İzzeddin Çalışlar / [email protected]
Hafta Mustafa Kemal Paşa’nın 17 Nisan günü Ramazan sebebiyle yayımladığı mesajla başladı. Özellikle orduya seslendi ve “Ramazan ayı bu yıl da bizi silah ve görev başında buldu. Kazandığımız büyük başarılardan sonra hukuki varlığımızın sağlanması girişimlerinin sonucunu da Allah’ın izniyle barış içinde, sakin ve güvenle alıyoruz. Sonuç tekrar harekete geçmemizi gerektirecek bir şekilde olursa, vatansever olarak savaşmak ve şehit olmak doğaldır. Bu konuda tüm silah arkadaşlarımın aynı fikirde olduğuna inanıyorum” dedi. 21 Nisan günü ise Trabzon halkına yönelik bir bildirge yayınlayıp Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti karşıtı faaliyetlere uyanık yaklaşılmasını istedi. “Trabzonlu fedakâr kardeşlerim, tüm netliğiyle gördüğünüzden en ufak kuşku duymadığım büyük bir gerçekle karşı karşıyasınız. Tamamen eminim ki hakkın, insafın, vefanın ve vatanseverliğin en yüksek nitelikleriyle donanmış olan Trabzonlular, doğruyla yanlışın belirgin farkını derhal anlayacak ve temiz vicdanlarının kararı olan oylarını doğru yönde kullanacaktır” diyen Gazi, daha önce açıklanan dokuz ilkeyi kabul etmekte kararsız olanların ikna edilmesi için cemiyetin Trabzon Şubesi’ne de şu telgrafı çekti: “İlkelerimiz, tüm milletçe yaptığımız dört yıllık bağımsızlık savaşının başarıyla taçlandırılmış gerçek sonuçlarına dayanarak daha parlak bir geleceği amaçlayan ulusal hedeflerdir. Onlar tüm ulusa aittir.”

23 Nisan günü ulusa verdiği mesaj ise şuydu: “Vatanımızda ulusal bir hükümetin kurulmasının anıldığı bugün, ülkenin bağımsızlığı ve egemenliğinin sonsuz nimetleriyle ebediyen mutlu olmanızı dilerim.” Aynı nedenle orduyu da kutlayan Gazi, bugünün ulusal egemenliğinin başlangıcı olduğunu yineleyip “Her mutlu gününde sizi anan ve vatan savunmasında gösterdiğiniz büyük liyakate tanık olan komutanınız olarak hepinizin bayramını kutlarım” dedi.
İkdam gazetesinin o günkü manşeti, TBMM’nin açılış yıl dönümünün İstanbul’da da kutlanacağını duyuruyordu. Haberde bütün Anadolu ve Doğu Trakya’da olduğu gibi İstanbul’da da öğrencilerin, izcilerin, esnaf kuruluşlarının ve işçilerin törenlere katılacağı belirtiliyor, halkın kendi bayramına büyük tezahürat göstermesinin beklendiği yazıyordu.
Hükümet Ankara’daki kutlama programı protokolünde Himaye-i Etfal Cemiyeti Başkanı Dr. Fuat’a (Umay) da yer ayırarak çocuklara verdiği önemi göstermişti. Sonraki yıllarda çocukların 23 Nisan kutlamalarındaki rolü daha da artacak, bu gelenek bir süre sonra bu özel günün ismine de taşınacaktı. Üç yıl önce aynı günün akşamı Yunus Nadi, Ruşen Eşref, Hacı Feyzullah ve Mazhar Müfit’le sohbet eden Mustafa Kemal, “Bugün bizim açtığımız bu Meclis Osmanlı İmparatorluğu’nun yanında çocuk kalır. O yüzden bugün çocuk bayramı sayılır. Çocuk büyüsün, zaferini kendi ilan etsin” diye bir dilekte bulunmuştu. Üç yıl sonra o gün protokole davet edilen Dr. Fuat ise 23 Nisan 1926 günü şu açıklamayı yapacaktı: “Bugün çocuk günü, yani geleceğin ve bağımsızlığın günüdür. Cumhuriyet hükümeti, bugünü çocuklara ayırdı.” İlk kapsamlı çocuk şenlikleri ertesi yıl düzenlendi. 1935’te ise bayramın adı resmen Ulusal Egemenlik Bayramı ve Çocuk Haftası oldu.
