaşındaki Mustafa Erdoğan hemen arka sokaktaki bir restoranda aşçıymış, 22 yaşındaki nişanlısı Yıldız Sadak ise aynı mekanda garson. Mustafa gülerek, “Enflasyonun en büyük mağduru biziz. Bir yıldır nişanlıyız, evlenmek istiyoruz, evlenemiyoruz. Ne ev tutabiliyoruz ne eşya alabiliyoruz! Enflasyon evliliğimize, mutluluğumuza, her şeye karşı... Ne zaman yakamızdan düşerse o zaman evleneceğiz. Ama görünen o ki, bu gidişle başka bir bahara!” diyor.
Mustafa çok dertli... Üç kardeşiyle birlikte oturduğu evin elektrik faturasını ödemek için nişan yüzüğünü satmış. 2.000 TL’ye aldığı yüzük işçilik düşülünce 600 TL’ye gitmiş! “Aslında az da kazanmıyorum hani, aylık kazancım 9.000 TL. Nişanlım da 4.500 TL kazanıyor. Ama hiçbir şeye yetiştiremiyoruz. Evlenmenin faturasını hesaplıyoruz, işin içinden çıkamıyoruz” diyor...
“Dışarıya çıkmak parka gitmek oldu bizim için”
Beşiktaş’ta oturmak istiyorlar, en makul kira 6.000 TL. Ev eşyasını hesaplıyorlar, televizyon 20.000 TL, buzdolabı 10.000 TL, çamaşır makinesi 10.000 TL diye uzadıkça uzuyor. Yıldız anlatıyor: “Eskiden otobüse bindiğimde cep telefonumdan komik şeylere bakardım... Şimdi sadece eşya fiyatlarına bakar oldum. Para biriktirmek için her şeyden kısıyoruz. Dışarıya çıkmak, parka gitmek oldu bizim için! Bir yere otursak nereden baksanız 150-200 TL. Her şeyi öteliyoruz, ileride yaparız diye. 22 yaşımdayım ve işte böyle yaşıyorum.”
Yıldız, Marmara Üniversitesi Psikoloji Bölümü 2. sınıf öğrencisiymiş, pandemide okulu dondurmuş ve hala dönememiş. Dönmesi pek mümkün değil, zira günde 11 saat çalışıyor ve karşılığında aldığı maaş asgari ücretten sadece 250 TL fazla. Bunları anlatırken onun da parmağında yüzük olmadığını fark ediyorum. “Sen de mi yüzüğünü sattın?” diye soruyorum, verdiği cevap içler acısı: “Yok satmadım. Çalışmaktan, stresten öyle zayıfladım ki, yüzük parmağımdan düşüyor. Takamıyorum!..”
“Açlık Oyunları’nı yaşıyoruz artık senarist de belli”
İki nişanlı sadece kendilerinin bu durumda olmadığının farkında. Mustafa alıyor sözü, öylesine karamsar bir benzetme yapıyor ki, ne diyeceğimi bilemiyorum. “Hani ünlü bir film var ya ‘Açlık Oyunları’ diye... İşte o film artık Türkiye’de çekiliyor. Senaristi de belli!.. Öylesine kızgınım ki, Erdoğan olan soyadımı değiştiresim var! Karımın soyadını alacağım” diyor sinirle...
Ev sahibi evden çıkarmış, şimdi depoda yaşıyor!
O ana kadar bizi sessizce dinleyen 30 yaşındaki Yücel Aydın giriyor sohbete... “Benim durumum daha da beter. Beş ay önce Alibeyköy’de 1.750TL’ye oturduğum evden çıkardı ev sahibi, yabancılara 8.000 TL’ye kiraya verdi. O günden beri çalıştığım işyerinin yanındaki depoda kalıyorum” diyor. Yücel de garson, asgari ücrete talim ediyor. Bahşiş bırakan da kalmamış, çıplak maaşla idare etmeye çalışıyor, “Bırakın ev tutmayı, karnımı bile zor doyuruyorum. Evliliği kafamdan sildim, hayatta kalma mücadelesi veriyorum artık” diye ekliyor.
Elektrik faturası 6.000 tl, mantığın bittiği yerdeyiz!
Masanın en genci 20 yaşındaki Efe Karaman, Gelişim Üniversitesi’nde siyaset bilimi öğrencisi. Krizden bu yana dükkanda babasına yardım ediyor. Efe’ye, “Sen daha çok gençsin. Enflasyonla yaşamak nasıl bir şeymiş, anlayabildin mi?” diye soruyorum, gülerek cevaplıyor, “Biraz daha zam yaparlarsa daha iyi anlayacağım!” 44 yaşındaki babası Murat Karaman alıyor sözü: “Bu dükkan 25 metrekare. Bir tahmin edin bakalım ne kadar elektrik faturası geliyor? Tam 6.000 TL! Kiramız da 7.000 TL. Artık mantığın bittiği bir yerdeyiz. Neredeyse bir saattir konuşuyoruz, gördünüz bir müşteri girmedi içeri. Eskiden kapıda sıra olurdu. Hafta içi 7 kişi, hafta sonları 12 kişi çalıştırırdık. Şimdi oğlum, kızım ve bir çalışanla idare ediyoruz. Ben üç kriz yaşadım, ama böylesini hiç görmedim.”
