18 Nisan 2024, Perşembe
10.02.2023 04:30

Savaşın ikinci yılı daha zorlu geçecek

Rusya’nın Ukrayna’yı topyekun işgali ve Ukrayna’nın ABD öncülüğündeki Batı koalisyonu tarafından desteklenen güçlü cevabı bir yılı doldurmak üzereyken şu soruya acil cevap gerekiyor: Nasıl olur da 23 Şubat 2022’de Amerika’daki hemen hiç kimse Rusya’nın Ukrayna’yı istilasını durdurmak için Ruslarla dolaylı bir savaşa girmenin bizim için temel bir ulusal çıkar olduğunu konuşmaz? Halbuki şu anki anketlere göre Vladimir Putin yönetimindeki Rusya ile doğrudan çatışma riskine karşın Amerika’da büyük çoğunluk Ukrayna’ya sağlanan silah ve yardımları küçük bir düşüşe rağmen büyük ölçüde destekliyor.

Elbette bunu Ukrayna’da savaşan Amerikalı asker olmamasıyla açıklamak mümkün. Şu anda sadece silah ve paramızı riske atıyoruz duygusu hakim. Savaşın gerçek yükünü Ukraynalılar çekiyor.

Ama muhtemelen çoğu Amerikalının tam olarak ifade edemeyeceği, belki gönülsüzce kabulleneceği bir açıklama daha var.

Bugün içinde yaşadığımız dünyanın Amerika’nın gücüyle şekillendiğini içten içe biliyorlar. Tabii ki gücümüzü her zaman akıllıca kullanmadık, üstelik müttefiklerimiz olmadan başarılı olamazdık. Ancak 1945’ten beri gücümüzü akıllıca kullandığımız ve müttefiklerimizle uyum içinde olduğumuz ölçüde liberal bir dünya düzeni kurduk ve koruduk. Bu da ekonomik ve jeopolitik açıdan menfaatimize oldu.

Robert Kagan’ın kitabı bu yılın başında çıktı.

ABD ve NATO’daki müttefiklerini Putin’in “ya benimsin ya toprağın” işgaline karşı koyması için Ukrayna’ya yardım etmeye götüren temel sebep bu liberal düzeni korumaktı. II. Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez bir Avrupa ülkesi diğerine böyle saldırıyor.

Kötü habere geçelim. ABD ve müttefikleri savaşın ilk yılını görece rahat geçirdi. Silah, yardım ve istihbarat sağladık, Moskova’ya yaptırımlar uyguladık ve gerisini, yani Putin’in ordusunu kırıp geçirme ve Rus kuvvetlerini Doğu Ukrayna’ya itme işini Ukraynalılara bıraktık.

İkinci yılın bu kadar rahat geçeceğini sanmıyorum.

Hazır mısın Joe?

Artık biliyoruz ki Putin daha da inatçı ve savaşın yıldönümünde yeni bir hamle için 500 bin civarı yeni askeri seferber ediyor. İçlerinde paralı askerler, hükümlüler ve acemiler bulunsa da savaşta asker mevcudu önemli.

Putin, Joe Biden’a aslında şunu söylüyor: Bu savaşı kaybetmeyi göze alamam ve Ukrayna’dan kayıplarımı haklı çıkarabilecek bir kazanımla ayrılmamı sağlamak için her türlü bedeli öderim ve her türlü yükü üstlenirim. Ya sen, Joe? Peki ya Avrupalı arkadaşlarını ? “Liberal düzeninizi” sürdürmek için her türlü bedeli ödemeye ve her türlü yükü omuzlamaya hazır mısınız?

İşler korkutucu bir hal alacak. Üstelik birçok insan bu uzun barış döneminin nasıl sağlandığını unutmuş durumda.

ABD hala yeterli mi?

1999 tarihli “Küreselleşmenin Geleceği: Lexus ve Zeytin Ağacı” kitabımda küresel ticaret ve bağlantı becerisindeki yükselişin bu alışılmadık barış döneminde çok büyük rol oynadığını söylerken bir yandan da “piyasanın gizli eli gizli bir yumruk olmadan asla işlemez. F-15 üreticisi McDonnell Douglas olmadan McDonald’s yaşayamaz” demiştim. Birilerinin düzeni sürdürmesi ve kuralları koyması gerekir.

Bugüne kadar bunu yapan ABD oldu ve 1962 Küba Krizi’nden bu yana söz konusu rolün ilk kez bu ölçüde bir testten geçeceğini düşünüyorum. Hala yeterli miyiz?

Söz konusu güçlüğü daha geniş bir tarihsel bağlama oturtan yeni ve önemli bir kitap var. Brookings Enstitüsü’nden tarihçi Robert Kagan, “The Ghost at the Feast” kitabında Amerikalıların uluslararası siyasetten uzak durma yönündeki tavrına rağmen yüz yılı aşkın süredir çoğu Amerikalının ABD’nin gücünü kullanarak liberal dünyayı biçimlendirmesine destek verdiğini iddia ediyor.