Ateşten Gömlek vizyona girdi
Halide Edib’in (Adıvar) İzmir’in işgali sırasında eşini ve çocuğunu kaybedip hemşire olarak Milli Mücadele’ye katılan Ayşe’nin, Binbaşı İhsan’a aşkını anlatan romanı Ateşten Gömlek, Kemal Film yapımcılığında sinemaya uyarlandı. Senarist ve yönetmen dönemin en ünlü aktörü Muhsin Ertuğrul’du. Behzat (Budak), Hakkı Necip (Ağrıman), Vasfi Rıza (Zobu) ve Refik Kemal’in (Arduman) de rol aldığı Ateşten Gömlek’in görüntü yönetmenliğini de Cezmi (Ar) üstlenmişti. Kurtuluş Savaşı’nı konu alan ilk uzun metraj olmasının yanında filmin öne çıkan özelliği, Ayşe rolünü Bedia Muvahhit, Kezban rolünü ise Neyyire Neyir’in canlandırmasıydı. Böylece beyaz perdede görünen ilk Müslüman kadınlar onlar oldu. Feminizmin öncülerinden Halide Edib (Adıvar), romanını vermeyi bu şartla kabul etmişti. Film Beyoğlu’ndaki Palas Sineması’nda, çift bilet satılarak iki bölüm hâlinde gösterildi. Yönetmenin “Yokluğa savaş açtık. Artist yoktu yaptık. Kadın yoktu bulduk. Laboratuvar yoktu kurduk.

Makine yoktu aldık. Senaryo yoktu yazdık” diye özetlediği çekim sırasında tutucu kesimler tepki göstermiş, film zar zor bitirilmişti. Kadınların haftada sadece bir gün sinemaya gidebildiği, cinsiyet kısıtlamalarının halen sürdüğü dönem o yıl son buldu ve Mustafa Kemal’in buyruğuyla İzmir’den başlayarak sinemalarda cinsiyet ayrımı kalktı. İlk gösterimin 23 Nisan günü yapılması, işgal altındaki kentte yaşanan bayram coşkusunu artırmış, sinemanın önünde uzun kuyruklar oluşmuştu. Hakkı Suha (Gezgin) filme dair izlenimlerini Vakit gazetesinde şöyle dile getirdi: “Yüzde 95’i okuma bilmeyen bir ülkede kitaptan medet ummak, körlerin ressam olmasını beklemek kadar acayip ve faydasızdır. Kitap, okuldan sonra gelir. Sinemadan en çok faydalanacak olan biziz. Ateşten Gömlek’i seyretmeden, bu yeni keşfin faydalı yanları hakkında bu kadar olumlu düşünmüyordum. Oysa bugün bu alanda çalışarak eksiklerimizin büyük bir kısmını gidereceğimizi hissediyorum.”
Yeniden Lozan
Barış müzakerelerine yeniden başlamak üzere Lozan’a gidecek olan TBMM delegeleri 17 Nisan günü Ankara’dan yola çıktı. Ertesi gün İstanbul’a varan heyet 21 Nisan’da Lozan’a ulaştı. Aynı gün Musul’daki İngiliz kuvvetleri Yarbay Şefik Özdemir’in müfrezesine şiddetli bir karşı taarruzda bulundu ve İran topraklarına çekilmeye mecbur bıraktı. Konferansın ikinci dönem çalışmaları da 23 Nisan’da bu gelişmenin gerginliğiyle başladı. Artık İngiltere’yi Lord Curzon yerine Sir Horace Rumbolt, Fransa’yı General Pellé, İtalya’yı ise Mussolini ekolünden yetişen Montagna temsil edecekti. TBMM Heyeti’nin resmi delegeleri aynıydı ama baş delege İsmet (İnönü) ve yardımcıları Dr. Rıza Nur ile Hasan (Saka) Bey’e eşlik edenler kısmen değişmişti. Yeni danışmanlar Münir (Ertegün), Zekai (Apaydın), Şefik (Başman), Mehmet Tevfik (Bıyıklıoğlu), Tahir (Taner), Nusret (Metya), Yusuf Hikmet (Bayur), Fuat (Ağralı), Mustafa Şeref (Özkan) olmuş, genel sekreterliğe Tevfik Kamil (Koperler) atanmıştı. Ayrıca on yazman ve Fransa, İsviçre ve Almanya’dan üç diplomat (Ferit [Tek], Cemal Hüsnü [Taray], Cevat [Üstün]) ile TBMM’nin basın temsilcisi Ahmet İhsan (Tokgöz) da heyete katılmıştı. On farklı gazete de en etkili kalemlerini konferansı izlemek için Lozan’a göndermişti. Gazetecilerin Ankara’ya gönderdiği ilk haberler bir hafta önce açıklanan Chester Projesi’yle ilgili oldu. Fransa’nın sırf bu yüzden tavır değiştireceğine ve TBMM’ye karşı tepki göstereceğine dair söylentiler yayılıyor, Pelleé’nin ABD’ye karşı İngiltere’ye yaklaşması bekleniyordu. Lozan’daki Avrupalı muhabirler de Chester Projesi’ne odaklanmıştı. İtalyan basınına göre demiryolu ayrıcalığının Amerikalı şirkete verilmesi, konferans arifesinde ortamı daha da karıştırmıştı ve Fransızların eski kazanımlarını terk etmeyip karşı harekete geçmeleri bekleniyordu.
