13 Ekim 2024, Pazar Gazete Oksijen
21.04.2023 04:30

TRT’de bir darbe eleştirisi

Nur Yoldaş’ın seslendirdiği Sultan-ı Yegâh, memleketin en bilinen şarkılarından. Eskimiyor, gençler arasında mor ve ötesi ile popülerliğini sürdürüyor

Memleketin hâlâ en özel albümlerinden. Sultan-ı Yegâh, Attilâ İlhan’ın ilk baskısı 1973 yılında yapılan Tutuklunun Günlüğü kitabında yer alan incesaz bölümündeki şiirlerden biri. Kaptan namıyla maruf şair, aynı kitabın sonuna iliştirdiği meraklısı için ekler bölümünde şiir hakkında şu bilgileri veriyor: “[bu şiir] özellikle son beşliğinde, 12 Mart karanlığını vurguladığı için bence ilginçtir. (…) şiirin son mısraları 12 Mart dramını şu sözlerle 40 karanlığına bağlıyor: ‘bir başkasının yaşantısıdır dönüp arkamıza baksak / çünkü yaşadıklarımız başkasının yargısına tutsak / su yasak rüzgâr yasak açık kapılar yasak / belki bu karanlıkta yasakları yasaklasak / başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâh’ın’.

12 Mart Muhtırası sonrasında yazılan, o günleri anlatan bu şiir, 12 Eylül’ün en karanlık günlerinde TRT’de yayınlanıyordu. Sonra bir gerekçeyle yasaklandı: Prozodi hatası. Ergüder Yoldaş, çözümü şarkıyı değiştirmekte buldu ve “sultan-ı yegâh”ı terk harf değiştirerek “sultan-i yegâh” yaptı. Sonrasında şarkı serbest kaldı.

Asıl sorun başkaydı elbette: Darbe zamanı darbe eleştirisi yapan şarkı, devletin televizyonunda yayınlanıyordu ama takıldıkları bu değildi. Hikâyenin bundan sonrasını, Ergüder Yoldaş’ın son kompozisyon öğrencisi Ercan Çakır’dan dinleyelim: “Attilâ İlhan İstanbul’a kesin dönüş yapmıştı. Ben, Nur ve Hoca hoş geldiniz demek için gittik evine. (…) Sohbet güzel giderken birdenbire Attilâ İlhan ‘Yaaaa arkadaş, sizdeki nasıl bir cesarettir, nasıl bir yürektir ha! İyi yürek yemişsiniz demek! Hem de böyle bir dönemde! Pes! Ben Sultan-ı Yegâh’ı darbeyi eleştirmek için yazmıştım,’ dedi. 12 Eylül’ün hemen sonrasındayız ya. ‘Allah’tan hiç kimse anlamadı,’ dedi. (…) O hafta içi tekrar bir çalışmamız var Hoca ile, dediğim gibi sürekli çalışıyoruz birlikte. Yine evine gittim. Çalışmayı bitirdik. (…) Kapıya geldik, şöyle durdu ve dedi ki ‘Sen, Sultan-ı Yegâh’ın darbeyi eleştirmek için yazıldığını biliyordun değil mi?’ dedi. 
‘Evet,’ dedim. ‘Niye bana söylemedin?’ dedi. Ben de ‘Söyleseydim besteler miydiniz? Diyelim ki bestelediniz, bu kadar özgür olabilir miydiniz?’ dedim. Şöyle bir on, on beş saniye durdu, tuttu beni kucakladı, yanaklarımdan öptü, ‘İyi ki de öyle yapmışsın,’ dedi ve beni gönderdi.”