Temmuz ayında yaptığım röportajda uyarmıştı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Mehmet Ceyhan. Demişti ki, “En büyük korkum Ruslar... Rusların kendi ülkelerinde seyahat etmeleri yasak ama Türkiye’ye gelmeleri yasak değil. Gidişat iyiye alamet değil. Sonbaharda vakalar patlar.” Bunu dediği zaman vaka sayımız 5 binlerdeydi. Rusya’da ise pandemi pik yapmıştı ve biz turizmi canlandıralım diye Ruslara kapımızı açtık. Onlar Delta varyantını yaydılar ve dördüncü dalga başladı. Turizm biraz toparlandı belki ama Türkiye günde ortalama 30 bin vaka ve 200-250 ölümle bunun bedelini ödüyor.
TÜRKİYE EN ÇOK VAKA GÖRÜLEN 4. ÜLKE
Reuters’ın bir hafta önce yayımladığı analiz de bunu doğruluyor. Analize göre, Türkiye, dünyada en çok vaka görülen dördüncü ülke. Bizim önümüzde ABD, Rusya ve İngiltere var. Salgının başından bu yana Türkiye’de toplam 8 milyon 290 bin vaka ve 72 bin 500 ölüm kaydedildi. Bir önemli nokta daha var analizde, o da Avrupa’daki dikkat çekici artış. Dünyadaki tüm yeni enfeksiyonların yarısından fazlası, her 4 günde bir 1 milyon yeni enfeksiyonla Avrupa’da görülüyor. Yani Avrupa 5. dalgayı yaşamaya başladı. Avrupa böyle de, peki ya Türkiye?.. Bu soruyu ve fazlasını Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’la konuştuk.
AVRUPA'DA BEŞİNCİ DALGA BAŞLADI
Türkiye, dünyada en çok vaka görülen dördüncü ülke. Siz tam da bu noktada Avrupa’da başlayan 5. dalgaya dikkat çektiniz. Türkiye için risk nedir? Ne olacağını görmek için daha önce yaşanan salgınlara ve salgın eğrisine bakmak gerekiyor. Salgın eğrisi dediğimiz denizin yüzeyindeki dalgalar gibi. Bir dalga görülüyor, bunun bir çıkış kolu var, vakalar artıyor, bir pik noktası oluyor, ondan sonra vakalar azalmaya başlıyor. Sonra bir düz çizgi çiziyor, 1.5 ay kadar, arkasından bir ikinci dalga geliyor, yine bir düz çizgi, sonra üçüncü dalga... Bütün bu dalgalar ya yeni çıkan bir varyant nedeniyle ya da siz tedbirleri azalttığınız için oluyor. Bu aradaki düz çizgiler ise çok önemli. Şu açıdan önemli, o dönemlerde hastanelerdeki doluluğu azaltırsınız, hastalarınız taburcu olmaya başlar, bir sonraki dalgaya hazırlık yaparsınız. Ama eğer dalgalar birdenbire üst üste gelirse, bunları yapmaya vaktiniz olmaz ve mevcut hasta yükünüzün üzerine yeni dalganın yükü biner ve çok zorluk çekersiniz. Avrupa’da yaşanan bu galiba? Maalesef, Avrupa’da hiç beklemediğimiz, ilk defa yaşanan bir durum ortaya çıktı. Pek çok ülke 4. dalgadaki vaka sayısını yavaş yavaş azaltmaya başlamıştı ki, beklenmeyen bir artış görüldü ve yeni bir dalga başladı. Ve bu arada herhangi bir şekilde sağlık sistemini hazırlama gibi bir şansları olamadı. Böyle olunca da Avrupa ülkelerini önümüzdeki günlerde daha kötü günler bekliyor diyebiliriz. Ya Türkiye’nin durumu? Türkiye’de de şöyle bir durum oldu, belki 4. dalga, Mart ve Nisan aylarında yaşadığımız ve günde 63 bin vakayı gördüğümüz 3. dalga kadar kötü olmadı. Ama