29 Nisan 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
12.04.2024 04:30

Belediye başkanlarına açık mektup

Size bu mektubu yazma nedenim, önünüzdeki beş yılda masanıza gelecek projelerde önceliği çocuklara ve gençlere vermenizi rica etmek. Çünkü uzun vadede en kalıcı yatırım, çocuklara ve gençlere yapılan yatırımdır. Eğer müsaade ederseniz size değerlendirmeniz için dört somut proje önereceğim. Bu projelerin her biri bilimsel olarak sağlam bir temele dayanıyor ve ciddi bir toplumsal ihtiyaca yanıt veriyor


Sayın Başkanım,

Öncelikle sizi tebrik ediyorum. Zorlu bir propaganda döneminin ardından başkanlık koltuğuna oturdunuz. Bayram dönüşü sizi zorlu bir beş yıl bekliyor. Bir tarafta kriz döneminde artan ihtiyaçlar, diğer tarafta azalan gelirler nedeniyle önümüzdeki dönemde ancak sınırlı sayıda projeyi hayata geçirme fırsatınız olacak. Size bu mektubu yazma nedenim de o projelerde önceliği çocuklara ve gençlere vermenizi rica etmek. Çünkü artık bilimsel olarak biliyoruz ki uzun vadede en kalıcı yatırım, çocuklara ve gençlere yapılan yatırımdır. Eğer müsaade ederseniz size değerlendirmeniz için 4 somut proje önereceğim. Bu projelerin her biri bilimsel olarak sağlam bir temele dayanıyor ve ciddi bir toplumsal ihtiyaca yanıt veriyor. Bu projeleri masanıza gelen diğer projelerden ayıran bir diğer nokta ise seçmen kitlesi. Önereceğim bu projelerden faydalanacak grup kadar stratejik oy veren başka bir grup yok. Bir başka ifadeyle, bu 4 projeyi hayata geçirerek hem ciddi bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp ülkemizin geleceğine köklü bir yatırım yapmış olacaksınız hem de bir sonraki seçimde oyunu hizmete bakarak veren seçmen kitlesinden hak ettiğiniz desteği alacaksınız.

Neden çocuklar ve gençler?

Önce sayıları hatırlayalım. Nüfusumuzun yarıya yakını 30 yaşın altında. 20 milyon genç ilk ve ortaöğretime devam ediyor. Yaklaşık 7 milyon genç üniversitelerde okuyor. Bunun yanına ne okulda ne işte ne de başka bir uğraşta olan, bizim ‘ev genci’ dediğimiz grubun sayısı da çoktan milyonları aştı. Türkiye, eğer bu yüzyılda iddiasını devam ettirmek istiyorsa çocuklarını ve gençlerini geleceğe çok daha iyi hazırlamak zorunda. Merkezi hükümet, bu alandaki başarısızlığını kendi de kabul ediyor ve çözmek için şimdiye kadar bakanları değiştirmekten öte bir şey yapmadı, bir reform hayata geçiremedi. O nedenle çocuklarımızın ve gençlerimizin, geleceğe daha güvenle bakabilmek için belediye hizmetlerine ihtiyacı var. Halka en yakın olan yönetim birimi olarak belediyeler, tüm dünyada eğitim başta olmak üzere çocukların gelişimi için hizmetlerde öncü kurumlardır. Türkiye’de de son yıllarda başta İstanbul ve Ankara olmak üzere pek çok yerde bu anlamda doğru adımlar atıldı. Benim sizden ricam bu adımları Anadolu’nun her köşesine yaymanız ve daha da ileri götürmenizdir. 