Kagan’ı arayıp Ukrayna savaşını neden tesadüfen dahil olduğumuz bir şey olarak değil de yüz yıldır süregelen ABD dış politikasının doğal uzantısı olarak gördüğünü sordum. Savaşın ikinci yılına girerken bunları konuşmak önemli.

Kagan şöyle anlatıyor: “Kitabımda Franklin Roosevelt’in 1939’daki Ulusa Sesleniş konuşmasından alıntı yaptım. Amerikan güvenliğinin hiçbir şekilde tehdit altında olmadığı bir dönemde, Hitler henüz Polonya’yı istila etmemişken ve Fransa’nın düşüşü akıllara bile gelmezken Roosevelt insanların sadece kendi yurtlarını değil kiliselerinin, hükümetlerinin ve medeniyetlerinin üzerine kurulu olduğu inanç ve insanlık ilkelerini savunmaya da hazırlıklı olması gereken’ zamanlar olduğunu ısrarla ifade ediyordu. Her iki dünya savaşında ve Soğuk Savaş boyunca Amerikalılar kendini savunma dürtüsüyle değil tıpkı bugün Ukrayna’da yaptıkları gibi liberal dünyayı militarist otoriter hükümetlerin çıkardığı zorluklara karşı savunmak için hareket etti.”
Peki bu savaşta Ukrayna’yı desteklemek sadece stratejik çıkarlarımıza hizmet etmiyor mu? Değerlerimizle nasıl örtüşüyor?

Kagan’a göre uluslararası ilişkiler kuramcıları “bize çıkarlar ile değerlere ayrı ayrı bakmayı öğretti. Bu fikre göre tüm uluslar için çıkarlar yani güvenlik ve ekonomik refah gibi maddi kaygılar illa ki değerlerden önce geliyordu. Ama ülkeler gerçekte böyle davranmıyor. Soğuk Savaş sonrası NATO’nun genişlemesine rağmen Rusya’nın batı sınırları tarihinde hiç olmadığı kadar güvenliydi. Yine de Putin Rusya’nın güvenlikten ziyade onur ve kimlik meselesi olan geleneksel süper güç emellerini yerine getirmek adına ülkesini daha güvensiz hale getirmekten geri durmadı.”

Aynısı Tayvan’ı geri almak isteyen Çin Devlet Başkanı Şi Cinping için de geçerli görünüyor.

Öte yandan Demokrat Biden ve Senatosu tarafından kabul gören bu argümanın birçok Cumhuriyetçi tarafından kabul edilmediği görülüyor. Neden böyle?

Kagan’a göre “Amerikan dış politikasına dair tartışmalar hiçbir zaman sadece dış politikadan ibaret değildir. Uluslararası ilişkilerde liberal Demokratlara değil faşist güçlere yakındılar. Mussolini hakkında olumlu düşünceleri vardı, Nazi destekli faşist Franco’ya karşı İspanyol Cumhuriyetçilere yardım edilmesine karşı çıktılar ve Hitler’i Sovyetler Birliği’ne karşı kullanışlı bir tampon olarak gördüler. Bu yüzden günümüzde bu kadar çok Cumhuriyetçinin Putin’e zaafı olması şaşırtıcı değil. Onu dünyadaki liberal karşıtı haçlı seferinin lideri olarak görüyorlar.”

Sol ne diyor?

Ama solda da şu aynı meşru soru duyuluyor: Rusya’yı Doğu Ukrayna’dan çıkarmak uğruna III. Dünya Savaşı riskine girmeye değer mi? Şu ana kadar verdiğimiz zarar sebebiyle Putin kısa süre sonra Ukrayna benzeri yeni bir denemeye kalkışmaz mı? Kirli bir anlaşma yapma vakti gelmiş olabilir mi?

2023’teki dış politika tartışmalarımızın merkezinde bu sorunun olabileceğini düşündüğümden Kagan’a danıştım.

“Rus kuvvetlerini Ukrayna topraklarından çıkarmayan her pazarlık ancak geçici bir ateşkes olur ve Putin’in bir sonraki girişimiyle sona erer. Tıpkı Stalin’in II. Dünya Savaşı’nda yaptığı gibi Putin Rus toplumunu tamamen askerleştirme sürecinde. Uzun vadeli bakıyor ve çatışma sürdükçe ABD ve Batı’nın bıkma ihtimaline güveniyor. Quincy Enstitüsü ve Kongre’deki sol ve sağ görüşlü izolasyon yanlıları ise şimdiden bezdiklerini söylüyor.”

“ABD’nin kusurları ve zaman zaman gücünü aptalca kullandığı ortada. Ama ABD hiçbir şeye karışmasa dünya ne halde olurdu sorusunu dürüstçe cevaplayamazsanız bu çetin sorunları ciddiye almıyorsunuz demektir.” 

© 2023 The New York Times Company