çok uzun zamandır günde ortalama 30 bin vakalardayız ve ölüm sayısı da 200-250’nin altına düşmüyor. Aynı şekilde Rusya ve İngiltere de bizim gibi vaka sayılarının azaldığı döneme bir türlü geçemediler. Ve bu üç ülkedeki vaka artışları Avrupa’yı da etkiledi. Oysa çoğu ülkede salgın artık inişe geçmişti, vakalar azalıyordu. Fakat o arada, Türkiye, İngiltere ve Rusya’nın etkisiyle, sınırları da iyi koruyamadıkları için ve bu ülkelerde de aşılamalar beklendiği kadar hızlı gitmediği için ve tabii bireysel tedbirler de eskisi kadar sıkı uygulanmadığı için 5. dalga başladı. Türkiye de 5. dalgaya girebilir mi? Biz daha Türkiye’de 4. dalgayı bitiremedik ki, 5. dalgayı yaşayalım! Henüz vakalarda inişe dahi geçemediğimiz için şu anda 5. dalga söz konusu değil. Peki Türkiye’de vakalar neden bu kadar yüksek? Çünkü koronavirüsle mücadele tedbirleri neredeyse hiç yok gibi, aşılama hiç istendiği gibi gitmedi. Bir yandan günde 40-50 bin kişiyi birinci dozla, 10-20 bin kişiyi de üçüncü dozla aşılarken, diğer yandan her gün bunun çok daha üzerinde insan, iki doz aşıyla aşılanmış olmasına rağmen elde ettiği bağışıklığı kaybediyor. Biz bırakın yüzde 80 aşı hedefini, tam tersine aşağıya doğru gidiyoruz. Şu anda ancak yüzde 59’lardayız. Giderek hedefimizden uzaklaşıyoruz. Tabii bunda şu da çok etkili oldu, bizim vakalarımız 5 binlerdeyken Rusları kontrolsüzce ülkeye doldurunca, onlar Delta varyantını yaydılar ve bu 4. dalga başladı. Belki vakalarımız azalacaktı ama arkasından dünyada en çok varyantın görüldüğü İngiltere’ye kapılarımızı açtık ve o yüzden de inişe geçemedik. Şimdi arkasından bir de Hollanda, Fransa, Almanya gibi ara vermeden bir 5. dalgayı yaşarsak o zaman çok daha büyük sıkıntı yaşarız.
TÜRKİYE HİÇ İYİ BİR YERE GİTMİYOR
O zaman ne yapmalı? Bir kere şunu söyleyeyim, ne olup ne olmayacağını bilmiyoruz. Ama salgından kurtulmak için yapılacaklar belli. Bir kere devlet daha fazla kısıtlama tedbiri alacak. Şimdi bunu söyleyince, herkes sanıyor ki yeniden sokağa çıkma yasakları olacak, restoranlar kapanacak. Halbuki bunların bir faydası yok. Bizim önerdiğimiz tedbirler, ne insanların ne ekonominin canını yakacak tedbirler. Mesela, virüsün en çok bulaştığı dört alan var, oralara müdahale etmeniz lazım. En çok bulaş ev ortamında oluyor, ama ona bir şey yapamıyorsunuz. İkincisi, çok sayıda işçi ve memur çalıştıran iş yerlerinde eğer sosyal mesafeyi sağlayamıyorsanız, gerekirse vardiya usulü çalışmayı getireceksiniz. Üçüncüsü, toplu taşıma araçlarında kalabalığın azaltılması lazım. Bu da ancak kademeli mesaiyle mümkün. Dördüncüsü de, kapalı yerlerdeki büyük toplanmaların, nişanların, düğünlerin, kutlamaların, kongrelerin önüne geçmek lazım. Yoksa bu şekilde devam edersek iyi bir yere doğru gitmiyoruz. Bütün bunları yaparken bir taraftan da hızla aşılamayı yüzde 80 oranına getirmemiz lazım. Şu anda yapılan tamamen bırakılmış, giderek aşağıya doğru giden bir aşılama.