Veri ve bilimsel dayanaklara bakarak karar verin

Somut proje önerileri sunmadan evvel şunu da belirtmek isterim. Önümüzdeki dönemde özellikle çocuklar ve gençlerle ilgili size pek çok proje gelecektir. Bu projeler arasında kısıtlı kaynaklarla en doğru yatırımı yapmak için lütfen şu iki kriteri kullanın: İhtiyacın boyutu nedir? Hayata geçireceğimiz projenin işe yaradığını gösteren bilimsel bir kaynak var mı? Bu anlamda ilk maddeyi yerine getirmek için, yani ihtiyaç analizi yapmak için ilk yapılması gereken iş “İdare ettiğiniz yerleşim biriminde her sene kaç bebek doğuyor, okul öncesi dönemde kaç çocuk yaşıyor, okullarda kaç çocuk okuyor, üniversiteye kayıtlı kaç genç var ve toplamda kaç ‘ev genci’ var?” sorularına yanıt vermek.  Bu temel verileri çıkarttıktan sonra sizden ricam doğum öncesinden başlayarak farklı yaş gruplarına yönelik olarak hazırladığım şu 4 projeyi değerlendirmeniz. Her biri bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış bu projeler hayata geçtiğinde çok değil birkaç yıl sonra göreceksiniz ki yönettiğiniz şehirde çocuklar ve gençler biraz daha başarılı, biraz daha mutlu biraz daha sağlıklı bir şekilde hayata atılacak.   

Hoş geldin bebek paketi

Kalkınma iktisatçıları ile eğitimcilerin üzerinde uzlaştığı en temel konu, okul öncesi dönemin insan gelişimi açısından en kritik dönem olduğu gerçeğidir. Okulda ve hayatta başarının birinci belirleyicisi ev olduğuna göre bizim müdahale etmemiz gereken ilk alan, çocukların doğumdan itibaren ilk üç yılı geçirdiği ev ortamıdır. İnsan beyninin gelişimi yüzde 90 oranında daha çocuk okula başlamadan tamamlanıyor. Yönettiğiniz şehirde dünyaya gelen bebekler daha ilk gün iki sınıfa ayrılıyor. Evde sağlıklı ve zengin bir öğrenme ortamına sahip olan çocuklar ve diğerleri. İlk gruptaki şanslı çocuklar okula daha hazır başlıyor. Bu imkandan mahrum olan çocuklar ise okula ve hayata bir sıfır geride değil, çoğu zaman hükmen yenik başlıyor. O nedenle benim size önereceğim ilk proje, şehrinizde dünyaya gelen her çocuğa daha hastaneden eve geldiği gün içinde zengin öğrenme ürünleri olan bir hediye paketi vermek. Bu paketin en önemli unsuru kuşkusuz piyasada ancak varlıklı ailelerin satın alabildiği bebek kitapları. Şimdiye kadar İstanbul ve İzmir belediyeleri tarafından başarıyla uygulanan bu projenin önümüzdeki dönemde tüm Türkiye’de uygulanması kuşkusuz ülkemizin geleceğine yapılmış olan en anlamlı katkılardan biri olacak.

Her mahalleye kaliteli bir kreş

İlk üç yılda evde, kitaplarla zenginleştirilmiş ortamda yetişen çocukların ikinci üç yılda ev dışında zengin bir öğrenme ortamına ihtiyacı var. Nobel Ekonomi Ödülü almış olan James Heckman’ın hesabına göre okul öncesi döneme yapılan her bir yatırım yedi kat geri dönüyor. İlkokulda bu yarıya düşüyor, lise dönemi geç; üniversite ise yapılan yatırımın geri dönüş oranı bakımından en atıl dönem. Türkiye’de okul öncesi eğitim hem pahalı, hem sınırlı. O nedenle Türkiye’nin her yerinde belediyelerin acil olarak okul öncesi eğitime girmesi ve her mahalleye bir kreş açması gerekiyor. Bu uygulamayı pek çok belediye geçen dönemde uygulamaya başladı. Eğer yönetime geldiğiniz belediyede bu uygulama yoksa özellikle yoksul ailelerin çocuklarının yaşadığı mahallelerden başlayarak belediye kreşlerini hayata geçirmeniz geleceğimiz adına yapacağınız kalıcı yatırımlardan biri olacak. Yönettiğiniz bölgede her çocuğun 3 yaşından itibaren sınırlı da olsa oyun bazlı, kaliteli bir öğrenme ortamına kavuşması, Türkiye’ye çok kısa sürede eğitimde sınıf atlatacak bir hamledir.

