03 Mayıs 2024, Cuma Gazete Oksijen
05.11.2021 04:30

Savaşmak mecburiyet mi?

Savaş karşıtı Stefan Zweig, Mecburiyet’te savaşın yıkımıyla bir aşk öyküsü üstünden hesaplaşıyor

Stefan Zweig son yıllarda ülkemizde çokça okunan bir yazar. Olağanüstü biyografi çalışmaları ve anlatıları yayımlanıyor. Zweig’ın uzun öykülerini, novellalarını çok sevmişimdir. Mecburiyet de bu çalışmalarından biri. Savaş karşıtı bir aydın olarak tanınan yazar, bu kısa ve güçlü anlatısında, savaşın yıkımıyla bir aşk öyküsü üstünden hesaplaşıyor. Mecburiyet, yaklaşık 60 sayfalık bir uzun öykü. Savaş sırasında askere alınmamak için İsviçre’ye kaçmış olan ressam Ferdinand’ın askerliğe uygunluğunun saptanması için konsolosluğa davet edilmesiyle başlar anlatımız. Ferdinand’ın geriliminin bir ucunda kendisinin savaşla ve görevden kaçan insan olmakla ilgili düşünceleri, diğer ucunda ise karısı Paula’nın şiddet karşıtı duruşunu bozmaması yolundaki telkinleri vardır.  

Vatanseverliğin ölçüsü ne?

Ressam Ferdinand ve karısı Paula’nın yaklaşık iki güne sığan hikâyesi, güçlü bir sivil itaatsizlik metni. Kendi hikâyesine benzer bir noktadan yola çıkan Zweig, zihnindeki gel-git’i bu iki karaktere bölmüş. Böylece devlet makinesinin amaçladığı savaş ile insan olmanın arzuladığı barış arasındaki tartışmayı da aktarabilmiş. “İnsanlığın ötesinde bir vatanım, insanları öldürmek gibi bir hırsım yok ama beni ele geçirdiler, askere gitmek zorundayım” diyen ressam Ferdinand ile “İnsanın tek bilmesi gereken, insan olduğu ve öyle kalmak istediğidir, o zaman çevresindeki laflar, bugünlerde insanları uyuşturmak için söylenen o laflar, vatan, görev, kahramanlık, bütün bunlar yalnızca iğrenç kan kokan, insan kanı kokan kelimelerdir” diyen karısı Paula. Bir tarafta vatanseverliğin ölçüsünü “o emri” yerine getirmekte arayan bir adam. Öte yanda vatanseverliğin insan olmakla başladığını, bu yüzden de “o emri” reddetmek gerektiğini söyleyen bir kadın. Zweig’ın savaş karşıtlığı tanıklıkla ve o acıları yaşayarak oluşmuş. I. Dünya Savaşı sırasında gönüllü olarak orduya katılan, hatta önceleri bu savaşı destekleyen Zweig’ın düşünceleri, Galiçya Cephesi’ndeki acılara tanık olduktan sonra değişmiş. Tıpkı 1916’da yazdığı Babil Kulesi ve 1917 tarihli oyunu Yeremya gibi, 1918’de kaleme aldığı Mecburiyet (Der Zwang) bu dönemin eserlerinden biri. Bu çalışmalarının zirvesiyse savaşı net bir dille kınadığı “Yabancı Ülkedeki Dostlarıma” başlıklı açık mektup. Mecburiyet savaşın içinden gelen, bütün o yıkımlara ve bunların insanlık üstündeki etkisine tanık olan bir yazarın isyanı. Bir düşünce takibi yapmak isteyen okurlara Stefan Zweig’ın II. Dünya Savaşı’nın acılarıyla hesaplaştığı Satranç’ı da önermeliyim.  Yüzyıllardır aynı soru: Karanlık ellerin oynadığı bir satranç oyununda savaşçı bir piyon olmak mı yoksa “insanlığın ötesinde bir vatanım yok” diyen barış yanlısı bir insan olmak mı? Mecburiyet / Stefan Zweig / Çeviren: Gülperi Sert / İş Bankası / Roman / 56 Sayfa