5 Ekim 1979, Hafta Sonu gazetesinin manşeti ülke gündemine bomba gibi düştü: İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, şarkıcı Aynur Aydan ile “yakalanmıştı”. Güneş’in ertesi gün Başbakan Bülent Ecevit’e istifasını sunmasıyla siyasi tarihimize “bakan düşüren kadın” maddesi eklenmiş oldu. Bugünden bakınca olayın en ilginç bölümü istifa gibi geliyor bana. Ne yolsuzluk var işin içinde ne rüşvet ne de mafya ilişkisi... Bakan olan biteni birkaç yalanla idare etse, gündemi değiştirse, bugünün tabiriyle “görevinden affını istemese” unutulup giderdi belki de. Zaten Bülent Ecevit ona “Şimdi seçim dönemi, istifa etmesen unutulur gider” demişti. 1979 Ekim’i sadece yaklaşan ara seçimlerle değil, bir yıl içinde yaşananlarla da Türkiye için epeyce çetrefilli bir zaman dilimiydi. Hasan Fehmi Güneş, 120 kişinin ölümüne yol açan Kahramanmaraş katliamının ardından görevden ayrılan İrfan Özaydınlı’nın yerine geleli dokuz ay, Abdi İpekçi öldürüleli sekiz buçuk ay olmuştu. Ülke adım adım darbeye yaklaşıyor, Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel “Bu gidiş Allende gidişi” diyordu.
Tuzak iddiaları
Bu gerginliğin ortasına düşüverdi Aynur Aydan. Kısa süre içinde Aydan’ın AP’ye yakın olduğu, Güneş’e tuzak kurduğu dedikoduları yayıldı ortalığa. Yıllar sonra ise Mahir Kaynak eliyle şu bilgi serildi önümüze: Bu bir CIA-MOSSAD komplosuydu! Güneş, Abdi İpekçi cinayetiyle “fazla” ilgileniyor, durdurulması gerekiyordu. (1987 yılında bir Hürriyet manşeti işi daha da ileriye taşımıştı. Buna göre İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca o dönemde Aynur Aydan’ın evinde saklanmıştı.) Bakan Güneş’in İpekçi cinayetine olduğu kadar Kahramanmaraş katliamına gösterdiği ilginin rahatsız ettiği insanlar vardı. Nitekim katliamın 33’üncü yılında “Faşist bir plandı” diye anlatacaktı; “Engel olmayı bırakın, MİT bizzat katkı yaptı.” Bazen filmin başına ancak sonunu bilince anlam verebiliyoruz. “Bakan düşüren kadın” olayının da basit bir magazin haberi olmanın ötesine geçtiğini kavramak zaman alacaktı. Tıpkı Yassıada mahkemesinde Menderes’in Ayhan Aydan ve Suzan Sözen ile ilişkilerinin yargılamaya “alet” edildiğinin anlaşılması gibi... Geç ve güç.
“Kaset değil, komplo”
Hasan Fehmi Güneş 42 yıl içinde bu konuda neredeyse hiç konuşmadı. Nadiren sarf ettiği cümlelerden birini 2002’de Vatan gazetesinde okumuştuk: “İstifa, gerçek bir Cumhuriyet Halk Partili’nin yapması gereken bir hareketti. Kendi yanlışımı kendim cezalandırdım. Gereğini yaptım.” Edindiği sıfatın hayatı boyunca Aydan’ın peşini bırakmadığını tahmin etmek zor değil. Onu bırakmayan tek şey bu değildi, duyguları da tazeydi. Muhtelif söyleşilerde Güneş’e hala aşık olduğunu, sigara paketini sakladığını, onu hiç unutmadığını anlattı. 2011 yılında siyasete bu kez doğrudan adım atmayı deneyip AK Parti’den İstanbul milletvekili aday adayı olduysa da daha ileri gidemedi. 2010 yılında benzer bir olayın aktörü, dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal oldu. Baykal’ın CHP’li bir kadın milletvekiliyle ilişkisini gözler önüne seren videonun internete düştüğü günü dün gibi hatırlıyorum. Baykal “Kaset değil, komplo” demiş, sonra da genel başkanlık görevinden istifa etmişti. CHP açısından olduğu kadar ülke açısından da “hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı” anlardan biriydi. Bu olay sadece Baykal’ın değil, ondan sonra genel başkanlık koltuğuna oturan Kılıçdaroğlu’nun sırtında da bir yüke dönüştü.