Paris, 6 Temmuz 1923. Mathurins Sokağı 40 numaradaki Théâtre Michel. Dadaistler ve gelecekteki gerçeküstücülerin kopuşunun yaşanacağı “Le Cœur à barbe” gecesi. Polis baskınıyla sonuçlanacak gecenin aktörleri Tristan Tzara, Paul Eluard, Robert Desnos, Andre Breton, Benjamin Péret. Localardan birinde Man Ray ve yakın arkadaşı Pablo Picasso var. İkisinin arasında ise, yıllarca Man Ray’ın hayat arkadaşı olan, 1920’li yıllar Montparnasse’ının en bilinen, dikkat çekici isimlerinden model, dansçı, şarkıcı, oyuncu, ressam Alice Ernestine Prin oturuyor. Nam-ı diğer Montparnasse Kraliçesi Kiki. 2 Ekim 1901’de doğan Alice Prin, hayatının her dönemini uçlarda yaşamış özel bir karakter. Jose-Louis Bocquet’nin hikâyesini yazdığı ve Catel’in çizdiği 2007 tarihli çizgi-roman Montparnasse’lı Kiki, biz okurları, bu özel karakterin izinde ve olağanüstü bir dönemin atmosferinde yürüyüşe çıkarıyor. Yani kitabı sadece bir çizgi-roman olarak tanımlamak haksızlık; ciddi ve zihin açıcı bir biyografi ile karşı karşıyayız. Asıl adı Catherine Muller olan Catel, Fransa’nın önde gelen çizerlerinden. Bu senaryo üstüne yoğun bir çalışma dönemi geçirmiş. Kimi zaman karikatüre yaklaşan karelerde, özellikle tarihsel kişilerin portre çalışmalarına özel bir önem vermiş. Geniş plan-yakın plan dengesi, okuru hızla hikâyenin atmosferine sokuyor. Ayrıntıya önem veren çizgisinde, kalın hatların ve siyah-beyazın gücünden yararlanıyor. Hikâyenin karelerinde Catel’in yumuşak bileği, hassas taramaları ve Fransa-Belçika çizgi ekolünü bilenler için tanıdık kamera açıları hissediliyor.
20'nci yüzyılın ilk bağımsızı
1913’te geldiği Paris’te türlü işe girip çıkan Alice, henüz 16 yaşındayken Montparnasse’taki bohem yaşantıyı keşfeder. Kısa sürede, dışavurumculuğun önde gelen isimlerinden Chaim Soutine’e modellik yaparak girdiği dünyanın en önemli isimlerinden biri haline gelir. 1917’de ona Kiki adını veren Mendjisky’nin ve ömür boyu dostu olacak Foujita’nın yanı sıra Modigliani, Utrillo, Kisling ve daha pek çok önemli ressamın modelliğini yapar. Ama hayatının asıl önemli dönüm noktası 1921’de Amerikalı ressam ve fotoğrafçı Man Ray’la tanışmasıdır. Ray ve Kiki yıllar boyunca, tutkunun ve nefretin sınırında, özgür ve kalabalık bir ilişki yaşarlar. Picasso, Cocteau, Tzara, Bréton, Eluard, Gertrude Stein, Matisse, Léger, Picabia, Mirò, Buñuel, Aragon, Desnos, Hemingway, Fitzgerald ve daha pek çok isim bu yaşamın bir parçasıdır. Kiki bir fırtına gibi geçer girdiği hayatlardan; Hollywood’a gider, revülerde dans eder, şarkı söyler, filmlerde oynar, resim yapar ve canının çektiği herkesle sevişir… Hüzünlü bir sonu var Kiki’nin. İnsanı girdabına çeken bir kadın. Kendisinin de sürekli alay ettiği o kemikli burnu ve pervasız halleriyle sanat felsefesinin dönüşüm dönemindeki varlığı o kadar sürüklüyor ki insanı, kitabı kapatınca işi bitmiyor okurun. Saatler süren bir internet aramasına hazır olun; bütün o resimleri, fotoğrafları görmek isteyeceğinize eminim. Her birinin hikayesinde müthiş bir yolculuğa çıkacaksınız. Çünkü sanat tarihçilerinin de dediği gibi Alice Prin, nam-ı diğer Montparnasse’lı Kiki “yirminci yüzyılın ilk gerçek bağımsız kadını”.- Montparnasse’lı Kiki / Jose-Louis Bocquet / Çizen: Catel Jose / Çeviren: Nizamettin Kasap / Bilgesu Yayıncılık / Çizgi Roman / 416 Sayfa