Dünya dijital teknoloji devrimi yaşıyor. Türkiye’nin PISA sınavlarında üstün başarı seviyesine ulaşan öğrenci oranı fen ve matematik alanlarında çoğu sene yüzde 1’in bile altında kalıyor! Bu yüzyılda ileri teknolojiye dayalı kalkınma için STEAM denilen, fen, matematik ve tasarım gibi alanlarda ileri seviyede beceriye sahip gençler yetiştirmek zorundayız. Bunu şimdilik testlere odaklanmış okullarda yapmak maalesef söz konusu değil. Dünyada STEAM eğitiminde başarılı uygulamalara baktığımızda karşımıza çıkan örneklerin neredeyse tamamı bizim bir dönem Köy Enstitüleri’nde uyguladığımız atölye bazlı ‘yaparak yaşayarak’ öğrenmeye dayanıyor. Dünya değişti ama öğrenme yöntemi değişmedi. O nedenle her belediye görev sınırları içinde bir Kent Enstitüsü açmalı ve çocuklarımızın bilimi, teknolojiyi, mühendisliği, sanat ve tasarım ile matematiği yaparak öğrenmesine fırsat sunmalı. Kent Enstitülerinde gönüllü olarak görev alacak sanatçılar, mühendisler, bilim ve teknoloji profesyonelleri hem çocuklarımızın hayal dünyasına katkıda bulunacak hem de mentorluk yaparak onların gelecekte birer bilim insanı, sanatçı ve yaratıcı profesyonel olmasını sağlayacak. Biz yüz yıl evvel Köy Enstitüleri’nin temelini atarak dünyaya model üretmiş bir halkız, şimdi çok daha iyisini yine yerelden, Anadolu’nun dört bir yanından dünyaya sunabiliriz. 

Girişimcilik merkezleri

Türkiye’nin kalkınması katma değeri yüksek ekonomiye geçmesine bağlı. Bu yeni ekonominin girdisi ise ne hammadde ne de finansal kapasite, bu ekonominin girdisi girişimcilik. Dünyada girişimciliğin geliştiği ülkeler ekonomilerini katlarken hammadde ve sermayeye dayalı ülkeler geriliyor. Türkiye maalesef ikinci grupta ve orada da malum hem sermayemiz sınırlı hem hammadde bakımından şanslı değiliz. Bu durumda bizim kalkınabilmemiz ülkemizde daha çok girişimci çıkmasına bağlı. Milyonlarca üniversite mezununun işsiz olduğu, evlerinde oturan gençlerin Avrupa’daki bazı devletlerin toplam nüfusunu bulduğu ülkemizden girişimci çıkmıyor. Peki neden? Girişimcilik doğuştan gelmiyor. Girişimcilik öğretilen bir beceri ve işte bu noktada belediyelere büyük iş düşüyor. Bizim her sene tarımdan turizme farklı alanlarda yüz binlerce girişimciye ihtiyacımız var. Önümüzdeki dönemde her belediye bir girişimcilik ofisi ve kuluçka merkezi kurarak bu açığı yerelden başlayarak kapatabilir. 

Listeyi uzatabilirim ancak sizin zamanınız az, benim köşem kısıtlı. Umut ediyorum ki bu 4 projeyi ve veriye-bilime dayalı proje seçme yöntemini önümüzdeki 5 yıl boyunca hayata geçirme fırsatınız olur. Eğer bu süreçte benim ya da meslektaşlarımızın destek, alkış ve dostane eleştirisine ihtiyaç duyarsanız buradayız. Yolunuz açık olsun.