ÇOK SIKINTILI BİR DÖNEME GİREBİLİRİZ
Sizce gidişat ne yönde olur? Yeteri kadar tedbir almazsanız vakalar tam da aşağıya inmeden bir 5. dalga başlayabilir. O zaman çok sıkıntılı bir döneme gireriz. Almanya’da yoğun bakıma yatanların sayısının ikiye katlanabileceği söyleniyor. Yani Almanya gibi olabiliriz? Almanya bizim yanımızda ne ki! Yoğun bakım hastalarının ikiye katlanmasıyla, dolması kastedilmiyor. Almanya’nın vaka sayıları şu anda 6-7 binlerde. Ama günlük 1.500 vakadan çıktılar 6-7 bine. Beşinci dalga diye ona diyoruz. Singapur, aşı olmayan Covid-19 hastalarından tedavi masraflarının alınacağını açıkladı. Bu tür tedbirler bizde de alınabilir mi? Böyle pek çok örnek var. Mesela Almanya’da aşı olmayıp hastalananlara yoğun bakımda öncelik verilmiyor. Öncelik, aşılı olanlara veriliyor. ABD’de sağlık personeli arasında aşılanma oranı yüzde 80’di, hükümet bir karar aldı, iki doz aşısı olmayan sağlık personeli hastanelerde, sağlık merkezlerinde çalışamaz dedi. Bir ay içerisinde oran yüzde 99’a yükseldi. Bunların arasından uygulanabilir olanları seçip uygulamak gerekir. Ama şu anda Türkiye’de böyle bir niyet çok görülmüyor. Bizde devletin uyguladığı hemen hemen hiçbir kısıtlama kalmadı. Vatandaşlar da kendi bireysel önlemlerini bıraktılar artık. Maske takan, sosyal mesafeye dikkat eden yok. Bunlara dikkat etmek bile artık tepkiyle karşılanıyor. Dolayısıyla böyle bir ortamda salgının kontrol etmek gibi bir şey söz konusu değil. 5. dalga Türkiye’ye gelirse ne olur? Ne diyeyim, bu sorunun cevabını vermek bile istemiyorum. Gelirse ne olacağını görüyorsunuz. Üçüncü dalgada ne olduysa o olur.
HASTALIK GEÇİRENLERE TEK DOZ AŞI YETER
Hocam, siz “Hastalık da bağışıklık bırakıyor ama bu koronavirüsün ne kadar şiddetli geçirilip geçirilmediğiyle ilgili. Hastalığı hiç belirti göstermeden geçiren birinde oluşan antikor düzeyi ağır geçirenden çok daha düşük” demiştiniz. Ve koronavirüsü atlatan kişilerin ne zaman aşı yaptırması gerektiğiyle ilgili bir tablo vermiştiniz… Evet. Eğer kişi hastalığı belirtisiz geçirdiyse 1 ay, belirtili geçirip hastaneye yatmadıysa 2 ay, hastaneye yattıysa 3 ay sonra aşısını yaptırması lazım. Bu aralıkta aşı yaptırırsa koruyuculuğu devam ettirebilir. Peki hastalığı geçirenler kaç doz aşı olmalı? Şimdiye kadar genel kabul hastalık geçirenlerin de iki doz aşı olmasıydı ama bu son bir ay içinde oldukça fazla veri yayınlandı. Ve bunlar da gösteriyor ki, hastalığı geçirenler tek doz aşı ile oldukça koruyucu hale geliyor. Onun için hastalığı geçirenlere tek doz yeterli diyebiliriz. Sinovac mı, Biontech mi peki? Elimizde Sinovac’la ilgili çok veri yok. Ama mantıken şöyle düşünüyoruz, Sinovac’ın etkisi daha kısa sürüyor, o yüzden bunlara bir vektör aşı uygulaması daha erken ortaya çıkıyor. Yani Biontech’i öneriyorsunuz? Evet.