İngiltere de proje kararına tepkisiz kalmadı. ABD sermayesi hakkında yazılan senaryolar, Musul’daki petrol kaynakları üzerinde tekel oluşabileceğini öngörüyor, barış görüşmeleri İngiltere ve Fransa’nın ABD’ye karşı birlikte hareket edeceği bir havada başlıyordu. Böyle bir ortamda ABD adına gözlemci olan Joseph Grew, İsmet Paşa’ya Chester Projesi’ni ekonomik ilişkilerin gelişmesinde sadece bir başlangıç olarak gördüğünü söyleyince tartışmalar alevlendi. 23 Nisan tarihli Hâkimiyeti Milliye Paris-Vaşington arasında Chester imtiyazına ilişkin görüşme yapıldığını ama ABD’nin bu konuyla ilgili herhangi bir uluslararası kriz çıkartma niyetinde olmadığını yazıyordu.
Konferans başlamadan önce Rumbold, Türklerin tüm taleplerini elde edeceğinden emin olarak geleceğini biliyordu ama pazarlık masasında son sözün henüz söylenmemiş olmasına güveniyordu. İki hafta önce delegasyon başkanlığı teklifini aldığında müsteşarı Sir Eyre Crowe’a şu notu yazmıştı: “İsmet ve Ankara’dan gelen vahşi çeteyle seyahate çıkma niyetim yok.” Lozan’a giderken Bakan Percy Loraine’e yazdığı mektupta da şöyle demişti: “Bu kez gerçekten barış sağlamaya çalışmalıyız. Ancak bu milliyetçi Türk başa çıkılması zor bir adam ve heyeti de hiç centilmenlik iddiası taşımayan odunlarla dolu.”
Öyle ya da böyle konferans 23 Nisan günü açıldı. Üç komisyon tekrar kuruldu. İlki toprak ihtilafı ve yabancı haklarıyla, ikincisi mali sorunlarla, üçüncüsü ise ekonomiyle ilgilenecekti. Fransa beklendiği gibi sert bir tavırla söze başladı. General Pellé daha önce ülkesi vazgeçmiş olmasına rağmen Türkiye’nin İtilaf Devletleri’ne tazminat ödemesi gerektiğini söyleyerek ilk perdeyi açtı.
Mısır’da meşrutiyet

1882’den beri İngiliz işgali altında kaldıktan sonra 1922’de İngiltere’nin tek yanlı kararıyla bağımsızlığa kavuşan Mısır’da Kral Fuat tarafından meşrutiyet ilan edildi. Asıl adı Ahmet Fuat Paşa olan kral, Hidiv İsmail Paşa’nın oğluydu ve İtalyan Kraliyet Ordusu’nda görev yaptıktan sonra ülkesine dönüp yeğeni Hidiv II. Abbas Hilmi Paşa’nın yaveri olmuştu. Bir süre II. Abdülhamit’in emrinde bulunan ve Kahire Üniversitesi kurucu rektörlüğü de yapan Kral Fuat, 1917’de İngilizler tarafından hidiv yapılmış, ardından Mısır sultanı olarak ilan edilmişti. Muhalifleri sürgündeyken kral unvanı alıp yeni bir anayasa hazırlayan Fuat, halk oylamasında çoğunluğu sağladı ve 19 Nisan günü ülkesi için meşrutiyet rejimini ilan etti.
Haftanın kronolojisi
17 Nisan 1923
Mustafa Kemal Paşa, Ramazan sebebiyle orduya mesaj verdi.
19 Nisan 1923
Kral Fuat Mısır’da meşrutiyet ilan etti.
20 Nisan 1923
Musul’daki İngiliz kuvvetleri karşı taarruza geçti.
21 Nisan 1923
İsmet Paşa’nın başkanlığındaki TBMM heyeti yeniden Lozan Konferansı’nda.
23 Nisan 1923
• TBMM’nin üçüncü kuruluş yıl dönümü kutlandı.
• Musul milis kuvvetler kumandanı Yarbay Özdemir İran topraklarına çekilmek zorunda kaldı.
• Ateşten Gömlek filmi Beyoğlu’nda gösterime girdi.
• Lozan Barış Konferansı görüşmeleri resmen yeniden başladı.