İspanya, Norveç ve İrlanda'nın geçen çarşamba bağımsız Filistin devletini tanıma kararı alması, dünyadan Gazze Şeridi'nde Hamas'ı yok etmesine izin vermesini isteyip Hamas üyesi olmayan Filistinlilerle yeni bir gelecek kurmak için çabalamayı reddeden İsrail'in mevcut aşırı sağcı hükümetinin etrafına örülen itiraz duvarına eklenen son tuğla oldu.
140'tan fazla ülke ve Vatikan, Filistinlilerin Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs'te bir devlete sahip olma hakkını tanıyor. Ancak bu tablodaki dikkat çeken husus, önde gelen Batı Avrupa ülkelerinin ve ABD'nin, barışın iki taraf arasında sağlanması gerektiğini savunup o noktaya doğru yol almaya ayak direnmiş olmalarıydı. Ta ki bugüne kadar.
Kısa vadede İsraillileri etkilemez
Ben bu konuya hep pratik bir açıdan baktım: Sınırları belirlenmemiş, var olmayan bir Filistin devletinin tanınması, gerçek hayatta sürdürülebilir olan tek çözüme, yani Yahudiler ve Filistinlilerin oluşturacağı iki devletin barışına yol açacak mı? Cevap hem evet hem de hayır.
İsrail Demokrasi Enstitüsü Başkanı Yohanan Plesner diğer demokratik ülkelerden gelen bu diplomatik tanıma kararlarının kısa vadede İsrail halkını harekete geçirmeyeceğini söylüyor. Plesner, 7 Ekim'de Hamas tarafından işlenen korkunç cinayetlerin, tecavüzlerin ve insan kaçırmaların ardından, Avrupalıların “Filistin’in demilitarize edilmesinden ya da Filistinlilerin Hamas'ı reddetme yükümlülüğünden bahsetmeden” İsrail’e Filistin devletini kabul etmesi gerektiğini söylemesinin ülkedeki sessiz çoğunluk tarafından “reddedileceğini” söyledi.
Ancak uzun vadede, tam da bu tür diplomatik şoklar İsrail'deki muhalefet liderlerinin sonunda bu konuda neyin söylenip neyin söylenemeyeceğini belirleyen Başbakan Benjamin Netanyahu'nun çekiminden kurtulup İsrail'in kabul edebileceği şartlarda iki devletli çözüm çağrısı yapmaya başlamasına yol açabilir. Bunun işaretlerini şimdiden görmek mümkün.
Sancılı bir süreç
Ancak bu gerçekleşmezse İsrail'in başı büyük bir belaya girecek. 1990'larda Nelson Mandela'nın anket ekibinde yer alan Craig Charney, Avrupa ülkelerinin Filistin devletini tanımasının “İsrail'in rotasını değiştirmemesi halinde bir kasırgaya dönüşecek büyük bir rüzgar olduğunu” söyledi.
Charney, Güney Afrika'nın apartheid rejiminin izolasyonunun 1960'larda gönüllü bir silah ambargosuyla başladığını, Soweto ayaklanmasından sonra 1970'lerde resmi bir BM silah ambargosuna dönüştüğünü, 1980'lerin başında kampüslerde ve yönetim kurulu odalarında popüler bir dava haline geldiğini, 1980'lerin ortasında daha geniş bir ekonomik, askeri ve seyahat ambargosuna evrildiğini ve sonunda iki büyük lider, Mandela ve F.W. de Klerk, apartheid'ı sona erdirmek için ortaya çıkana kadar bu durumun devam ettiğini anlattı. Fakat şunu da ekledi: Bu çok sancılı bir yolculuktu.”