Sonra bana masadaki gençleri gösteriyor, onlar adına üzgün, “Benim bu gençlerin yaşındayken çocuğum vardı. Demek ki umudum varmış ki çocuk yapmayı göze alabilmişim. Bu çocuklar nasıl evlenecek, nasıl çocuk sahibi olacak?” diyor. Dönüp gençlere “Sizce umut var mı?” diye soruyorum, filozof gibi cevaplıyor Efe, “Umut sıfır, hatta eksilerde... Eğer anne babalarımızın yaşadığı krizse, bunun adı kriz değil çöküş! Umut acılarımızı artırmaktan başka bir işe yaramıyor!.. ”
Az ileride bir marketten çok güzel bir genç kız çıkıyor... 21 yaşındaki Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji Bölümü 1. sınıf öğrencisi Nilay Çakır’a enflasyonun hayatını nasıl etkilediğini soruyorum, anlatıyor: “Ailem kaldığım yurt için, her ay 2.800 TL ödüyor. Yeni zam geldi. Üç kişilik odada kalıyordum, şimdi dört kişilik odaya geçtim daha ucuz diye. Ama buna rağmen 4.400 TL ödeyeceğiz. KDV hariç... Sadece kahvaltı dahil bu paraya ve o kahvaltının içinden domatesi bile çıkarttılar... Okulda yüzde 50 bursla okuyorum. Benim aileme aylık masrafım 6.000 TL, oysa ki yedi-sekiz ay önce 3.000 TL’ydi. Aileme yük olma duygusu beni çok üzüyor. Yurtta arkadaşlarla ortak yemek yapıyoruz. O bile ucuza gelmiyor ama en azından 5-10 lira kısalım da, hafta sonu bir çay-kahve içelim diye uğraşıyoruz. İnanın, dışarıda bir kahve içmeyi bile artık fuzuli bir masraf olarak görmeye başladım.”
Biz Nilay’la dertleşirken çevremizdeki gençler bizi dinliyor. İçlerinden biri “Böyle gitmez... Yakındır, isyan çıkar” diyor, sohbet etmeye çalışıyorum ama susuyor.
Bir kafe-barda neşeli iki arkadaş fıçı biralarını içip sohbet ediyor. Özellikle kız şeker mi şeker... Onlara da “Enflasyon sizi nasıl etkiliyor?” diye soruyorum. Tam da adamına sormuşum! “Vallahi enflasyon beni bugün işsiz bıraktı” diyor 26 yaşındaki Aydın Üniversitesi Aşçılık Bölümü mezunu Arda Taftalı. Karaköy’de bir restoranda çalışıyormuş. “İşten mi çıkartıldım, ben mi çıktım, tam anlayamadım. Günde 11 saat çalışıyor, 7.500 TL maaş alıyordum. Yeniden iş peşinde koşacağım artık” diyor. Ama iş bulsa bile iyi bir yaşam standardı olmayacağından emin Arda, “Özellikle son altı aydır işler öyle bir rayından çıktı ki!.. Eskiden iş çıkışı gider bir yerde oturur bir bira içerdim. Aylardır onu bile yapamıyorum. Üstelik ailemle yaşıyorum” diyor.
“İçkideki verginin mürekkebi hala damağımda!..”
Arkadaşı 27 yaşındaki Aslıhan Akhan da Haliç Üniversitesi Aşçılık Bölümü mezunu... Sözü, Arda’nın bıraktığı yerden alıyor. “Bir bardak çay olmuş 15 lira. Çaya 15 lira vereceğime biraya 45 lira veririm daha iyi. Bari bir saatliğine bile olsa hayat pahalılığını unuturum” diyor gülerek. Hızını alamıyor, “İki gün önce bir mekana gittim. Kokteyl 160 liraydı. Dün akşam aynı yere gittim, 200 lira olmuş” diye devam ediyor.
“Biliyorsun, içkilerdeki vergi oranı çok yüksek” der demez, “Bilmez miyim, verginin mürekkebi hâlâ damağımda” diyor kahkaha atarak, hepimizi güldürüyor.
Aslıhan da 7.500 TL maaş alıyormuş. Ailesiyle yaşıyor, maaşını tek başına harcıyor. Ailesine destek vermiyor ama ay ortası gelmeden onlardan destek peşine düşüyor! Aslıhan gördüğüm en neşeli gençlerden biri... Bir o kadar da güzel. Fotoğrafını görmenizi çok isterdim ama ne dersem diyeyim ikna edemedim. İki arkadaşı baş başa bırakıp aynı mekanda başka bir masaya yanaşıyorum. 20’li yaşlarının ortalarındaki bir gence “Enflasyon” der demez ben, “İlk fırsatta bu ülkeden kaçacağım. En uzağa, en özgürüne... Mümkünse Kanada’ya” oluyor cevabı. İsmini vermiyor, öyle çok muhabbet etmeye de niyetli değil. Fena da içmemiş gibi, şimdiden Kanada’ya uçtu bile!