BIRAKIN AİLELERİ, BEN BİLE BİR ÇOCUK COVİD Mİ, GRİP Mİ ANLAMIYORUM
Şu anda çocuklarda koronavirüs görülme sıklığı nedir? Maalesef orada da durum kötü. Şu açıdan kötü, çünkü çocuklar belirti gösterdiği zaman test yapılamıyor. Okullarda test yok. Deniliyor ki, “Covid belirtileri gösteren iki çocuk varsa, o sınıfta eğitime ara verin.” Şimdi soğuk algınlığı ve grip vakaları artmaya başladı. Test yapmadığınız sürece soğuk algınlığı, grip ve Covid’i birbirinden ayırt etmeniz mümkün değil. Bırakın aileleri, ben bile bir çocuğu bana getirdiğinizde muayene ederek, bakarak, bu Covid, bu soğuk algınlığı diyemem. Bu ancak test yaparak anlaşılabilir. Ama okullarda test olmadığı için ya Covid’li çocuğa, “Bu Covid değil, soğuk algınlığı" deniyor ve bu çocuklar okula, etraflarına, ailelerine Covid bulaştırıyor ya da okul idaresi çok titizse Covid olmadığı halde, nezle geçiren iki çocuk olunca bilinçsiz yere eğitime ara veriyor. Yani her şekilde kötü. Zaten okul taramaları yapılmadan okulların güvenli olması mümkün değil. Peki hastanelerde nasıl bir tablo var? Çocuklarda Covid yüksek. Hem Covid, hem soğuk algınlığı, hem zatürre... Öyleyse ailelere ne öneriyorsunuz? Bir sağlık merkezine gidecekler ve orada test yaptıracaklar. Avrupa’da hızlı antijen testleriyle bakıyorlar. O testler bizde yok maalesef. O testlerin bir an önce alınıp çocuk taramalarında uygulamaya sokulması lazım.
KORONAVİRÜS ÇOCUKLARA BİR ŞEY YAPMIYOR DÜŞÜNCESİ ÇOK YANLIŞ
Siz çocuklar da mutlaka aşılanmalı diyorsunuz... Çocuklara iki nedenle aşı yapılması lazım. Birincisi, koronavirüs çocuklara hiçbir şey yapmıyor, tamamen zararsız düşüncesi çok yanlış. Çünkü çocuk yoğun bakımcıların yaptığı çok merkezli bir araştırma var. Salgının başından 2021’in Nisan ayına kadar geçen bir yıla bakmışlar. Sağlık merkezlerine başvuran 0-18 yaş arası çocukların 9 bininde PCR pozitif bulunmuş. Bu çocuklardan 369’u yoğun bakıma yatmış, bu yüzde 4.1 ediyor. Bu yoğun bakıma yatan hastaların da yüzde 12’si, yani 44’ü hayatını kaybetmiş. Hep şöyle bir düşünce var biliyorsunuz, altta yatan bir hastalığı yoksa çocuğa bir şey olmaz deniyor ya, evet, bu çocukların yüzde 64’ünde altta yatan bir hastalık var, ama yüzde 36’sında, yani 18 çocukta böyle bir hastalık yok. Yani koronavirüs geçirmeden önce sağlıklı bu çocuklar. O halde koronavirüs çocuklar için zararsız bir hastalık değil, onları korumamız lazım. Birinci neden bu. İkinci nedeni de, salgının bitirilebilmesi için toplumun yüzde 80’inden fazlasının aşıyla bağışık hale getirilmesi lazım ve Türkiye’nin nüfusunun yüzde 20’si çocuk. Bu ne demek? Eğer çocukları aşılamıyorsanız, yetişkinlerin istisnasız tamamını aşılamanız lazım. Ama bu görüldüğü gibi mümkün değil. İşte bu nedenle o yüzde 80’i tamamlamak için de çocukları aşılamamız lazım.