Bir yılın daha sonuna geldik. Zorlu bir yılı geride bıraktığımız, belki de daha zoruna adım atmakta olduğumuz herkesin malumu. Kitapların dünyası yani yayıncılık da bu durumdan etkilendi, etkilenmeye de devam ediyor. Her ne kadar tuvalet kâğıdı üstünden konu olduysa da kâğıda gelen zamların kitap fiyatlarını nasıl etkilediği de ortada. Yüzde elli-altmış derken, son noktada yüzde yüzü aşmış durumda bu zamlar. Kâğıdın kalitesine göre oranlar daha da yukarı gidebiliyor. Döviz kuru farkından kaynaklanan artış konusuna girmiyorum bile. Muhtemelen bu yazının yazılmasıyla yayınlanması arasında geçen sürede daha da artmış olacak rakamlar. Çok düşündürücü! Bu üzücü tabloya bakarken kimi markaların yeni bir reklam modeli olarak keşfettikleri “sürdürülebilirlik” kavramı geldi aklıma. Dünya 2050’ye giden yolda bütün kaynaklarını tüketiyor. Bu vahşi tüketime daha ne kadar dayanabileceğimiz belli değil. Şimdilerde markalar “yeniden kullan, daha uzun kullan, değiş tokuş yap, bir başkasının faydalanmasını sağla” gibi önerilerde bulunuyor. Benden üç yaş büyük yeğenime küçülen kıyafetlerle büyümüş biri olarak, bu önerilerin yeni bir buluş gibi önüme getirilmesine gülüp geçiyorum. Sürdürülebilirlik konusuna dair Oksijen sayfalarında çokça yazı yazıldı bugüne kadar, bu konuyu uzmanlarına bırakıp ben yine kitaplar dünyasına dönmek istiyorum. Okul yıllarında kitaplarımızı değiş-tokuş ederdik. Üniversite zamanı bazı kitapları ortaklaşa alırdık. Çok yakın bir arkadaşımla kitaplıklarımız ortak gibiydi, dileyen dilediği kitabı birbirinden alır okurdu. “Ben kitaplarıma dokunulmasına izin vermem” diyenlerden olmadım hiç. Elbette kimi kitaplara dokundurmadım, kitapseverliği tartışılır isimlere bir duvar ördüm ama bu özel durumlar dışında paylaşmak hep hoşuma gitti.
31.12.2021 04:30
Yeni bir yıla girerken
Bir yaz bir ömür
20 Aralık 2024
Yapay zeka ‘biz’e ne yapacak?
06 Aralık 2024
Savaşın derin yaraları ve insanlık hüznü
29 Kasım 2024
Suça ‘sessizlikle’ ortak olmak
22 Kasım 2024
Hiç imza gününe gittiniz mi?
Tüm Yazıları
15 Kasım 2024